Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Şubat 2021

'Gaybı Bilmek, Allah'a Mahsustur!..'

Gayb; akıl ve duyu organlarıyla bilinemeyen bilgiler ve hususlardır. Tarih boyunca İnsanoğlu, hep gaybı öğrenmek istemiştir. Bu arzu; fal, burçlar, kehanet, cinler ve benzeri işlerle uğraşan kişileri, birtakım câhil ve bilgisiz insanlar için câzip hâle getirmiştir. Öte yandan bazı insanlar da; üstün özellikler taşıdığını varsaydıkları birtakım kimselerin, gayb konusunda bilgi sahibi olduklarına inanmışlardır.

İşin enteresan tarafı da şu ki; pozitif bilimi, hayatın merkezine koyan modern anlayış sahiplari, elleriyle tutup gözleriyle görmedikleri herşeyi reddetmeyi ilke edindikleri halde, ‘fizikötesiyle irtibat kurma ilmi’ olduğuna inandıkları astroloji ile ilgilenmeyi hiçbir zaman ihmal etmemişlerdir.

Gayb; nisbî (göreceli) ve mutlak (kayıtsız) olmak üzere iki çeşittir: Nisbî yani göreceli gayb şudur ki: Bazı kişiler için gayb olan bazı hususlar, başka kimseler için gayb değildir. Mesela; bir zamanda veya bir mekânda bilinemeyen pek çok şey vardır ki, başka bir zaman veya mekânda bilinebilir. Yahut aynı zaman ve mekânda olan insanlardan bazıları bildiği halde, diğerlerine gizli kalan hususlar vardır. Mesela, yanımızda oturan bir kişinin cebinde kaç para olduğunu bilemediğimiz halde, o kişi bunu bilir. Yine duyup haberdar olmadığımız dolayısıyla bizim için gayb hükmünde olan bir hâdise, ona tanıklık eden kişiler için gayb değildir. İşte bu ve benzeri şeyler mutlak değil, nisbî yani göreceli gayba girer.

Mutlak yani kayıtsız gayb ise; sadece ve sadece Allahü Teâlânın ilminde olan ve O’nun tarafından bildirilmediği takdirde hiçbir şekilde bilinemeyen hususlardır. Ancak mutlak gayb da iki çeşittir: 1) -Kıyametin kopma zamanı gibi- sadece ve sadece Allahü Teâlânın bildiği ve peygamberlere dahi bildirmediği bilgilerdir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır.” (Araf 187)İmanı, İslamı ve İhsanı konu alan meşhur hadis-i şerifte: Cebrâil aleyhisselam, Efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme: “Şimdi de bana Kıyâmetten haber ver, (diyor. Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam, bu konuda:) sorulan kişi, sorandan daha bilgili değildir, (cevabını veriyor.) (Buhari)

2) Allahü Teâlânın sadece Peygamberlerine vahiy yoluyla bildirdiği bilgilerdir. Buna birkaç misal: Allahu Teâlâ bildirmedikçe; Yakub Aleyhisselam’ın oğlu Hazret-i Yusuf’un Mısır’da olduğunu bilememesi. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: (Yakub aleyhisselam:) Doğrusu, ben Yusuf’un kokusunu alıyorum. Sakın bana bunadı demeyin!” dedi.” (Yusuf 94)

Süleyman Aleyhisselam; cinlere ve rüzgarlara hükmedebildiği halde hüdhüd kuşunun; ‘Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim,’ demesi. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Derken çok geçmeden (hüdhüd) gelip dedi ki: “Ben senin bilmediğin (bir hakikat)i öğrendim ve sana (Yemen’deki) Sebe (kavmin)den doğruluğu kesin bir haber getirdim.” (Neml 22)

İbrahim Aleyhisselam’ın Lut kavmi için gönderilen ziyaretçilerin melek olduğunu bilmemesi ve onlar için buzağı kesmesi. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: (Fakat İbrahim,) ellerinin ona (yemeğe) uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve onlardan yana içine bir korku düştü. Onlar: ‘Korkma, biz (meleğiz) Lût kavmine gönderildik, dediler.” (Hud 70)

Nuh Aleyhisselam’ın; ben gaybı da bilmem, demesi. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Ben size: ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır,’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Doğrusu ben bir meleğim de, demiyorum. Gözlerinizin hor gördüğü (mü’min) kimseler için: ‘Allah onlara asla bir hayır vermeyecek,’ de diyemem. Allah onların içlerinde olan şeyleri çok iyi bilir. (Eğer onları, siz iman edeceksiniz diye kovarsam) o takdirde ben mutlaka zâlimlerden olurum.” (Hud 31)

Rabbimiz celle celalüh, Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme ise, şöyle buyuruyor: “De ki: Ben, Allah’ın dilemesi dışında kendime ne bir fayda ne de bir zarar verme (gücüne) sahibim. Eğer ben gaybı bilseydim elbet daha çok hayır yapmak isterdim ve bana kötülük de dokunmazdı. Ben, ancak inanan bir kavme, bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (Araf 88)

(Devamı haftaya…)