Furuğ Ferruhzad'ın şiirine dair
Çağdaş İran şiirinin sıra dışı ve unutulmaz ismi Furuğ Ferruhzad’ın şiir anlayışını (poetikasını) anlatan bir kitap okuyorum. Bihruz Celali tarafından Farsça hazırlanan bu kitabı Türkçeye Prof. Dr. Mehmet Kanar çevirmiştir. Daha on üç on dört yaşlarında iken şiirle tanışır, şiir yazacak bir konuma gelmiştir. Ferruhzad’ın şiir dünyasında İran’ın klasik şairlerinden Hafız ve Sadi ilk yer edinenlerdendir. Ferruhzad, bu iki güçlü şairin şiir divanlarını ezberleyecek, onlar üzerinde tahliller yapacak seviyede güçlü bir hafızaya sahip olmuştur.
Furuğ
Ferruhzad’ın klasik şiir zevki maalesef sonraki yıllarda değişmiş. Aşağıda
vereceğim örnek, bunun bir belirtisi olarak kitapta yer almış.
“Ben şiirimde her
şeyden çok, adına ‘türlü kelimelerin azlığı’ denilebilecek eksiklik üstünde
çalışıyorum. Şiirimiz bir miktar da olsa geleneği peşinden sürükler. Şiirde
sürekli uyulan kelimeler vardır Bunlar kavramlarını yitirdi ve mefhumlar
kulaklarımızda gerçek etkisini göstermiyor artık.”
Ferruhzad, yazının
devamında kendini biraz daha kaptırır. “Ardında geleneksel şiir bulunan
kelimeler günümüzdeki şiir hissiyle uyum sağlamıyor. Çünkü yaşantımız değişti
ve bize yeni hisler veren yeni sorunlar söz konusu oldu.”
On dokuzuncu asırda İran’da başlayan
modernist edebiyatın aksi yirminci yüz yılda da devam etmiştir. Ve o dönem edebiyatçılarında
his denilen bir olgu (mefhum) ya tamamen ya da kısmî bir şekilde kapanmış
gözüküyor.
Şiir kendi,
mecrasını kendisi oluşturur. Evet, geleneksel şiirde his, yerini hazza
bırakmıştır. Günümüzde şiirin kavram haritasının içeriğinin değiştiğine dair
herkes hem fikirdir. Şair- Yazar Hüseyin Akın’ın, Semtlere Göre Dualar
kitabında İstanbul’da Etiler ve Şişli ahalisinin sabır konusunda “Allah’ım
sabır ver ama çabuk olsun.” Dediğini aktarmıştı. Böyle kutsi ve rahmani bir
kavram nasıl oluyor da modern, çağdaş bir kavramla değiştirilebiliyor.
Furuğ Ferruhzad’ın, sekülerleşme temayülünün
arka planında merhamet ve acıma kavramının İslamî kaynakları yerine Batı
merkezli değerler sistemi yer almaya başlıyor. Şiirleri Farsçaya çevrilen
Amerikalı kadın şairler Furuğ Ferruhzad’ı Hafız’dan, Sadi’den uzaklaştırdı. Bu
olay, bir medeniyet krizidir. Kavramların beraberinde getirdiği düşünceler, duyguları
da değiştirmiştir.
Ferruhzad’ın
şiire yeni kelimeleri sokmaya çalışması bir tercihtir. Bir zorunluluk değildir.
O, şiiri kendince kanlı canlı yapmak peşindedir. Ona göre günümüz şiiri böyle
söylüyor.
Şimdi Furuğ’a
soruyorum. Santur olmadan Butimar’ı nasıl tanıyacağız. Klarnetle mi? Sefiyuddin
Urmev’inin geliştirmiş olduğu “on yedi ton müziği” yerine “do re mi” yi mi
getireceğiz. Gazel yerine “sone” “terzarima” şiir tarzlarını mı tanıyacağız. Tamam
bu örneklerdeki Batılı kavramları tanıyacağız lakin Furuğ’la aynı kaderi
paylaşan (Furuğ 32 yaşında, Çehov 44 yaşındayken öldü) Rus edebiyatının ünlü
ismi Çehov’un da bir hatırasını paylaşalım. Çehov’un bir kitabı Fransızcaya
çevrildiğinde Çehov şöyle demişti. Bu kitap Rus halkının hayatını anlatılıyor.
Onu Fransızcaya çevirmeyin, Fransızlar anlamaz.
Furuğ’u sinema
bozdu. Furuğ’u Amerikalı kadın şaireler bozdu. Berrak ve gürül gürül akan bu
Doğu ırmağını, Doğu ışığını, Doğu esintisini Almanca ve İtalyanca şiirler
bozdu. Furuğ, tıpkı Urumiye gölü gibi kurudu, gitti. Furuğ, kocasından ve oğlu
Kamyab’tan ayrılışının acısını (özellikle oğlunu ömür boyu görememesini)
Hafız-ı Şirazi’den, Sadi’den çıkardı. Furuğ; yalnızlığını şiire, sinemaya
vurdu. Bu iki alanla sırdaş oldu.
Furuğ’u
Hafız’ı, Sadi’yi ezbere okuyan bir şair-şaire olarak hatırlayacağım. Furuğ,
eskilerden uzaklaşsa da eskilerin bir sözüyle onu hatırlayacağız. Ne demişti
eskiler: “Her büyük şairin en etkili şiiri ÖLÜMÜDÜR.” Ne hikmettir 32 yaşında iken şiiri zirvedeyken
trajik ölümü... Tıpkı diğer erken yaşta ölen edebiyatçılar gibi...