G7'nin D8 korkusu
Geçtiğimizi hafta başrolünü ABD Başkanı Biden’in oynadığı dünya siyasetinin başını döndürecek gelişmelere sahne oldu. G7 ve NATO zirvesi ardından Biden-Putin buluşmasına dikkatlerimizi odakladık.
Bu hengame arasında Türkiye’de cılız da olsa D8 hatırlandı.
Erbakan’ın başrolünde yer aldığı D8 Saadet partisinin Ankara’da bir otelde,
Yeniden Refah Partisi ve Erbakan Vakfı’nın ise İstanbul Çırağan Sarayı’nda
düzenledikleri toplantılarla yeniden gündeme taşınmak istendi.
D8 toplantıları bizleri 1990’lı yıllara götürdü. Serbest
piyasa ekonomisinin oluşturduğu rekabet çerçevesinde Asya kaplanlarının,
Anadolu aslanlarının dünya devleriyle yarışa çıktıkları bir atmosferde
Türkiye’de başbakan olan Erbakan, Güney Asya’da Pakistan, Bangladeş, Endonezya,
Malezya, Ortadoğu’da Türkiye ve İran, Afrika’da ise Mısır ve Nijerya’nın
ekonomik ve ticari işbirliğini önceleyen bir yapı kurduğunu ilan etti.
D8’in kurulmasıyla imza atan ülkelerde birbiri ardına kirli
operasyonlar gerçekleştirildi. D8’in ilan edilmesinden üç gün sonra Erbakan, hükümeti
baskılardan kurtarma için koltuğu ortağı Tansu Çiller’e devretmek istemesine
rağmen 28 Şubat’ın kadife eldiven giymiş demir tokadından kurtulamadı. Hükümet
demokratik teammüllere aykırı olarak ellerinden alındı. Süreç Refah Partisi’nin
kapatılması ve Milli Görüş Hareketi’nin parçalanmasına kadar götürüldü.
Pakistan’da 1996’da Meclis’in feshiyle başlayan kargaşalar
1999’da kansız darbeye kadar gitti. İran’da 1997’de Hatemi seçimle iş başına
getirilerek batı yanlısı politikalar uygulamaya başladı. 90’lı yıllar boyunca
ABD politikalarına angaje olan Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek iktidarını,2011
Nil Devrimi veya Ful Devrimi ile devretmek zorunda kaldı. Nijerya 1999’da
geçilen demokrasi ile 36 federe devlete bölündü, petrol sektöründe Exxon Mobil,
banka sektöründe Citibank, tütün sektöründe British-Amerikan Tabacco başta
olmak üzere batılı şirketlerin hegemonyasına girdi.
Bangladeş, Malezya ve Endonezya’da neler olduğunu merak
edemler, 1997 Asya Krizi’nin sebep ve sonuçlarını incelemeleri gerekiyor. Eski
Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, bölgesel işbirliklerini geliştirmek için
D8’in yanı sıra 1997’de ASEAN ortak bildirisini yayınladıklarını, ünlü borsa
spekülatörü George Soros’un Malezya ekonomisini spekülasyonlarla krize
soktuğunu söyledi.
Asya krizinden en çok etkilenen Endonezya oldu. Kur, faiz,
enflasyon oyunlarıyla dünya ile rekabet edebilecek sanayii yatırımları
çökertildi.
Bu operasyonları kimlerin yaptığının net cevabı ise G7 ve NATO’yu
yöneten güçler. Türkiye ayağında yeşil sermaye operasyonlarını yapanların,
ülkemizi ayakta tutan önemli sanayi kuruluşlarını iflas ettirenlerin ekonomik ve siyasi olarak rakip olabilecek İslam
ülkelerindeki ekonomik ilerlemeyi durdurmak ana hedefleriydi. Bunu da
başardılar. Malezya-Endonezya’nın yaptıkları yatırımlarla paralarının dolar
karşısında değerlenmesi ihracatlarının kesti. Parasının değerini Piyasa
şartlarına göre değil de Borsa spekülatörleri ve Komünist partinin direktifleri
doğrultusunda ısrarla düşük tutan Çin kazandı. Asya’daki bütün yatırımlar Çin’e
kaydı. Bugün G7 ve NATO’yu yöneten emperyalizm Asya kriziyle besleyip büyüttüğü
Çin canavarı ile nasıl mücadele edeceğinin çarelerini arıyor.
