Fransa'nın Saldırganlığına Karşı Türkiye Ne Yapmalı?
Fransız halkının ağır ekonomik sıkıntılar yaşadığını ‘’Sarı yelekliler hareketiyle’’ başlayan protestolarla tüm dünya öğrenmişti. İki yıl boyunca süren protestolar ‘’Korona Virüs’’ salgınıyla ara verilse de 10 Eylül’de protestolar yeniden alevlendi ve 300’den fazla kişi gözaltına alındı.
Fransız halkı bir taraftan ekonomik sıkıntılarla boğuşurken diğer
taraftan da Avrupa Birliğine karşı olan ırkçıların giderek artan etkisi, ülkeyi
siyasi bir belirsizliğin içine doğru sürüklemektedir. Ülke bütün bunları kendi
içinde yaşarken, Macron’un izlediği dış politikadan dolayı dünyadaki etkisi gittikçe
azalmaktadır.
Uluslararası sistemin dinamik yapısına bağlı olarak, sürekli bir değişim
ve dönüşüm yaşansa da, devletlerin geleneksel dış politikaları pek değişmez. Bu
bağlamda ‘’Fransa’nın dış politikası
nedir?’’ Diye baktığımızda; Avrupalılık, Atlantikçilik, Akdenizlilik ve
Afrika’yı sömürgeleştirme politikaları olduğunu görürüz.
Geçen haftaki yazımızda ‘’Macron
küresel sermayenin desteğiyle seçildiğini’’ belirtmiştik. Macron küresel
liberalizmin prensipleriyle, ulus bir devlet paradigmasına sahip Fransa’yı yönetmeye
çalışırken, kendi içinde derin bir çatışma yaşamaktadır. Tekrar başlayan
protestolar yaşanan çatışmanın dışarıya yansıyan yüzüdür.
Çünkü kendisine oy veren Fransız ulusunun beklentileriyle, seçilmesinde
maddi ve propaganda desteği veren küreselcilerin Macron’dan beklentileri
uyuşmamaktadır.
Macron, birbirine zıt bu iki kutbun beklentileri arasında yaşadığı
kaosun yıkıcı sonuçlarını Türkiye’ye karşı saldırgan bir tutum takınarak içinde
bulunduğu kaotik durumu gizlemeye çalışmaktadır.
Peki,
Türkiye ne yapmalı?
Buraya kadar anlattıklarımız kendi penceremizden görüneni ortaya koymaya
çalıştık. Zira hep söylendiği gibi herhangi bir sorunu iyi tahlil edip anlamak,
çözümün yarısıdır. Şimdi de çözüm önerilerimizi kısaca beş madde halinde
belirtmeye çalışalım.
Bir, sürekli
toplumsal motivasyonumuzu bozan, ‘’tüm dünya
bize karşı birleşti’’ gibi yeis sızdıran ifadelerden kesinlikle kaçınmamız
lazım. İktidar ve muhalefet ayrımı yapmadan siyasi kadrolarımız, hakkımızı gasp
etmeyi amaçlayan dış güçlere karşı tek ses, tek yumruk olmalıdır.
İki, dış
gelişmeleri anlamak ve çözüme katkı sunmak amacıyla ‘’Stratejik Diyalog Planı’’ adı altında bir platform kurulmalı. Bu
platforma ideolojinin dar kalıpları arasında bakmayan ufku açık, stratejik
düşünebilen asker, elçi, akademisyen, siyasetçi ve köşe yazarlarından oluşan
nitelikli şahıslardan seçilmeli. Bunlar belli zamanlarda bir araya gelip
düşünce üreterek siyasetçilerin önünü açmalıdır.
Üç,
‘’Diplomasi ile tuzakları bozmak’’ Sular ısınıyor Türkiye ne yapmalı?’’
başlıklı yazılarımda ve diğer birçok yazımda diplomasinin önemi üzerinde çok durduğumdan
dolayı burada diplomasinin önemini tekrar hatırlatıp geçiyorum.
Dört, Türkiye,
Avrupa içinde çıkarları Fransa’yla çatışan ülkelerle iyi bir diyalog
geliştirmelidir. Ayrıca Mısır ve Lübnan başta olmak üzere bölge ülkeleriyle iyi
ilişkiler kurulmalıdır.
Beş, Türkiye,
Macron’un yanlış politikalarını eleştiren Fransız aydınlarıyla iyi bir iletişim
geliştirmelidir. Doğu Akdeniz ve Adalar Deniz’i konusunda Fransız halkıyla
birlikte tüm Avrupa halklarını doğru bilgilendirilerek siyasetçileri üzerinde
baskı oluşturması sağlanmalıdır.
Türkiye zor bir coğrafyada varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir.
Sürekli geçmişle övünmek yerine gelecekle ilgili rasyonel planlar yapmalıyız.
Geçmişe özlem, gelecek için itici bir güç olduğu takdirde iyidir, ancak içinde
bulunulan durumdan komplekse kapılmak bu itici gücü firenler yok eder.
Not: Eleştiri, yorum ve önerileriyle katkı yapmak isteyenler için:
[email protected]