Gazi Gazze
Gazze’nin maruz kaldığı zulmü nasıl ifade etsek? Yaşananları karşılayacak
bir kelime var mıdır acaba?..
Savaş kelimesi karşılamıyor olup biteni…
Vahşet mi? Dehşet mi? Katliam mı? Soykırım mı? Canavarlık mı? Cinnet mi?
Bilmem ki ne desek?..
Gözünü kan ve kin bürümüş terör devleti için fark etmiyor; hastane, mülteci
kampı, okul, pazar yeri, cami, piknik alanı, deniz sahili, çocuk parkı… Herkes
ve her şey hedefte…
Seri zulüm, kesintisiz şiddet devam ediyor…
Şu ana kadar kamuoyuna yansıyan bilanço; 243 şehit… Bunların içinde 66
çocuk, 39 kadın bulunuyor.
1910 yaralı…
4000’ in üzerinde yerleşim birimi oturulamaz durumda…
Siyonist şer güçler kutsal, değer, ilke, ölçü tanımıyor… Katil kana
doymuyor… Kör ve sağır kesilen dünya duymuyor…
İslam dünyası mı dediniz?
Lal-u ebkem… İhanet içerisindeki işbirlikçi eskort yönetimler, Gazze
direnişini kendi iktidarları için tehlike görüyorlar… Direnen İslam’ı sindirme
misyonunu İsrail’e ihale etmiş görünüyorlar… Darbeci Sisi’nin Gazze’nin hayat
damarı olan tünelleri kapatmasını başka türlü nasıl anlayacağız?
Ve bugün Gazzelilerin ne gidebilecekleri bir Habeşistan’ları ne de bir
Medine’leri var. Ne sığınabilecekleri Sevr Mağaraları ne de Ashab-ı Kehf’in
şansına sahipler!..
Hafızalarımızdan hâlâ silinmedi; Bosna Savaşı’nda bir tünelin savaşın
sonucunu belirlemede ne kadar etkili olduğu…
Belki
diyeceksiniz ki zalimin işi zulmetmektir. El hak doğrudur… Peki bizim işimiz?
Seyretmek midir? Matem tutmak mıdır? Ağıt yapmak mıdır? Vahşetin çetelesini
tutmak, envanterini çıkarmak mıdır? Yoksa sadece gıyabi cenaze namazları kılmak
mıdır?..
Sözüm ona İslam dünyası, Latin Amerika ülkeleri kadar bile olamadı…
Özellikle Brezilya, Peru, Şili, El Salvador, Ekvador, Bolivya ve Venezuella
İsrail’in Gazze’deki katliamını eleştiren çok sert açıklamalar yapmakla
kalmıyor, hem diplomatik hem de ekonomik yaptırımlar uyguluyor… Halkın
düzenlediği kitlesel eylemlere katılım bizim buralardan kat be kat fazla…
Venezuella Devlet Başkanı Nicolas Maduro İsrail Büyükelçisi’ni sınır dışı
etti ve söyleyeceğini söyledi: “Yerin
dibine batsın resmi açıklamalarınız.”
Tıpkı Şi’b-i Ebu Talip’te ambargoya maruz kalan ilk Müslümanların
kuşatmasını yaran, bir vicdan ayaklanması başlatan Hişam Bin Amr gibi…
Ne demişti? “Vallahi şu zalim
(boykot metni) sahife yırtılıncaya kadar oturmayacağız”
Gazze, dünyanın insanlık karnesini gözlerimizin önüne serdi. Kim ne kadar
insan ortaya çıktı. Ülke, toplum, devlet, kurum, cemaat, tarikat, mezhep
ölçeğinde herkesin insanlık çağı test edildi Gazze laboratuarında…
Gazze bize şunu öğretti; beden kalıbı içindeki her kişiyi insan sanmak ve
insan saymak doğru değilmiş…
İnsanı farklı kılan içindeki insanlık duygusudur, vicdandır…
Acıma hissi alınmış insan zamanla her türlü adiliğe ve alçaklığa alışıyor…
İman ve vicdan sahibi olan bizler Gazze’yi nasıl unutabiliriz?
Unutmamak zihnî değil vicdanî bir eylemdir…
Evet unutmamak ve gecikmemek…
Biz de Gazzeliyiz diyebilmeliyiz… Gazzeli olmak Gazze’de doğmak değildir…
Gazze bir bilinçtir… Bir duruştur… Bir varoluştur…
Gazze şehirlerden bir şehir olsaydı, yok edilebilirdi…. Oysa insanlığın son
yüzyıldaki direniş ve varoluş biçimidir…
Gazze bir yaşam tarzı, bir dünya görüşü…
Gazze sadece Gazze değildir…
Bunun için Gazze’yi Gazze yapan değerleri tüm yeryüzüne yaymak ve yaşamak
zorundayız…
Yüzyılın yüzakı Gazze…
Gazze denilince akla ne gelir?
Masumiyet… Mazlumiyet… Mukavemet… Ve bir halkın küllerinden bilmem kaçıncı
defa dirilişi…
İşte bunun için diyoruz ki,
Adımız Gazze…
Andımız Gazze…
Ahdimiz Gazze…
Aşkımız Gazze…
Binlerce şehit veren Gazi Gazze, şahitliğimizi bekliyor…
Evet; pusulamız Gazze… Parolamız Gazze… Görelim direnişten payımıza ne
düştü?..