Futbola Dikkat!..
Ne kadar az futbol, o kadar az sıkıntı.
Bir ara futbola dair yazılar kaleme aldım, sosyal medyada paylaşımlarda bulundum filan…
Gördüm ki, çoğunun gözünü “fanatizm” karartmış, neyin doğru ya da yanlış olduğu önemli değil, okuyanın hangi takımı tuttuğu önemli.
Futbol kadar, “kulüp taraftarlığı” adına “adaletsizliğin” savunulduğu bir alan yoktur herhalde.
Her “fanatik”, ne olursa olsun ve nasıl olursa olsun, “benim takım kazansın” istiyor.
Gözleri karartan bir durum, ne yazık ki, bizde “politika” da futbol gibi yapılıyor.
“Gazeteciler” de anaforda; haklı haksız birbirine karışmış menfaat dünyasında.
Efendim, biz yine “futbola” dönelim, “Yazımızın asla ve kat’a bir futbol yazısı olmadığını” belirterek.
Batı’da seyirlik eğlence aracı olan futbol, bizde politik kamplaşma meydana getirme aracı.
Birileri…
Kulüp taraftarlığını abartan bazı “politikacılar”, futbol üzerinden kurgulanan oyunu bozmak şöyle dursun, habire malzeme veriyorlar.
“İkisi de Türkiye’nin takımı, sevincinizi, kızgınlığınızı bu kadar belli etmeyin” diyeceksin de, kime!..
İşleri “goygoyculukla” götürmenin muteber olduğu bir süreçte, böylesine “uyarılarda” bulunmanın “maddi çıkarlarıma” hizmet etmeyeceğinin elbette farkındayım.
Lâkin…
“Küçük hesaplar” yapmak, “büyük hesap” bakımından işime gelmiyor!..
Geçelim…
Yugoslavya’daki dağılma sürecinde “futbol”un ne kadar etkin bir unsur olarak kullanıldığını kim, nereden hesap edecek?
Türkiye’nin en popüler, “tabanı” en “heyecanlı” ve en dinamik “kulübü” üzerinden yapılanları görüyorsunuz…
Bazı maçlarda, bu kulübün taraftarlarını rahatsız edecek ölçüde “tuhaf” kararlar dikkat çekiyor.
Ardından son derece “tahrik edici” açıklamalar yapılıyor bazı kulüp yöneticileri tarafından.
Bir güç, “Gezi Olayları”nda heyecanları “malûm biçimlerde” istismar edilen gençleri “sahaya” sürmek istiyor gibi bir hâl var.
Belki de biz “evham” yapıyoruzdur, değil mi?
Belki de, olan bitenler “tesadüf”ten ibarettir.
Benzemezler arasında kurulan “ittifak” modeli ile bunlar arasında hiçbir ilişki yoktur belki de…
Futbol sadece futboldur belki de, “Gezi” de böceklerden, çiçeklerden ibarettir!
Gezi demişken…
O günleri hatırlarsınız mutlaka; öne çıkan bazı “sermaye” unsurlarını biz 28 Şubat günlerinden çok iyi biliriz.
Şimdilerde, aynı “yapı”lar ön plânda!..
Gençlerin kahir ekseriyeti 28 Şubat’tan habersiz, “yerli ve de milli medya”da görev yapan “genç gazetecilere” soruyorum, onların bile kahir ekseriyeti bihaber!
Gençlerin heyecanlarını “farklı yönlere” kanalize etmek, onları “toplumsal çatışma”nın malzemeleri olarak kullanmak isteyen odaklar için “futbol arenası” biçilmiş kaftan…
Futbol taraftarlığı da, acayip bir “hastalık”, bir vakitler ben de pençesindeydim bu derdin.
Gençlik yıllarımızda öyle bir hâl vardı ki üzerimizde, “bağlı” bulunduğumuz taraftar grubunda kendimizi kaybeder, rakip taraftarları adeta birer “düşman” olarak görürdük.
O psikolojiyle pekçok arkadaşımızla aramız bozulmuştu, aile ilişkilerimiz bile yara almıştı bu işlerden dolayı.
Böyle bir hastalık, boşuna mı bazı “statlar” için “mabed” demeleri!..
Futbol üzerinden oluşturulan gerilime katkıda bulunmuş olmama hassasiyetiyle, isimlere adreslere doğrudan girmiyorum.
Sadece, “futbola dikkat çekme” amaçlıdır bu yazı.
Acayip oyunlar, herkesin, bilhassa da, takımı gol attığında “göbek atma” noktasında gelen “politikacıların” çok dikkatli olmaları gerekiyor.
Aslolan “Milli Takım”dır, gerisi “sempati” noktasında kalırsa çok iyi olur.
Gençlerle irtibatları gittikçe azalmakta olanların futbol üzerinden ne tezgâhlar kurulduğunu idrak edebildiğini hiç zannetmiyorum.
Görüntüler, böyle bir “idrake” işaret etmiyor…
Lâfın fazlası israftan.
Söylemek istediğimizi söyledik galiba.
Hâlâ anlaşılmıyorsa…
Sıkıntı zannettiğimizden de büyük demektir!..
Bütün uyarılarıma boş verip…
“Kedidir kedi” demek de bir yoldur ama..
Acaba “nasıl bir yol”dur ve böyle giderse nereye gider?..
İdrak gerek, idrak!..