Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 May 2019

Galiba kendimizden kaçıyoruz

Güç yetiremediğimiz, zorlayınca da olmuyorsa eğer, kısmet buymuş deyip tevekkül edilen günler gerilerde kaldı. Kalp teslim olmayınca beden de ruh da teslim olmuyor. Oysa insanın nasibine razı olması Allah’a teslimiyetidir. Teslimiyetinde problem yaşayan kalp, bunalımlı ve başkaldıran kalptir. Tevekkül etmeyenlerin ve teslim olmayanların sayısı arttıkça gelecek adına kaygı duyuyoruz.

Toplum olarak birimizin derdinin hepimizin derdi, sevincinin de en âlâ sevinçlerimiz olduğu günlerden uzaklaşmak bizleri ve değerlerimizi aşındırıyor. O günlerin lezzeti ağzımızda hâlâ iftar sofrası tadında duruyor.

Hiç unutmam, iki ayrı bedende tek kalp gibi olduğumuz ve aynı kaba birlikte kaşık salladığımız günlerde arkadaş grubumuzdan birinden haber alınamamıştı. O gece aramaya çıktığımızda şehri bir kaç kez turladığımızın farkına ertesi gün ayaklarımıza karasu indiğinde fark etmiştik. Gerçek dostluk, kardeşlik ve yol arkadaşlığı mumla aranır oldu bugünlerde. O günlerden bir anımızı yaşamak için bugün varımızı yokumuzu veresimiz geliyor nerdeyse…

Gerçek roller gizleniyor!

Gerçek rollerin, gerçek yüzlerin gizlendiği zamanlardayız. Sırtında taşıyanın yük, yarı yolda bırakanın dost sayılması iyiye işaret değil. Kavga gürültü; akıl ve mantığı, vefayı ve hoşgörüyü bitiriyor. Paçasını dünya makam ve mevkiine kaptıranlar eyvallah da kalbini ve gönlünü değerlerimiz ve ülkemiz düşmanlarına kaptıranlara ne demeli?

Bu noktada Ernest Hemingway duygularımıza tercüman oluyor: “Biz kavga etmeyiz, etmemeliyiz. Çünkü bir yanda biz varız, öbür yanda (bize karşı) dünyanın bütün öteki insanları. Aramızda bir şey çıkarsa mahvoluruz, onlar da bizi ele geçirirler.”

Bu ifadelerden ne hissettiğimizi söyleyelim; Ayrılıkta azâbın ve birlikte rahmetin olduğunu anlıyorum. Fitnenin her kötülüğün sebebi olduğunu, yol arkadaşı bildiklerimizin ayrı baş çekip arkamızdan vurmalarının hayal kırıklığını yaşıyorum.

Türkiye paydasında birleşmek

Bir grup Batıcı azınlığın eski Türkiye’yi geri getirmelerine müsaade etmeyeceğimizi görev biliyorum. Dostluğun, yol arkadaşlığının, değerlerimizin ve ülkemizin her türlü dünya hesabından ve nefretten daha önemli ve daha güçlü olduğunu biliyorum. Türkiye paydasında birleşmemiz gerektiği her kesimin hayrına olacağı iyi bilinmelidir.

“Ben dürtüsü” kişiyi yanlış tercihlere ve derin boşluğa sürüklüyor. Nefret duygusu kişinin fıtratıyla yüzleşmesine ve gerçeği görmesine engel oluyor.

“Deli sorar:

- Niçin şimdi durup dururken Paris’e gitmeye karar verdiniz?

Kadın cevap verir:

- Galiba kendimizden kaçıyoruz.

Kocası da:

- Kim bilir belki de bir umutsuz boşluktan kaçıyoruz.

- “İşte şimdi konuştun” diye mukabele eder deli ve hemen ardından şu harika tespiti yapar:

- Çoğu insan boşluğun farkındadır, ama umutsuzluğu görmek gerçekten cesaret ister.

Boşlukta olan insan umutsuzdur. Tıpkı iblis gibi...” (Başrollerini Leonardo DiCaprio ile Kate Winslet’in oynadığı, Sam Mendes’in 2008 yapımı ‘Revolutionary Road’ (Hayallerin Peşinde) adlı filminden.)

Hız, haz, koşuşturmaca, sürekli hareket İblis’in unutturmaya yönelik en önemli silahı olsa gerek. Sükûn bulamayan, sakinleşemeyen, meskûn ve dolayısıyla teskin olamayan modern insan, bunca huzursuzluğu, umutsuzluğu, kaygı dolu hayatını unutmak için koşuşturup duruyor. Gelinen noktada dünyanın gidişi yönünde korkularımız ve kaygılarımız artıyor. Hız ve korkular artıkça bunalımlar da artıyor.

İblis gaza bastıkça basıyor…