Garaudy Mangal Yürekli Bir Kahramandı
Roger Garaudy’nin hakikatleri her zaman haykırdığını belirten Cemal Aydın, bundan dolayı Komünistlerin ve Siyonistlerin hışmına uğradığını söylüyor.
Türkiye’de bugüne kadar gerek Batı’dan gerekse Doğu’dan pek çok kitap Türkçeye tercüme edilmiştir. Bunların bir kısmı sağlam bir şekilde çevrilirken bazıları da ne yazık ki doğru dürüst aktarılamamıştır. Bu konuda Türkiye’nin en iyi mütercimlerinden kabul edilen Cemal Aydın, Doğu âleminden ve Batı dünyasından yaptığı kıymetli tercümelerle tanınıyor. Özellikle Türkiye ve İslam merkezli tercümelere ağırlık veren Aydın, Müslüman Fransız düşünürü RogerGaraudy’nin bütün eserlerini Türkiye Türkçesine esaslı biçimde tercüme etmiştir. Garaudy’i en iyi tanıyan ve anlayanlardan olan Cemal Aydın, kendisiyle röportaj yapan müstesna isimlerden biridir. Onun komünistlik yıllarını ve daha sonra İslam’la şereflenmesinden sonraki dönemi bilen ve mukayese eden Aydın ile RogerGaraudy merkezli bir konuşma yaptık. Müslüman Fransız düşünürün hayatı, fikirleri, etkileri ve bilinmeyen yönlerini bize anlattı. İşte değerli mütercim Cemal Aydın’a yönelttiğimiz sorular ve aldığımız cevaplar:
Roger Garaudy mütercimi olarak tanınıyorsunuz. Ama onun ötesinde bu filozof yazarın fikirlerinin Türkiye’de tanınmasına ve sevilmesine büyük katkılarda bulundunuz. Sayenizde Türk toplumu Garaudy’yi keşfetti. Önce şunu sormak istiyorum: RogerGaraudy ile yollarınız nasıl ve nerede kesişti? Siz kendisini Fransa’da da ziyaret ettiniz, onunla sohbet ettiniz, mülakat yaptınız. Garaudy ile tanışmanızın hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz? Portresini ana hatlarıyla bize çizer misiniz?
Bildiğiniz gibi TÜYAP Kitap Fuarı ilk defa 1982 yılında açıldı. O açılışın ilk konuğu RogerGaraudy idi. Neden RogerGaraudy davet edildi? Çünkü Garaudy, her yazdığı kitap Fransa ve Batı dünyasında en az beş yüz bin, bir milyon satan, kitapları daha o sırada 44 dile çevrilen, bütün ülkelerdeki milyonlarca aydın ve okur tarafından yakından bilinen bir düşünür değildi sadece. Artısı da vardı: Tam da o yıl Müslüman olmuş ve Müslüman olduğunu Fransa’nın en prestijli gazetesi olan Le Monde (LöMond)’da bir makale ile cihana ilan etmişti.
Garaudy komünistken onun eserlerini bizdeki Komünistler, Solcular çevirmişlerdi. Müslüman olunca Sağ da onu tanıyıp benimsedi. Dolayısıyla Türkiye’de hem Sol’un hem de Sağ’ın tanıdığı bir düşünür, Türkiye’ye kitap fuarı vesilesiyle davet edilmiş oldu. Fuarda kitap imzalatmak isteyenlerin oluşturduğu kuyruk uzayıp gidiyordu.
Tam hatırlamıyorum, ya o günün akşamı veya ertesi akşam, kendisine İran Konsolosluğu’nda bir yemek verildi. O yemeğe ben de davet edildim ve tercümanlık yaptım. Yemek sonrası sorulan sorulara nasıl dobra dobra cevap verdiğini görünce, onun korkusuz, pervasız, yiğit bir adam olduğunu anladım. Daha sonra Türkiye’ye geldiğinde birkaç yerde daha kendisinin konuşmalarını dinleyicilere aktardım. Böylece aramızda bir dostluk oluştu. Her gelişinde görüştük ve her Paris’e gidişimde de mutlaka evinde onu ziyaret ettim.
