Gannuşi ve sivillik
Tunus’ta en üst düzeyde Cumhurbaşkanı
yönetime asker ile birlikte el koyduğunu açıkladı; beraberinde Meclis’in
faaliyetlerini askıya alarak başbakanı da görevden aldı. Yakın dönem tarihi
süreç dikkate alındığında “Ortadoğu müslüman toplumları”nın rutini gibi
duruyor. Aslına bakılırsa tabii ki ciddiye alınması gereken bir problem teşkil
ediyor.
Tunus
Cumhurbaşkanı’nın bu teşebbüsü karşısında, Meclis Başkanı Gannuşi’nin bunun bir
darbe olduğu ve kabul edilemeyeceğine yönelik açıklamasını önemsedim. Belki
bunun üzerinden müslüman toplumlardaki yönetim zafiyetlerine ve neredeyse bir
kader haline gelen otokratik yönetimlere dair bazı önemli noktaların altını
çizebiliriz.
Raşid El-Gannuşi, Türkçe’ye de kitapları
çevrilen önemli bir aydındır öncelikle. Dolayısıyla böyle bir darbe
teşebbüsünün karşısında durması, bir aydının yanlış karşısında tavır almasının
önemli bir örneğidir ve bu açıdan ciddiye alınmalıdır. Nahda hareketinin de
lideri olan Gannuşi, esasen daha önce de sivilliği, halkı ve Tunus’u
öncelediğini siyaset arenasında görev alma konusunda hırstan uzak tavırlarıyla
ortaya koymuştu.
Gannuşi’nin kitaplarındaki temel problemlere
baktığımızda iki anahtar kavramın öne çıktığını görmekteyiz. Bunlar; özgürlük
ve sivillik. O, özgürlük ve sivilliği İslam’ın temel referanslarıyla açımlamaya
çalışan ve bugünün siyaseti içerisine yerleştirme konusunda gayret eden birisi.
Üstelik de bu işi sadece teorik değil pratikte de gerçekleştirmeye çalışması
sebebiyle tek boyutlu değil.
Müslüman toplumlarda maalesef islami
referanslara dayandırarak otokratik yönetimleri meşrulaştırma tavrı oldukça
yüksek. Onlar demokratik yönetimleri olabildiğince eleştiriyorlar. Elbette
demokrasi eleştirilemez değildir. Fakat bu tavırlar ya/ya da mantığından
hareket ederek otokratik yönetimlerin meşrulaştırılmasından öte bir işe
yaramıyor. Gannuşi bir konuşmasını şu sözlerle bitirmişti: “Demokrasi haram da
istibdat helal mi?”
Bugün maalesef müslüman toplumların siyaset
konusunda ortaya koyabildikleri örnekler yok. Özgürlük, hukukilik, sivillik ve
dolayısıyla insan haklarından bahsetmek çok mümkün olmuyor. Neo-selefi
hareketlerden başlayarak Ortadoğu’da müslüman toplumların özgürlükçü ve sivil
anlayış temelinde yükselen siyasetlerden uzaklığı bu durumun en önemli
göstergesi. Nitekim Tunus örneğinde bizzat devletin en tepesindeki
Cumhurbaşkanı’nın darbeye kalkışması, sivillik zemininin temellerinin ne kadar
zayıf olduğunu göstermektedir.
Geçmişten bugüne her fırsatta sivilliğin
önemine değinmekte ve müslüman toplumlarda sivilliğin gelişmemişliği sebebiyle
meydana gelen birçok handikaplara göndermelerde bulunmaktayız. Tunus örneğinde
kitaplarında yazdığı gibi sivilliğe Gannuşi’nin sahip çıkması, insanların
iradesini öne çıkarması önemsenmesi gereken ciddi bir tavırdır. Şunu
belirtmeliyiz ki, müslüman toplumlar özgürlükçü, sivil, adil ve insan haklarına
saygılı örnekliklerden yoksun olduğu sürece, İslam üzerinden bir şey söyleme
şansları da maalesef olmayacak.
Tunus da dahil birçok müslüman ülkenin açık
bir sömürge sürecinden geçtiğini ve postkolonyal sömürü sürecinin devam
ettiğini elbette bilmekteyim. Bu, ülkelerde sağlıklı bir siyaset için daha çok
çalışılması gerektiği de söylenmelidir. Ben Arap Baharı denilen sürecin hemen
öncesinde Zeynel Abidin B. Ali’nin yönettiği Tunus’a bir antropoloji kongresi
için gitmiştim. Tanıştığım gerçekten entelektüel hocalar vardı.
Ancak dikkatimi çeken şeylerden birisi Zeynel
Abidin B. Ali’nin şaşalı yaşamına karşın halkın büyük oranda fakirlik yaşaması
idi. İkincisi ise, bütün ders kitaplarının Fransızca olması idi. Bu, bir
toplumun zihniyetini bütünüyle sömürgeleştirmek anlamını taşımaktaydı.
Gannuşi söylemlerinde ortaya çıkan sivillik
geliştirildiği oranda, gelecekte müslüman toplumlarda daha sağlıklı siyasetler
bekleyebiliriz.