G20: Küresel Ekonomik Gidişatın Yol Haritası mı, Yoksa Bir İyimserlik Beyanı mı?
18-19 Kasım 2024 tarihlerinde Rio de Janeiro’da
gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesi, küresel ekonominin
bugünkü krizlerine ve geleceğine dair bir vizyon sunuyor. Ancak bu vizyon,
vaatler ve gerçekler arasında gidip geliyor. Zirveden çıkan mesajları detaylı
incelemek, metnin arka planındaki güç dinamiklerini ve eksik noktaları anlamak
için faydalı olabilir.
Birbirinden
Farklı Öncelikler: Sürdürülebilirlik ve Eşitsizlik
Metnin en dikkat çeken unsurlarından biri,
sürdürülebilir kalkınma ve eşitsizlikle mücadeleye verilen ağırlık. G20
ülkeleri, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada yavaş kalan
ilerlemeyi hızlandırma taahhüdünde bulunuyor. Ancak, bu hedeflerin yalnızca
%17’sinin yolunda ilerlediğini ve birçok alanda gerileme yaşandığını
hatırlatıyorlar. Gerçek şu ki, bu hedeflere ulaşmak için sadece söz vermek
yetmiyor; uluslararası ticaret politikalarından finansman modellerine kadar
somut ve acil eylemler gerekiyor.
Buradaki çelişki şurada: G20 ülkeleri, küresel
eşitsizliğin çözümüne liderlik etmeyi vaat ederken, aynı zamanda bu eşitsizliği
yaratan mevcut ekonomik sistemin merkezinde yer alıyor. Gelişmekte olan
ülkelerin küresel üretim zincirlerine daha adil şartlarla katılımını
desteklemek gibi vaatler güzel, ancak uygulamada bunun nasıl
gerçekleştirileceği hâlâ belirsiz.
Küresel
Ticaretin Yönü: DTÖ’nün Reformu
Deklarasyon, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) reform
edilmesi gerektiğini vurguluyor. Uluslararası ticaretin daha adil, açık ve
kapsayıcı hale getirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Ancak, DTÖ’nün reformu
yıllardır gündemde ve gerçek ilerleme hâlâ bekleniyor. Gelişmekte olan
ülkelerin ticaretteki eşitsizliklerden kurtulması, yalnızca kuralların değil,
uygulamaların da değişmesiyle mümkün. G20’nin bu noktadaki liderliği ne kadar
etkili olacak, göreceğiz.
Enerji ve İklim:
İleriye Doğru Bir Adım mı?
Metin, enerji geçişleri ve iklim değişikliği ile
mücadelede iddialı bir dil kullanıyor. Küresel enerji dönüşümünü desteklemek
için gelişmekte olan ülkelere finansman sağlanması gerektiği belirtiliyor.
Ancak burada da büyük bir paradoks var: G20 ülkeleri, küresel emisyonların
büyük bir kısmından sorumlu. Enerji dönüşümü için gerekli olan finansman, genellikle
yetersiz kalıyor ya da karmaşık bürokratik süreçlere takılıyor.
Özellikle yenilenebilir enerji kapasitesinin üç
katına çıkarılması gibi hedefler, gerçekçi olmaktan ziyade politik bir söylem
gibi görünüyor. Gelişmekte olan ülkeler, bu dönüşüm için gerekli teknolojilere
ve fonlara erişimde hâlâ büyük zorluklar yaşıyor.
Enerji dönüşümünün küresel etkileri yalnızca
finansmanla sınırlı değil; aynı zamanda jeopolitik dengeleri de yeniden
şekillendiriyor. Özellikle kritik mineraller ve yenilenebilir enerji teknolojilerinde
tedarik zincirlerinin kontrolü, yeni bir ekonomik üstünlük mücadelesine
dönüşmüş durumda. G20'nin, enerji geçişinde gelişmekte olan ülkeleri destekleme
vaadi, bu ülkelerin tedarik zincirinde yalnızca kaynak sağlayıcı rolüne
indirgenmesini engellemek için somut adımları içermeli. Aksi takdirde, enerji
dönüşümü, küresel Kuzey ile Güney arasındaki ekonomik ve teknolojik uçurumu
derinleştiren bir faktöre dönüşebilir. Bu nedenle, teknoloji transferi, altyapı
yatırımları ve bilgi paylaşımına yönelik net mekanizmalar oluşturulması, enerji
geçişinin gerçekten kapsayıcı olmasını sağlayabilir.
Uluslararası
Finansın Reformu: Eski Sorunlara Yeni Çözümler mi?
G20'nin, uluslararası finans mimarisinde reform
yapma vaadi dikkat çekici. IMF ve Dünya Bankası’nın karar alma süreçlerinde
gelişmekte olan ülkelere daha fazla ses hakkı tanınması gündemde. Ancak bu tür
reformlar geçmişte ya çok yavaş ilerledi ya da yüzeysel kaldı. G20’nin bu
reformları uygulamada başarılı olup olmayacağı belirsiz.
Öte yandan, düşük gelirli ülkelerin borç yükünün
azaltılması ve daha fazla finansman sağlanması gibi öneriler, iyi niyet
göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ancak bu girişimler, sistemin
temelindeki eşitsizlikleri çözmek yerine, mevcut yapıyı destekleyen
"geçici" çözümler gibi görünüyor.
Sonuç: Sözler
Gerçeğe Dönüşecek mi?
Rio de Janeiro’daki zirvede verilen mesajlar,
G20'nin küresel ekonomi üzerindeki liderlik rolünü yeniden tanımlama çabası
gibi görünüyor. Ancak metin, birçok yerde genel geçer vaatlerden öteye
gidemiyor. Sürdürülebilir kalkınma, eşitsizlikle mücadele, enerji geçişi ve
finansal reform gibi alanlarda somut adımlar olmadan, bu vaatler küresel bir
iyimserlik beyannamesinden ibaret kalabilir.
G20'nin, sadece zirve sonuç bildirgeleriyle değil,
gerçekçi ve etkili politikalarla fark yaratması gerekiyor. Aksi halde, her yıl
tekrarlanan bu toplantılar, küresel sorunları çözmek yerine yalnızca
tartışmakla yetinen bir platform olmaya devam edecek.