Gazze'den Sonra Beyrut'ta Çocuk Mezarları
Siyonist İsrail terör
örgütü, ABD ve Batı’nın desteğiyle Gazze’den sonra Lübnan’da da bebekleri ve
çocukları katletmeye başladı.
Abdülhak Hâmid Tarhan meşhur şiiri “Makber”de, hasta olan
eşi Fatma Hanım’ın vefatını ve Beyrut’ta toprağa verilişini hazin bir şekilde anlatır.
Son derece kederli bir ruh hâli ile yazılan uzun şiirin başında şu içli mısraları
okuyoruz: “Eyvâh!... ne yer, ne yâr kaldı,/Gönlüm dolu âh u zâr kaldı./Şimdi
buradaydı gitti elden,/Gitti ebede gelip ezelden./Ben gittim, o hâksâr
kaldı,/Bir gûşede târmâr kaldı;/Bâkî o enis-i dilden, eyvah!../Beyrût’da bir
mezâr kaldı.”
Bugün Lübnan’ın başkenti Beyrut yanıyor. Gazze’de on binlerce
masum bebeği ve çocuğu katleden İsrail, kana doymadı, şimdi de Beyrut’ta
masumların kanını dünyanın gözü önünde döküyor. Ve Beyrut’ta ölümler arttıkça
mezarlıklar genişliyor. Bir zamanların ışıltılı şehri Beyrut’un sakinleri, sessiz
ve korkulu bir bekleyiş içinde. 1,5 milyona yakın Lübnanlı şimdiden ülkesini
terk etti. Ülkenin Dahiye bölgesi ise bir hayalet şehre dönmüş. İsrail’in
attığı bombalarla bebekler, çocuklar, kadınlar ve bütünüyle sivil halk hayattan
koparılıyor. Toprak hırsızı İsrail, azıcık nüfusu ve korkak askerleriyle bunu
gerçekleştirmiyor. Arkasına başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı’nın
desteğini almış durumda. Küstah ve pervasız katiller, artık çekinmeden sapık
hayallerini dillendirmeye, Filistin ve Lübnan topraklarıyla yetinmeyeceklerini
söylemeye başladılar.
MERHAMET MEDENİYETİMİZ
Bizim sadece insanlara değil kurda kuşa, börtü böceğe uzanan
bir merhamet medeniyetimiz vardır. Bu üstün şefkat ve sevgi hissinin kaynağı
dinimiz İslam! Üç kıtaya, dört iklime bu meziyetimiz yayılmış. Selçuklu ve
Osmanlı, fethettikleri topraklarda adaletle hükmetmişler, kimsenin canına,
malına, dinine, diline ilişmemişler. Ama Haçlılar öyle mi? Batı’dan gelen Haçlı
orduları artlarında kan ve gözyaşı bırakmış, her zaman nefretle karşılanmış ve lanetle
anılmışlar. İşte bizim Batı’dan üstün tarafımız. Biz Hakk’ın, adaletin,
iyiliğin ve merhametin temsilcisi iken onlar hep zulüm ve kaosun peşinde oldu.
ŞAİRLERİN KALBİ
Şairlerimiz her zaman vicdanın sesi, kalbin aksi
olmuşlardır. Gördükleri haksızlıkları eleştirmiş, zulme karşı kalkan
olmuşlardır. Yayımlanan kitaplarında da bu mert ve cesur duruşu görüyoruz. Şiir
kitapları arasında yaptığımız kısa yolculukta hem bizim bu yönümüze işaret eden
mısralar bulduk hem de geleceğe dönük ümidimiz arttı. Zira iman ediyoruz ki:
“Küfür sürse de zulüm devam etmez.” Ali Sali, Yetimler Ordusu (Edebiyat Ortamı Y.) kitabını, “Melek kanatlarıyla
cennete giden binlerce Gazzeli bebeğe, Rim’e ve Ebu Ubeyde’ye” ithaf etmiş.