Madem portresini kısaca çizmemi istiyorsunuz, sadece şu kadarını söylemekle yetineyim: Her doğru her yerde söylenmez lafı, Garaudy için tamamen geçersizdir. O her doğruyu her yerde ve her zaman söylemekten asla çekinmeyen, korkmayan, gözü kara biriydi. Doğru söylediği için 37 sene emek verdiği Komünist Partisi’nden kovuldu. Doğruları yazdığı için Fransa’da Siyonistler tarafından susturuldu. Biliyor musunuz bilmem, Fransa’da otuz yıldan fazladır hiçbir yayınevi, Garaudy’nin kitaplarını Siyonist korkusu yüzünden yayınlayamıyor. Garaudy, gerçek anlamda bir Don Kişot’tu. Garaudy’nin sevdiği, değer verdiği ve model aldığı Don Kişot, kimilerinin sandığı gibi yel değirmenleriyle savaşan zavallı, yarı deli biri değil, haksızlık karşısında susmayan, mazlumun hakkı için canını vermeye hazır, son derece erdemli bir insandır. Milletvekilliği, sonra da senatörlük maaşını götürüp Komünist Partisi’ne veren, kendisine bir otomobil fabrikasındaki işçi kadar ücret verilmesini isteyen bir dervişti Garaudy. Yüksek makamlara gelmişken, kitapları milyon satarken bile kızına on dördüncü yaş gününe kadar yeni bir elbise almamış, hep yoksulların yardımına koşmuş adam gibi bir adamdı. İnandığı konuda canını bile vermekten çekinmeyecek kadar mangal yürekli bir kahramandı.
Garaudy’nin yirmiden fazla eserini Türkçeye tercüme ederken hangi düşünce ile hareket ettiniz? Bu fikirlerin toplumumuza, fikir dünyamıza katkıları konusunda neler düşünüyorsunuz?
en tercüme yaparken önceliği asla alacağım paraya vermem. Benim için dinime ve insanıma yararlı bir şey yapmak en önde gelir. Sizin aracılığınızla mütercim gençlere şunu söyleyeyim: Önceliği. para kazanmaya değil de Allah’ın rızasını elde etmeye ve ülkeye yararlı bir şeyler yapmaya verirseniz, inanın çok daha fazla kazançlı çıkarsınız, hem maddi yönden hem de manevi yönden. Deneyin, görün! “Hangi düşünce ile hareket ettiniz?” şeklindeki sorunuzun cevabı da bu yolla bir bakıma verilmiş oldu. Bana Garaudy ile tanışma ve eserlerini tercüme fırsatı veren Rabbime sonsuz hamd ediyorum. Çünkü Garaudy’nin kitapları Türkiye’de geniş bir tefekkür, muazzam bir düşünce ufku açtı. Daha pek çok kimseler de varmış, fakat iki kişi bana şunu söyledi: “Ben Garaudy’yi okuduktan sonra hidayete kavuştum.” Benim için en büyük manevi kazanç bu işte! Daha ne isterim Allah’tan. Garaudy hakkında Türkiye’de benim tercümelerim sayesinde en az on tane tez yapıldı. Birçok öğretim üyesi Garaudy’nin kitaplarını okuyarak ve talebelerine okutarak bilim adamlığı ve insanlığa hizmet yolunda gençliği bilinçlendiriyor. İnsanımız, Garaudy sayesinde Batı’yı ve İslâm’ı artık başka gözle değerlendiriyor. Garaudy, insanımıza kurtuluşun Batı’da değil, tam aksine bizde olduğunu apaçık gösterdi. Batı’nın ekonomiyi putlaştırdığını ve ekonomiden başka hiçbir ilah tanımadığını okuyan, düşünen ve kafa yoran aydın ve gençlerimize öğretti.
Garaudy’nin çok çarpıcı ve insanı sarsıcı görüşleri var. Mesela en büyük katliamları, Batılıların bilhassa ABD’nin Amerika’da Kızılderililere ve Afrika’da zencilere yaptığını söylüyor. Batı’ya şiddetli eleştiriler getiriyor. Siz de bu mühim meseleye çeşitli sohbetlerinizde dikkat çekiyorsunuz. Bugün de Gazze’de, yine başta ABD’nin olmak üzere Batı’nın desteğiyle İsrail soykırım uyguluyor, 30 bine yaklaşan masum ve mazlum Gazzeli çocuğu, kadını, yaşlıyı katlettiler. Katliam devam ediyor. Bir de şöyle bir yanlış algı var. Sanki sadece Hitler soykırım uyguladı. Başka günahkâr yokmuş gibi… Batı’nın günah galerisinden bahseder misiniz? Dünden bugüne nasıl bir seyir takip etti, ediyor?
Garaudy, Batı’nın yaptığı onca soykırımların yanında Hitler’in yaptığı katliamın devede kulak bile olmadığını haykırdı. Garaudy şunu âdeta bas bas bağırarak ilan eder: “Haksız yere tek bir Yahudi bile öldürülse, o cinayet affedilemez, bağışlanamaz bir insanlık suçudur! Fakat siz Hitler üç milyon Yahudi katletmişken, o üç milyonu altı milyona çıkarırsanız; Hitler’in öldürdüğü üç milyon Polonyalıyı insan yerine koymaz lafını bile etmezseniz; altı milyon Roman’ın öldürülmüş olmasını görmezden gelirseniz; sırf Yahudi katliamı üzerinde durur, abarttıkça abartır, bir de Holokost kelimesi icat ederek Yahudilerin Hitler tarafından bir tür ‘şehit’ edildikleri yalanını yayarsanız, sizin niyetiniz kötüdür ve siz bazı sinsi emeller peşindesinizdir!”
