G-20 ZİRVESİ ve TERÖR
15-16 Kasım tarihlerinde Antalya Belek'te gerçekleşen G-20 Zirvesi'ne Paris' teki terör saldırısı damgasını vurdu.
G-20 tarihinde ilk kez teröre karşı ortak bildiri yayımladı.
Ankara ve Paris'te meydana gelen terör eylemlerinin en güçlü şekilde kınandığı bildiride, terör faaliyetlerinde kayda değer bir artış olduğuna dikkat çekilerek terörün küresel ekonomiyi tehdit ettiğinin altı çizildi.
Terörün hüküm sürdüğü bir ortamda elbette ekonomik büyümeden, kalkınmadan bahsedilemez.
Mesela Güneydoğu Anadolu'ya verilen çok sayıda teşvike rağmen terör nedeniyle yatırım yapılamıyor, bölge kalkınamıyor.
Maalesef son yıllarda, özellikle "Arap Baharı"ndan sonra terör giderek şiddetini arttırdı.
Ortadoğu'da her gün onlarca insan teröre kurban gidiyor.
Canlarını kurtarmak isteyen milyonlar evlerini barklarını terk edip ölümü göze alarak yollara dökülüyor.
Bu trajedi dünyanın gözü önünde cereyan ediyor.
TV ekranlarından üzülerek izliyoruz.
Bu vahşet neden durdurulamıyor?
Çünkü petrol başta olmak üzere çıkarlar söz konusu.
Terör uzmanı değiliz ama açıkça görülüyor ki hiç bir terör örgütü içeriden veya dışarıdan destek almadan hayatiyetini sürdüremez.
Terör örgütleri silahı ve parayı nasıl temin ediyor?
Kritik soru bu.
G-20 Zirvesi'ne katılan Rusya Devlet Başkanı Putin, "IŞİD 40 ülkeden finansal destek alıyor, bu ülkeler arasında G-20 üyeleri de var" dedi.
Bu iddia doğru ise terör masum insanların kanını dökmeye devam edecektir.
Öte yandan ekonomik koşullar da terörün yayılmasındaönemli rol oynuyor.
Açlık ve sefalet terörün besin kaynağıdır.
Dünyada 800 milyon insan açlık sınırında yaşıyor.
Milyonlarca genç işsiz.
G-20 Zirvesi'nin Sonuç Bildirgesi'nde bu yüzden adil paylaşım ve işsizlik ön plana çıkarıldı.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmeden ve işsizlik azaltılmadan dünyada barış ve huzurun sağlanması mümkün değil.
"Biri yer biri bakarsa" kıyametin kopması mukadderdir.
Kapitalist sistem de buna zemin hazırlıyor.
Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç'un "Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir" sözleri bu gerçeği ifade ediyor.
Ama yerine ikame edecek şimdilik daha iyi bir sistem bulunamadığından-sosyalizm denemesi başarısız olmuştur-yani ehven-i şer olduğundan sorunu bu sistem içinde çözmek zorundayız.
Bu bağlamda en önemli görev devletlere düşmektedir.
Uygulayacakları mali ve sosyal politikalar ile gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmelidir.
Terörün "inanç" boyutu da irdelenmelidir.
İnsanlar genç yaşta hangi vaade kanıp da "canlı bombaya" dönüşebiliyor?
Teologlar, sosyologlar, psikologlar bu sorunun cevabını araştırmalıdırlar.
Yazıyı şöyle bağlayalım:
Hiçbir devlet kendisini güvende hissetmemeli, politik veya ekonomik çıkarları uğruna şu veya bu şekilde desteklediği terörün Fransa örneğinde olduğu gibi bir gün kendi kapısını da çalabileceği ihtimalini unutmamalıdır.
Terör olayları ayrım gözetilmeden lanetlenmelidir.
Paris'teki katliamı şiddetle kınarken Irak'ta, Suriye'de, Beyrut'ta, Ankara'da akan kan için de aynı duyarlılık sergilenmelidir.
Ve Filistin başta olmak üzere dünyada halklara yapılan zulüm bitmeden terörün sona ermeyeceği gerçeği de zihinlere kazınmalıdır.