“Fısıltıyla Gelir Yağmurlar” şiirinde hafızamıza kazanan sahneleri yeniden
hatırlıyoruz: “Kalbin atışını değiştirir/Yetimler ordusunun rüyaları/Rüyada
değişmez/Erimez gün ışığında/Çünkü gerçekliği rüyanın/Gazze’ye götürülür/Bu
rüyalar/Kudüs’e doğru/Aksa’ya doğru yola çıkar/Gerçekliği bu rüyanın/Başıboş
sanılır yağmurlar/Yolu bellidir oysa/Bu bulutların bu yağmurların/Kudüs ve
Aksa’dır nereden/Baksanız.” Mezarlıkların dolup taştığı o topraklarda artık
yolların altı kazınıp definler yapılıyor. Şairimiz de buna işaret ediyor:
“Bebekler kaldırımlarda yatıyor/Her gece Gazze sokaklarında” Bu acıları görse
ve yaşasa da şair umudunu yitirmez: “Saklanmaz gözyaşları/Saklanamaz yüzdeki
nehirler/Gazze için/Kudüs ve Aksa için/kesip biçilen fidanlar” Hepimiz
çağımızın tanığıyız, aslında gördüğümüz utancın şahidiyiz. Bunu Sali şu
mısralarla mühürlüyor: “Burcu burcu toprak kokar/Can güldürür nefesi
dergâhında/Filistin olur asırlır türkülerimiz/Duymaz bunu peygamber katilleri”
HAKKIMI AL HAKSIZDAN
İbrahim Tenekeci’nin Görmeden
Ölmek kitabında (Profil Kitap) sarsıcı şiirler vardır. Onlardan biridir
“Muhaceret”. Gadre ve zulme uğramış masumlar adına hakkını arıyor ve Yaradanına
şöyle sesleniyor: “Rabbim/Hakkımı al benim haksızdan,/Ekmek demeden emek
verdiğim/Hakkımı al benim haksızdan,/Gökte hilal var, on dört aralık/Hakkımı al
benim haksızdan,/Gecenin kuşları gibi uzakta/Uçmuş da yuvaya hiç
dönememiş/Kalmış bir yerde kim bilir nasıl/Hakkımı al benim haksızdan,/Madem
ahiret başlar dünyadan/Hakkımı al benim haksızdan.” Şairin Sesin Üzgün Geliyor’daki (Muhit Kitap) diğer özel şiiri, “Hicretin
Birinci Yılı”dır. Son mısralarıyla ötelere uzanalım: “Kayboldum dünyanın yalan
yerinde,/Gidiyor, gitmesin, içimden müzik/Elini tuttum, bırakmam,
bırak/Demedin, dedim, ey çaresizlik./Yoruldum rabbim senin sayende.” Nurullah
Genç, Tahta Bavul Şiirleri kitabında
(Muhit) “Babamın Ayakkabıları” şiiri vardır. Orada şu mısralar bizi melale
sürükler: “Senin hiç hâtıran oldu mu bilmem/Ben saklarım hâlâ babamın/Yorgun
ayakkabılarını/Hiç düşündün mü biz neden böyle/ Ya siyah giyeriz viranelerde/Ya
beyazın fecr-i sâdık bekleyen/Ufkuna bakmadan ziyan oluruz”. Şairlerin isyan
hakkı da vardır. Nitekim Genç de yaşananlar karşısında susmayanlardan: “Biz
böyle mi bulacaktık dünyayı/Geçecek miydik bir gün kötürüm/Kan ırmağının
girdaplarından”
Mehmet Solak Artçıl
Sızı kitabında (Hece Y.) “Kanamalı Yara”dan bahsediyor ve şöyle diyor:
“Yaralısın çok/Çok yaralandın hep aynı yerden/Hep aynı mukim yaradan/Hep
yaralandın hep kanadın hep” Vedat Ali Tok Bir
Nefes Şiir (Akıl Fikir Y.) kitabında “Kar Duası”nı dinletiyor bize. Biz de
yürekten edilmiş bu samimi duaya “âmin” deyip mısralarla kanatlanıyoruz: “Şu
kirlenmiş dünyamıza çokça ar/Namus şeref hayâ haysiyet vakar/Bütün insanlığa
yetecek kadar/Beyaz diyarlardan kuşanıp gelse/Yağsa üstümüze doludizgin kar”
HÜZÜN SAĞNAĞI
İsmail Bingöl Sesleniş’te
(Bilge Kültür Sanat Y.) bizi farklı âlemlere taşıyor, özge yolculuklara
çıkarıyor. “Hüzün Sağnağı” tam da bugünlerde okunması gereken bir şiir.