Garaudy, İsrail Mitler ve Terör, İsrail Sorunu ve İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin kitaplarında Siyonistlerin gerçek yüzünü ve İsrail’in geleceğe dönük çirkin, insanlık dışı siyasi amaçlarını gözler önüne sermiştir. Siyonistlerin yüzde doksan dokuzu Allah’a inanmazken, inanmadıkları “Allah’ın vadettiği toprakları” ele geçirmeye çalışmalarındaki sahtekârlığı Garaudy bütün dünyaya belgeleriyle ispatlamıştır.
Abd’den 180 Milyon İnsana Soykırım
Sizin de bu sorunuzun başında belirttiğiniz gibi, dünyanın en büyük katliamlarını Batılılar yapmıştır. Diğer eserlerinin yanında Medeniyetler Diyaloğu kitabında Garaudy, bunu çok acıklı bir şekilde dile getirir. Amerika’daki 80 milyonluk yerli halkı soykırıma tabi tutup yok eden ABD’dir. 80 milyon insanı öldürüyorsun, soykırım olmuyor. Sadece 3 milyon Yahudi soykırıma uğramış oluyor! ABD, pamuk tarlalarında çalıştırmak için Afrika’da insan avına çıkıyor ve en az 10 milyon köle götürüyor Amerika’ya. Her bir köle için de en az 10 Afrikalının canına kıyılıyor. Sonuçta en az 100 milyon Afrikalı öldürülüyor, fakat o soykırım olmuyor. Neden olmuyor? Batılılar öyle istedikleri için. Stalin de 10 milyon insanın hayatına son veriyor. Onunki de soykırım olmuyor! İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri karar veriyorlar: “Hitler soykırım yapmıştır!” Peki, ya siz?
Dostum, Batı’nın günah galerisinden bahsediyorsun, ben o galeriyi açacak olursam, sayfalarca sürer. Sadece Batı’nın nasıl bir insanlık düşmanı, nasıl vahşi olduğunu, diğer yüzlerce olayı bir yana bırakarak sadece şu ikisini söyleyeyim: İngiltere Hindistan’ı işgal ettiğinde, kendi fabrikalarında üretilen kumaşları Hindistan’daki Müslim ve gayri Müslim insanlar alsınlar diye on binlerce dokumacı insanın başparmaklarını kesmiştir, kumaş dokuyamasınlar diye. Tam o sıralarda Çin çok zayıftı, İngilizler ile Fransızlar Çinlileri afyona, esrara alıştırmış ve onlara bol bol afyon, esrar satıp para kazanıyorlardı. Çin hükümeti, Batı’nın bu ahlaksız sömürüsüne yasak getirmeye niyetlenince İngiltere ile Fransa bir oldular ve tarihte bilinen o meşhur “Afyon Savaşı”nı açarak Çinlileri dize getirdiler
Düşünürümüz sadece Batı’yı eleştirmiyor İslam dünyasına, Müslümanlara da ciddi tenkitlerde bulunuyordu. Bunu biraz açar mısınız? Garaudy, Müslümanlarda hangi eksikliği buluyordu?
Garaudy, özellikle Endülüs’te İslam kitabında İslam dünyasına şöyle seslenir: “Müslümanlar, İslam’ın doğuşundan bir asır sonra Batı’da Atlas Okyanusu’na ve İspanya’ya, hatta Fransa içlerine, Doğu’da da Çin Denizi’ne ulaşmışlardı. Kısa bir sürede dünyanın en kalabalık yerlerini topraklarına katmışlardı. Nasıl başardılar bunu? İnsanları dışlamadıkları, insanlara zulmetmedikleri, hak ve adaleti hakkıyla yerine getirdikleri için. Müslümanlar, nüfusu 15 milyondan daha fazla olan İspanya’yı (İslam dünyasında bilinen adıyla Endülüs’ü) sayısı 200 bini bile bulmayan bir orduyla fethettiler. Bunu nasıl başardılar? Çünkü İspanya halkı Müslümanların adil, insan sever, insan hakkı gözetir insanlar olduklarını tüccarlar, seyyahlar ve başka kişiler aracılığıyla öğrenmişlerdi. O yüzden kendi ülkelerini, Müslümanların gelip fethetmelerini âdeta beklediler. Kendilerine zulmeden krallarından yana olmadılar. O zamanlar İslam ışıl ışıl ışıldıyordu. Peki, şimdi İslam dünyasında o parıltı neden yok? Gece kelebeklerinin ışığa üşüşmesi gibi İslam’a koşuyordu dünya halkları, ya şimdi?”