G7 zirvesinde de NATO 2030 belgesinde de hedef olarak Rusya
ve Çin gösterilse de asıl hedefin Türkiye ve İslam coğrafyası olduğunu görmemek
için aklını kiraya vermek gerekiyor.
Emperyalizm, Rusya ve Çin’in kuşatmak için İslam
coğrafyasında operasyon yapacak. Çin ve Rusya da kendini savunmak için yine aynı
coğrafyada operasyon yapacak. Yani hesaplar atların tepişmesi eşeklerin ölmesi
üzerine kurulu.
1995 Srebrenitsa’da Müslümanların yok oluşunu seyrettikten
sonra lütfen harekete geçen NATO’nun Çin veya Rusya’ya karşı operasyon yapma
ihtimali sıfırın altında. Kuzey Atlantik Sözleşmesi’nin 5. Maddesine göre bu
ülkelerin NATO ülkelerine saldırmaları veya BM’nin 51. Maddesine göre hareket
edilmesi gerekiyor. Çin ve Rusya her ikisi de BM Güvenlik Konseyi üyesi
olduğuna göre böyle bir ihtimal de bulunmuyor. Ne AB’nin motoru Almanya, Rus gazından, ne de
yıllardır Çin’e yatırım yapan İngiltere Çin’den vaz geçer. Geriye tek bir
alternatif kalıyor. Dünya pastasını bölüşecek yeni aktörlerin sahaya çıkmaması.
İslam coğrafyasının yüksek teknolojik ürünlere ulaşamaması. Bu ürünleri
üretseler bile Batı, Rusya ve Çin ile bir şekilde ortak üretmeleri. D8 hayalinde
olduğu gibi İslam ülkelerinin yeni nesil bir uçak üretmek için kendi aralarında
işbirliği yapamamaları. Ham medde, üretim ve teknoloji paylaşımına mani olunması.
Bunu da G7 zirvesi sonuç bildirgesi ile NATO 2030 belgesinin satır aralarından
rahatlıkla okuyabilirsiniz. Putin ile Biden’in anlaşabildiği konular arasında
da bunlar var. D8’in ana maçlarından birinin de G7 ile aynı masada eşit olarak
söz hakkı elde etmek olduğu gerçeğini gözden kaçırmayalım.
Birileri bizi, siyasi bağımsızlık için ekonomik bağımsızlık
ilanı anlamına gelen D8 girişimini hatırlamamamız için 1990’lı yıllara
döndürmeye çalışıyor. Peker’in hükümet üyelerini özellikle terör örgütünü nefes
alamaz hale getirerek ABD’nin PKK
maşasıyla gerçekleştirmek istediği plana darbe vuran Soylu’yu hedef alan
söylemlerini de, CİA görevlendirmesi Sezgin Baran Korkmaz’ın Savunma Sanayii
Başkanı İsmail Demir’i itham altına alan
söylemlerini de, İzmir’de HDP binasına
yapılan saldırıyı da NATO’nun yeni konsepti çerçevesinde okumak lazım. Eski
büyükelçi Bass’ın “9 aydır ülkenizde patlama oluyor ise….” Cümlesi ile Biden’in
Erdoğan’dan demokratik yollarla kurtulacağız cümlesini birleştirdiğinizde önümüzdeki
dönemde bu ülkeye yatırım yapan, herkes hakkında itibarsızlaştırma sürecine
gidileceğini, toplumun sinir uçlarıyla oynamak için her türlü alçak tuzağın
kurulacağını hatırlatalım…. 1990’larda ülkemize yapılan operasyonlara
hazırlıklı olmamız, siyasi bağımsızlığımız için ekonomik bağımsızlığımızı
önceleyerek D8, İslam Birliği ve Turan Ordusu’nu aynı anda düşünmemiz
gerekiyor. Vesselam.