İnsanoğlunun hürriyet hakkını arıyor ve bunu çok görenleri sorguluyor: “Bir
melâl burcundayız şimdi/Bağrımızı dağlamakta olan bir dipsiz acı/Seyyie bir
matemdir çektiğimiz/Kaybolan ve zulmette bırakılan bir neslin/Kırık… dökük
miraslarından/Azad olacağımız gün gelmedi mi hâlâ?” Şakir Kurtulmuş vicdanının
sesini duyan ve bize de duyuran şair ve yazarlarımızdan. Bahçelerde Yapayalnız (Çıra Edebiyat Y.) bugünlerde hepimizin
yaşadığı çaresizliği “Varıp Dağlara Vursam Başımı” şiiriyle dile getiriyor. Bir
bakıma duygularımıza tercüman oluyor ve şöyle diyor: “Dağlara çıkıp
bağırsam/Yankılansa sesim/Şu karşıki dağın eteğinde/Durup dinlenen
göçebelerin/Kuru bir bez üstünde/Kırıp katık ettikleri/Kuru soğan ve tandır
ekmeğe/Ortak olsam/Aşına suyuna/Dağ havasına ovaların” Mestan Günel, Karlı Dağın Ardı’nı merak ediyor. Yaralı
ruhları onaran ve kalbe iyi gelen şiir kitabından bahsediyorum. Yıllar önce yazılmış şiiri “Kan” bugün de
yaşanan acıları anlatıyor aslında. İslam’ın hâl-i pürmelalinin resmidir şiir:
“Ne çok kan gördük,/Yaşadığımız sürede, Kısacık ömrümüzde,/Çocuk kanı, kadın
kanı,/Genç kanı, ihtiyar kanı,/Yetim kanı, öksüz kanı./Ne kadar kanlı
ellerimiz!/Kan gölü, kan denizi,/Eli kanlılar dünyasındayız./Kısacık ömrümüzde,/Kanda
boğulduk,/Ne çok kan gördük!” Ömer Erinç, Sevdanın
Hükmü Baki Defteri’nde (Hece Y.) “Unutma Beni” diyor. Unutulmak istenmeyen
insan değil, şehir: Üçüncü kutsal şehrimiz: Kudüs… “Bir mektup bir
aydede/Delişmen kuzuları tanır/Ufukta gül çatışması/Tay kadar suskun/Yürür
hecelere/Kuruyan su/Gecede hecin soluyuşu/Cübbene bürün haydi/yeryüzü Kudüs
hıçkırığı”
ALTMIŞ YILIN HESABI
Bekir Yalçın, hayatının özünü Altmış Yılın Hesabı’nda
(Diksiyon ve Edebiyat Y.) dile getiriyor. Ferdî duygulardan vatan sevdasına,
gönül coğrafyamızdan inanç dünyamıza uzanıyor. Doğu Türkistan ıstırabı da
hissediliyor şiirlerde, 15 Temmuz ihaneti de izah ediliyor. Şairin “Dua”sına
bütün hücrelerimizle âmin diyoruz: “Yıkılsın kahpe düzeni/Çile kaynasın
kazanı/Kudüs’te kutlu ezanı/Dindirme, güzel Allah’ım” Yalçın, bazı şairlerin
bir türlü görmek istemediği yaşanan gerçekleri görüyor ve kendi hasbi diliyle
hissettiklerini kaleme döküyor. “Yanıyor Gazze” o şiirlerden biri. Bir kıtası
bile hem şiirin ruhunu, hem de eserin muhtevasını yansıtıyor: “Adım adım işgal
Mescidi Aksa,/Nerede bu ümmet, öldü mü yoksa?/ Zor mudur bir tane Eyyubi
çıksa,/Filistin’de tüm hayatlar sönüyor/Seyredin alçaklar, Gazze yanıyor.” Aynı
yayınevinden çıkan Gönlüm Yara Neyleyim, Çiğdem Yıldız’ın şiirlerinden oluşuyor.
Yaşadıklarını, gördüklerini ve hissettiklerini samimi bir üslup ve eda ile
okuyucularına aktaran şairin “Kalmamış” şiirindeki bir kıta ile yetinelim
şimdilik: “Dağların başında, seyir eyledim,/Lalesi sümbülü moru
kalmamış/Uzattım elimi, al gelinciğe/Yaprak dökülmüş dalı kalmamış!” Dinî
muhtevalı şiir kitaplar, bereketleniyor. Bu sahada eser veren bir şairimiz
Mehmet Sait Yıldırımer. Yeni kitabı Geldi
Nebi Muhammed (S.A.V.) (Akıl Fikir Y.) eserinde, Kâinatın Efendisi’nin
mübarek hayatı anlatılıyor. Kutlu hayatın âdeta tablolar hâlinde safha safla
şiirleştirildiği kitabın sonundaki “Yâ Hû” şiiriyle yazımızı taçlandıralım:
“Aklım başımda değil,/Dağıldı cism-ü canım./İlâhi dergâhında,/Ya hû aşkınla
yandım./La ilahe illallah/Muhammed Rasülallah./Lâi ilahe illallah/Muhammed
Rasülallah./Ezdim nefs-i şeytanın,/Kalbi selimle geldim/Tövbe-i nasuh
ahdim/İmdat eyle ya Rabbim.”
SEN VARSIN EFENDİM
Halil Gökkaya
Alev alevse yürekler,
Lisânında hep Sen varsın…
Aşkla çekilir kürekler,
Ummânında hep Sen varsın…
Hükmü geçmez tek okulun,
Kılavuzu Sen’in yolun!
Şehâdet getiren kulun,
İmânında hep Sen varsın…
Sevincisin her elemin,
Övüncüsün Sen kalemin,
Her an zikreden âlemin,
Devranında hep Sen varsın…
Muhabbet Sen’in adında,
Yüceliriz hep yâdında,
Mü’minlerin feryadında,
Figanında hep Sen varsın…
Efendim, nerde
hayalin?
Şifâlar dağıtan elin,
Şefâat ister Celil’in,
İmkânında hep Sen varsın…
(Şiirlerle Sultanlar)