Gazze, insanlığın yeniden dirilişi
İnsan bir öğrenci ve her geçen gün daha zor sınavlarına giriyor dünyanın. Bundan yıllar yıllar öncesinde… Şimdi olanlar o zamanlar belki vardı, belki de yoktu! Ha vardı, ha yoktu, bunun pek de bir önemi yoktu. Adına Taş Devri dedikleri bir çağda mağara hayatında gecenin karanlığında dinlenip gündüzün aydınlığında avlanıp karın tokluğuna çalışıp yaşıyor ve geçinip gidiyordu insan.
İnsan, bir zaman
sonra ateşi buldu. Başına her ne
geldiyse de bu ateşi bulmasıyla geldi. Çok sonraları adına medenileşme diyeceği bir bela başında akbaba misali dolaşmaya başladı. Yorulup güçten düşmeye görsün,
akbaba hemen bitiveriyordu tepesinde. Bu yüzden ölene kadar çalışmayı görev
bildi kendine insan.
Sonraları, içinden
bir takım akıllılar (!) çıktı. Bunlar krizleri fırsata çevirerek bazı akbabaları
ehlîleştirip koloniler kurdu. “Güç
bendeyse haklı da benim!” diyenlerin olduğu ve kendini Olympos Dağı’nda görenlerin kurduğu koloniler...
Akbaba terbiyecileri; hümanizm, demokrasi
sözüm ona insan hakları maskesi
altında Tanrıcılık oynamaya başladı.
Biri kendini Zeus ilan etti, yüzmeyi
bilen Poseidon… En kötüsü Ares dedi kendine, en güzeli Afrodit... Demeter,
Hephaistos, Hermes, Athena, Hera, Apollon derken kendini bir şeye benzeten o
şeyin tanrısı olarak görmeye başladı kendini.
Zaman sular seller
gibi akarken bunların torunlarının bilmem kaçıncı silsileden o tanıdığınız çocukları dünyayı tapulu
malları görerek kendilerine kalan mirası yemeye devam ettiler. Hani Zarifoğlu
diyor ya, bir değirmendir bu dünya
diye, buğdayı insanlar olan değirmenler üretmeye başladı bu mirasyedi tanrıcıklar. Tarlalarına insan ekip emek
hasat ederek ticaretlerinin kârını hesaplayadurdular.
O zamanlar mağaradan
ateşi bularak çıkan insan, başı dik bir şekilde küçük dağları ben yarattım
havasında dünya gibi yuvarlak olan tekeri bulunca insanlık kodu da yavaş yavaş
tekere benzemeye başladı. İnsanlığını unutup teker olduğunu kabullenmeye
başladı insan. Sonra da Tanrıcıkların kurduğu sistem aracının çarklarının dönmesine yarayan bir alete dönüştü.
Sırtında sistem,
altında ezilen kendisi, dön babam dön! Bir o yana, bir bu yana... İnsan zamanla
vazifesini o kadar sahiplendi ki, varlığını unutup hatta inkâr ederek bir teker
olduğunu kanıksamaya başladı. Yeni haline dair savurduğu asılsız kanıtlar da
cabası... Özünü hatırlatmaya çalışanlara da gerici,
cahil yaftası vurarak mevcut halinin memnuniyetini anı yaşamak edebiyatı ile örtmeye çalıştı.
O kadar döndükten
sonra insanlıktan yoksun bir hale gelince insan; bir alet, bir madde, bir meta
gibi yaşamaya başladı. İçi dolu havayla... Havası kaçınca sistem
istasyonlarında gaz verdiler. Gaz fazla olunca da sistem kendi rahatı için en
usta şekliyle aldı gazını. Gazı alınınca daha bir rahatladı insan ve sistemi
daha bir keyifle taşımaya kaldığı yerden devam etti. Gazı alınırken çıkan
sesler, birer slogana dönüştü havanın boşluğunda. Tüm sloganların aynı tonda olması
da bundan olsa gerek.
Ara sıra patlaklar
da olmadı değil! Sistem onun da bir çözümünü buldu ve yamayla geçiştirdi bu
sorunu. Sorun büyük olunca kendine benzer parçalardan müteşekkil daha büyük
yamalar kullanıldı. Yamayla geçiştirilemeyen ve sürekli sorun çıkaranlar ise
sistemin kalıcı çözümleri kullanılarak kökten çözüldü.
Bir dingil ile sisteme bağlı olan teker,
dingilinden ayrılarak dingilsiz bir yaşama mahkûm edildi. Sisteme eror verdirenin cezası da böylece
kesilmiş oldu ve yerine yenisi getirilerek dingil ile uyumlu halde siteme angaje edildi.
Her ne kadar
mağaradan çıktıktan sonra özgür olduğumuzu söylesek de, ateşi ve tekeri
bulduktan sonra kendini tanrı zanneden akbaba
terbiyecilerinin kurduğu sistemde bir tekerlekten fazlası olamadık.
Güçlünün haklı olduğu, ölenin öldüğü, öldürenin öldürdüğü ile kaldığı zalim dünyada
büyük bir mağara karanlığında öğretilmiş çaresizlik ile yaşamaya devam
ediyoruz.
***
Bugün bu
öğretilmiş çaresizliğe meydan okuyan birileri çıktı ve sistemi üzerinden atarak
direnerek dirilmeye çalıştı. Kim mi onlar? Molla İzzeddin Kassam’ın torunları,
Şeyh Ahmed Yasin’in evlatları, Abdulaziz er-Rantisi, Halit Meşal, İsmail Haniye,
Muhammed Deyf, Ebu Ubeyde ve daha nicesi…
Onlar Olympos
Dağı’nda kurulan sistemin tekerine çomak sokan Gazze’nin yiğit evlatları…
Selam olsun
emperyalist ve siyonist sisteme karşı duranlara…
Selam olsun
mazlumların yanında duranlara…
Gazze, bugün
sistemin tekeri olmayı reddedenlerin diyarı…
Gazze, sistemin
fişini çekip zulüm filminin son sahnesini gösterenlerin yurdu…
Gazze, insanlığın
yeniden dirilişinin inancını diri tutanların şehri…
Gazze, bugün
ölürken de insanlığı dirilten yiğitlerin toprağı…
Gazze, dünyanın
merkezi ve başkenti!
Gazze, yok olsa da
size insan olduğunuzu yeniden hatırlatacaktır.
Gönlümüz, duamız,
duruşumuz, eylemimiz ve söylemimiz bugün Gazze ve Filistin’den yana.
Selam ve dua olsun
Filistin’in cesur yürekli yiğitlerine!
Bu direniş
sayesinde filmin sonunda Hira Dağı’nın
evlatları, Olympos Dağının çocuklarına galip geleceğine inancımız tamdır.
Vesselam!