Gaz ve petrol hakkımız, söke söke alırız
Tarihe ismini altın harflerle yazdıran Büyük Türk Amirali Oruç Reis, “Yaşama hakkın, mücadele gücün kadardır” demişti. Onun ismini alan Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi, Tuzla’da bir Türk tersanesinde yapıldı. 2017’nin Haziran ayında faaliyete başladı. O gün bu gündür Türk denizlerinin altındaki zenginlikleri belirliyor. Sekiz bin metreye kadar deniz altının üç boyutlu röntgenini çekiyor. 15 bin metreye kadar da iki boyutlu sismik taramasını yapıyor.
Bunlar, ucuz araştırmalar değil. Önceleri batılı şirketler
gelip milyarlarca lira harcayarak petrol ve gaz arıyor, sonunda da elimize üç
beş sayfalık bir rapor verip gidiyorlardı. Batılılar geçmişte Türkiye’yi idare
etmenin kolay yolunu da bulmuşlardı. Yönetimi, laikliği bayraklaştıran bir
azgın azınlığın eline vermişlerdi. Onlar da halka rağmen ülkeyi batılı
ağababaları ile birlikte idare edip gidiyordu.
Para lazım oldukça milleti batıdan borçlandırıyor, yeni
kaynak bulma yoluna gitme zahmetini akıllarına bile getirmiyorlardı. Ne zaman
ki milletin evlatları iktidara geldi, işler değişmeye başladı. Batılılar buna
da hazırlıklıydı. İslami kesimin içinden kendilerine yandaş bulmuşlardı.
Milletin gerçek iktidarına karşı ABD derin devletinin kontrolünde güçlü bir
hareket geliştirmişlerdi.
Milletin parlak beyinlerini “altın nesil” adı altında alıp
eğitiyor, gelecekte ülkeyi kontrollerinde tutmak için hazırlık yapıyorlardı.
Hatta o kadar gizli ve derinden gitmişlerdi ki, iktidara gelen AK Parti bile
onların TSK, Mülkiye, Adliye ve Emniyet içindeki teşkilatlanmasını ve gücünü
fark edememişti… Fark ettiklerinde ise iktidar oldukları halde azınlıkta
kaldıklarını gördüler.
Emniyet’te 8 bin istihbarat polisinden 7 bini onlardandı.
Teröristlerin tespiti için alınan cihazlar devleti dinlemek için
kullanılıyordu. İçişleri Bakanlığı’ndan belediyeler dahil 40 bin kişi, Emniyet
Genel Müdürlüğü’nden 30 bin kişi, Jandarma Genel Komutanlığı’ndan 5 bin kişi
atıldığı halde hala kökleri kazınmış değil.
MİT içe dönük olarak çalışıyordu. İnançlı insanları takip
ediyor, namaz kılan subayın hanımının başı kapalı mı, açık mı diye rapor
tutuyordu. Derin devlet mensuplarına cevaz çıkmıştı. Kapalı biriyle evlenmiş
olsalar bile talimatla başını açtırıyorlardı. Onlar için hedefe varıncaya kadar
her şey mubahtı.
Ne zaman ki, 15 Temmuz darbe girişimi oldu, acı bir yenilgi
tattılar. Sonrasında batılıların işgalini bile hesaba katmışlardı. Liderleri
mensuplarını buna hazırlamak için altyapıyı hazırlamıştı bile: “Haçlı’nın
ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onların arasında
kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler.
Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar…”
Halbuki yüz yıl önce Anadolu’ya girdiklerinde karımıza da,
kızımıza da, mabedimize de ilişmişlerdi. MİT yüzünü dışa çevirince işler
değişti. Karadeniz’de yıllarca batılı şirketlerin arayıp da bulamadığı (!)
doğalgaz bulunmuş, Akdeniz’deki kaynakların kavgası başlamıştı bile… Kavganın
sebebi de ortaya çıkmıştı, içte bizi birbirimize kırdırıp, dışta malı götürmek…
Türkiye Mavi Vatan’ın kaydını Birleşmiş Milletler’e 2004
yılında yaptı. Oruç Reis’in Ağustos ayında araştırma yaptığı bölgeye, 2009 ve
2013 yıllarında lisans verdi. Fakat Rumlar ve Yunanlılar rahat durmadı.
Türkiye’yi dışladılar ve kışkırttılar. Türkiye’nin Mavi Vatanında bile ruhsat
vermeye kalktılar. Sonuçta Türkiye’nin bu kez haklarını yedirmeyeceği
anlaşıldı.
Şimdi milletin doğal gaz ve petrolle tanışma zamanı. Kısa
sürede olmasa da orta vadede zenginleşecek ülkemiz ve insanımız. Gaz da, petrol
de Türk insanının hakkı, söke söke alacak.