Gayr-i safi millu00ee günah
Ekonomi, Karl Marx'ın üzerinde durduğu kadar önemli bir şeydir. Marx, içinde bulunduğu Avrupa konjonktüründe sanayileşme devriminin yol açtığı sorunları, meydana getirdiği dönüşüm ve yeni sınıfsallıkları bu bağlamda analiz etmeye çalışmıştı. Feodal düzenden hızlı üretime geçişin arkasındaki yeni ekonomik strüktürü anlatıyordu bize. En üst motto cümle olarak da sermayenin emeği sömürüsünü merkeze alarak toplumu, kültürü, dini vb. okumaya çalışıyordu.
Bu okuma biçimi, sadece konjonktürel olarak o dönemle sınırlı kalmadı; bir meta anlatı, bir açıklama biçimi olarak da işlev gördü. Kendisinden sonra da, farklı katkılarla bugüne kadar geldi. Nitekim Kautsky de, özelde Hz. İsa (AS)'ın Roma'daki itirazını bir proleterya hareketi şeklinde okuyarak, dini de marksist okumanın içine dahil etmişti. Aslında Kautsky'nin yaptığı okuma, özünde Marksist hassasiyetlerin dinler tarihindeki makul yerini tartışabilmek için üzerinde durulabilir. Tabii ki, bununla peygamberler tarihinin marksist bir gözle okunabileceğini kastediyor değilim. Fakat, peygamberler tarihini alanı daralmış bir "din" mücadelesi şeklinde okumak da bana oldukça indirgemeci bir yaklaşım geliyor.
Kur'an-ı Kerim'deki peygamber kıssalarına baktığımız zaman, hepsinde putperestliğe itiraz edildiği görülür. Bunun da iki boyutu vardır. Birincisi, her toplumda bir paylaşım ve bölüşüm sistemi ve düzeneği vardır. Bu düzenek, genel olarak toplumun küçük azınlığı olan üst sınıfların gelirin büyük oranını kontrol etmeleri ve toplumun diğer kesimlerini sömürmeleri üzerine kuruludur. İkinci olarak da, bu düzenek ya da bölüşüm ve paylaşım sistemini meşrulaştırmak üzere bir ideolojiye gereksinim vardır. Bu ideoloji de, dinsel formatlara bürünmüş, kutsallaştırılmış ögelerden oluşur. Müşriklerin "yürüyün ilahlarınıza sahip çıkın" şeklindeki sözleri, "yürüyün, bu bölüşüm düzeneğinin bozulmasına izin vermeyin" demektir aynı zamanda. Dolayısıyla peygamberlerin toplumdaki itirazı, aynı zamanda bu bölüşüm ve paylaşım düzeneğinedir. Peygamberlerin önemli bir misyonu da, bu bölüşüm ve paylaşımı adaletli hale getirmektir. Bundan dolayı adalet, İslam'ın en temel ve hatta birincil hedefidir.
Bugün küresel bir sistemden bahsetmekteyiz. Arkaplanda tüm dünyada bölüşüm ve paylaşım sistemini belirleyen ve bu düzeneği diğerlerini sömürü üzerine kuran küresel aktörler vardır. Bu adaletsizlik ve sömürü ise, küresel değerler, evrensel normlar, Global ahlak vb. ideolojik ve kültürel söylemlerle soft bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Giddens'ın belirttiği rakamlara göre, dünyada sadece bir kişi, 650 milyon insanın sahip olduğu gayr-ı safi milli hasıladan daha büyük bir paya sahiptir ve böyle bir serveti kontrol etmektedir. Maalesef bize bugün önerilen birçok ideolojiler de bu adaletsizliği, daha da büyütüp semirten ve soft yüzüyle üzerini örten bir mahiyette ortaya çıkmaktadırlar.
Şimdi gelelim Türkiye'ye. Türkiye'nin bir çok sorunları olmakla birlikte aciliyet kesbeden iki problemine değineceğim. Birincisi, değerlerdeki çözülmedir. Bu bağlamda, bu toplumun tarih, sosyoloji ve ortak hafızasını oluşturan İslami değerler hızla çözündürülmektedir. Bu, önemli bir tehlikedir. Çözünmeler zaten marazların semptomlarını göstermeye başlamıştır bile. Aileden başlayarak, eğitim, sapkın ilişkilerin liselere kadar inmesi, bireyselleşme bunlardan sadece birkaçıdır.
İkinci önemli sorun ise, bölüşüm ve paylaşımdaki adaletsizliktir. Toplumun farklı sınıfları arasında gelir düzeyleri bakımından müthiş bir uçurum vardır. Türkiye artık devlet eliyle yeni zengin sınıflar yaratmak yerine, bölüşümü adaletli bir zemine oturtmak zorundadır. Reel olan durum hala, büyük oranda rant ekonomisinin geçerli oluşudur. Şimdi bu safhada bazıları, Türkiye'nin gayr-ı safi milli hasılası giderek yükseliyor diyecekler belki. Fakat bu, adaletli paylaşım olduğunu gösteren bir done değildir.
Kamusal olan hepimizindir. Buraya yönelik her türlü suistimal, bu toplumdaki tüm mahrumiyet içinde olanlar ve hak sahiplerinin haklarını gasp etmek demeye gelir. Modern zamanlar, sürekli gayr-ı safi milli hasılaya bakarak ne kadar adam olduğumuzu ölçmeye çalışıyor ama. Bir de "gayr-ı safi milli günah"a bakarsak ortaya nasıl bir sonuç çıkacaktır?