Gaza Starving
Gazze’de yaşanan soykırım dördüncü ayına doğru kesintisiz ölüm bilançolarıyla ilerlemeye devam ediyor. İsrail ve ABD, Gazze’de sivilleri katlederken, çok yönlü kuşatılmış devlet liderlerinden tepkiler cılız yükseliyor, buna karşın halklar ayakta. Küresel eylemler devam ederken mücadele hayatın her alanında sürüyor. İşgalci İsrail yanlısı ürünlere dönük gerçekleşen boykot mücadelesi meyvelerini vermeye başladı. Boykotun merkezinde olan şirketler milyarlarca dolarlık zararlar açıklıyorlar. İşgalcinin limanlardan yaşadığı kayıp da benzer rakamlara ulaşmaya başladı. Hayatın her alanında işgalci ve yandaşları ile dünya halkları arasında kıran kırana bir mücadele var.
Ticaret, uluslararası ilişkiler, askeri alanlar gibi çatışma
alanları içerisinde sosyal medya da yeni bir cephe olarak zikredilebilir. Evet,
sosyal medya da tam bir çatışma alanı. Milyonlarca insanın eş zamanlı
kullandığı sanal platformlar hem algı operasyonlarının hem bilgi kirliliğinin
hem de mücadelenin tam merkezinde yer alıyor. Bu alan, sağlıklı
kullanılabilirse küresel hassasiyetlerin belli alanlara yönlendirilme imkânı
bulunuyor. Bu çalışmalardan en dikkat çekeni “gazastarving” başlıklı
çalışmaydı.
Hem hekim hem de filozof olan Altay Cem Meriç, takipçilerine
daha önce de çeşitli defalar yaptığı üzere Gazze ile ilgili sosyal medya
hareketine davet etti. 23 Ocak 2024 Salı akşamı saat 20’de Twitter üzerinden
başlayacak bu çalışma için Türkçe, Arapça ve İngilizce hazırlanan ön
bilgilendirici afişler paylaşıldı. Nelerin yapılması ve nelerin yapılmaması
gerektiğine yönelik bilgilendirici çalışmalar, görüntülemenin artırılma
yöntemleri, Gazze’de yaşanan felaket boyutundaki açlıkla ilgili görsel çalışma
önerileri de paylaşıldı. Gün ve saat gelince “gazastarving” hasthag çalışması
ile mesajlar akmaya başladı. Ayçin Kantoğlu, Tülay Gökçimen, Esra Elönü, Sertaç
Abi olarak bilinen Sertaç Güngör, Bekir Develi, Yusuf Kaplan, İHH, Özgür-Der, Filistin
İnisiyatif Grubu içindeki öncü isimlerin de verdikleri destek ve halkın da
sürece sahip çıkmasıyla birkaç saat içinde 5 milyon mesaj paylaşıldı. Bu öyle
bir dalga oluşturdu ki saatler boyunca dünyanın sosyal medya gündeminin birinci
sırasında Gazze’de yaşanan soykırım ve korkunç düzeyde yaşanan açlık gündem
oldu. Saatler boyunca sosyal medya platformlarına giren her milletten insan
Gazze’yi gördü, yaşanan sürece şahitlik etti. Sansürün, dezenformasyonun
olabildiğince hayatın her alanını kuşattığı savaş ortamında bu çaba, Gazze’de
yaşananları net ve temiz bir şekilde insanlığa ulaştırmak için bir imkâna
dönüştü.
Büyük hesaplar etiketlendi, popüler gönderilerin altına
yorumlar yazıldı, dm’den mesajlar atıldı ve çok yönlü bir sosyal medya ablukası
uygulandı. Çalışma 2 saat içinde ilk sonuçlarını vermeye başladı ve Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres: “Tüm Gazze halkı tarihte benzeri
görülmemiş boyut ve hızda yıkıma maruz kalıyor. Gazze’de yarım milyondan fazla
insan açlıkla karşı karşıya. Filistin halkı kendi tam bağımsız devletini kurma
hakkı herkes tarafından tanınmalıdır.” cümlelerini kuruyordu. Aynı
vakitlerde BM toplantısında söz alan İsrail elçisi konuşurken salonun tepki
olarak birden boşalması da sosyal medya ablukası ile aynı dakikalara denk
geliyordu. Tüm bu yaşananlar bir kelebek etkisi olmasın sakın!
Yazarlar, sanatçılar, sporcular, siyasetçiler gibi popüler
simaların da dahil olduğu bu süreç hızlıca etkisini gösterdi. Mısır’ı yöneten
darbeci Sisi, kendisini hedef alan sayısız mesaj sonrası açıklama yapmak
zorunda kaldı ve dedi ki: “Refah Sınır kapısı 7/24 açık ama yardımları
İsrail engelliyor. Benim elimde olsa ve Gazze’ye yardım gitmesini engellesem
Allah’ın karşısında nereye giderim?”. Refah Sınır Kapısı’nı
açmayan/açamayan Mısır’ın acizliği, zelil durumu “gazastarving” sürecinde net
bir şekilde ortaya çıktı. 5 milyon mesaja emeği geçen, katkı sunan kim varsa
hepsine ayrı ayrı müteşekkiriz.
Meriç’in öncülük ettiği sosyal medya ablukası, “bir twit
ile ne olacak ki!” algısını çökerttiği gibi bu sanal mecranın önemini bir
kez daha gösterdi. Atılan her bir mesaj, kolektif bir çalışma içerisinde
kullanılırsa sanal bir kasırgaya dönüşüyormuş, bu görüldü. Alınmayan her bir
boykot kalemi, işgalciye zarar veriyormuş, bu da görüldü. Peki bunlar yeterli
mi? Elbette değil. Sivil toplum kuruluşlarının iktidarların önünde hareket
etmesi, talepleriyle oluşturacakları basınç ortamıyla da mücadeleyi ileri boyutlara
taşıması gerekiyor. Halkın işgalciye destek veren ürünleri boykot ettiği
süreçte, İsrail ile halen ticaretini sürdüren şirketlerin varlığı sürüyor,
ticaret devam ediyorsa bu konu üzerinde yeterince baskı uygulanmadığındandır.
Türkiye’nin limanlarından işgalciye giden gemiler ama, fakat, lakin demeden
engellenmesi gerekir. İşgalciye ihraç edilen bir toplu iğnenin bile hesabı
verilemez.