Garaudy, İspanya’yı da, bütün İslam dünyasını da yobazların mahvettiğini söyler. İspanya’dan İbnRüşd, İbnTufeyl, İbnBâcce, İbnMeymun gibi birçok dev düşünürü kovan yobazların, ülkeyi fikirsiz, ufuksuz ve çapsız bıraktıkları için memleketi içten içe çökerttiklerini uzun uzun anlatır. Ve şöyle der: “Eğer o yobazlar olmasaydı, 16. yüzyılda Batı’da ortaya çıkan Allahsız Rönesans’tan üç yüzyıl önce, yani 13. yüzyılda İspanya’da Allahlı bir Rönesans doğacaktı ve bütün insanlık belli bir huzura ve sükûna kavuşacaktı. Maalesef beş asırdır bu Allahsız Rönesans yüzünden bütün insanlık inim inim inliyor. Çünkü bu Allahsız Rönesans, insana saygıyı değil, insanı sömürmeyi esas alır.”
Garaudy, hakkında en çok yazı yazılmış, konuşulmuş ve tezler yapılmış aydınlardan. Onun İslam’ı seçişi, dünyada genel olarak nasıl bir etki uyandırdı? Bunun tesirinde kalarak İslam’ı araştırmaya başlayanların sayısında artış oldu mu?
Garaudy, daha evvel size adlarını söylediğim İsrail aleyhindeki o üç kitabından önce bütün dünya aydınları ve belli seviyedeki kültürlü insanlar arasında İslam’ı araştırıp incelemeye iyi bir yöneliş oldu, fakat İsrail aleyhindeki o kitapların piyasaya çıkmasıyla birlikte Garaudy sükût suikastına uğradığı, hiçbir eseri basılmadığı, hiçbir medya organında kendisinden bahsedilmediği için o yöneliş durdu. Gerçi tam olarak durmadı, ama eski heyecan ve coşku söndü. Garaudy ufukları aydınlatan devasa bir meşaleydi, o meşalenin söndürülmesi, ister istemez zihinleri karanlığa değilse bile alacakaranlığa boğdu.
Yeryüzünde sömürülen ve acı çeken toplumlara dikkat eden aydınımız, özellikle Filistin meselesine büyük hassasiyet gösterdi ve bunu yazdı. Bu mesele en az 70 yıldan beri kanayan bir yara. Garaudy buna nasıl bakıyordu, çözümü nasıl buluyordu? Siyonizm’e dikkat çekiyordu. Bunu İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin eserinden yola çıkarak anlatır mısınız?
Garaudy, bütün dünyada olduğu gibi Filistinli liderler ve İsrailli yöneticiler tarafından da bilinen tanınan biriydi. Müslüman olduktan sonra her iki tarafla da görüşerek iki devletli bir Filistin’in kurulması için Paris ile Filistin arasında bir seneye yakın mekik dokudu. Sonunda Filistinli liderlerin samimi, İsrailli Siyonistlerin ise kaypak, ikiyüzlü ve art niyetli olduklarını apaçık gördü. Siyasi Siyonistlerin asıl niyetlerinin, Nil’den Fırat’a ve bizim Kapadokya bölgemize kadar olan bütün yerleri silah zoruyla almak olduğunu anladı. Bahsettiğiniz kitapta ve İsrail Sorunu kitabında Ortadoğu ülkelerinin liderlerine gereken uyarıları yaptı. Maalesef şu günlere, yani şu Gazze olayına kadar Ortadoğu ülkelerinin yöneticileri, devlet ricali, devlete danışmanlık yapan kimseler Garaudy’nin adından hep bahsettiler, fakat kitaplarını hiç okumadılar. Mesela Saddam Hüseyin Garaudy’nin kitaplarını okusaydı ve bizzat yanına gelip nasihatte bulunan Garaudy’nin sözünü tutsaydı, kendisi pisi pisine öldürülmez, ülkesi de bugünkü perişan hâle düşmezdi. Garaudy, İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin kitabında, daha 1986 yılında “İsrail’in ilk hedefinin Irak’ı etkisiz hâle getirmek, ardından da Suriye’yi canlı cenazeye döndürmek olduğunu” apaçık yazmıştı. “Bu iki devlet dikkatli olsun, Ortadoğu devletleri bu konuda uyanık olsun!” demişti. Bağdat’tan Tel Aviv’egerektiğinde roketler, füzeler atan Saddam hayatta olsaydı, Suriye de şimdiki durumuna düşmeseydi, İsrail alçağı asla ve kat’a Gazze’ye saldıramazdı!