Fransa'nın 'Ortadoğu' Politikasına Dikkat! (2)
ABD’nin Afganistan kararının ardından yılsonuna kadar Suriye ve Irak’tan da çekileceğini açıklayınca, Fransa, bölgedeki etkisini artırmanın yollarını aramaya başladı. Bu kapsamda Devlet Başkanı Emanuel Macron önce Erbil’e, ardından ‘’Komşu ülkeler Zirvesine’’ katılmak üzere Bağdat’ta gitmişti.
Irak’ın içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi zayıflık, sömürge tecrübesine
sahip Fransa’nın iştahını kabartmaktadır. Fransa, hem Irak’ın petrolüne hem de
Doğu Akdeniz’de keşfedilen zengin doğalgaz kaynaklarını elde etmek için Irak’ı
üs olarak kullanmak istiyor.
Macron’un Irak’ta düzenlediği basın toplantısında: ‘’Amerikalılar hangi tercihi yaparsa yapsın Fransa terörle mücadele
için Irak’taki varlığını sürdürecektir’’ ifadesi, sömürgeci bir güç olarak
Irak’ı bir üs hâline getirmek istediği yukardaki tespitimizi teyit etmektedir.
Geçen yıl Ağustos ayında Beyrut patlamasının ardından Lübnan’a giden
Macron, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizden bir çıkış yolu
bulacağını vaat etmişti. Ancak aradan bir yıl geçmesine rağmen Fransa,
Lübnan’da hiçbir şey yapamadı.
Macron, ABD’nin geri çekilmesini fırsat görerek, Libya ve Lübnan’daki
başarısızlığını Irak’ta elde edeceği siyasi ve ekonomik nüfuzla örtmeyi
ummaktadır. Fransa, Irak’ın komşusu olmadığı hâlde, Macron’un o zirvede olması,
bölgenin geleceğinde söz sahibi olacağının mesajını vermek istemektedir.
Nitekim bazı uluslararası medya kaynaklarında çıkan yorumlara göre, ‘’Bağdat konferansı’’ Fransa’nın
projesi olduğu söylendi. İki açıdan böyle bir ihtimalin doğru olması mümkündür.
Birincisi, Fransa’nın iç politikası
açısından, ikincisi, Fransa’nın
Irak’taki sömürgeci varlığını meşrulaştırmak açısından olabilir.
PKK’ya yakın bir yayın organı:
‘’Macron’un Erbil ziyareti, Kürdistan’ın siyasi hedefleri ile örtüşüyor’’ demesi,
akıllara ‘’Irak’ta ırk ve mezhep
üzerinden yeniden çatışmalar mı başlatılmak isteniyor?’’ Sorusunu getirdi.
Ancak Fransa, sadece Irak’ta değil, bütün
‘’Ortadoğu’da’’ çatışmalar sürmesini arzulamaktadır.
Bu bağlamda, Fransa’nın ‘’Ortadoğu’’
politikası Türk-Mısır ilişkilerinin çatışması üzerine kurgulanmıştı. İki
ülke arasında daha önce Kahire’de başlayan görüşmeler, Ankara’da devam etmesi,
birçok başkent gibi, Paris’in gözü de bu görüşmede olacaktır.
Fransa’nın
Doğu Akdeniz ihtirası
Fransa, Doğu Akdeniz’de keşfedilen zengin enerji kaynaklarını elde etmek
ve Türkiye’yi denklem dışı bırakmak isteyen ülkelerden biridir. Bu amacını
gerçekleştirmek için ‘’Ortadoğu’da’’
Türkiye karşıtı bir blok oluşturmak ve Irak’ı da bu blokun bir buluşma noktası
yapmak istemektedir.
Ancak Irak’ın buluşma noktası yapılmak istenmesi tek başına Fransa’nın
stratejisi değildir. İlk adım Papa’nın Bağdat ve Erbil’i kapsayan ziyareti ile
başlamıştı. İkinci adım Macron’un Erbil ziyareti ile devam etti. Şimdi de
Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep
Borrell’in Erbil’i ziyaret etmesi planlandı.
Sonuç
Irak, zengin enerji kaynaklarına sahip ama sağlam bir sisteme sahip
olmaması nedeniyle, farklılıklar iç çatışmaları, iç çatışmalar dış işgallere
zemin hazırlamıştır. Bu nedenle Irak, Batı’nın tecavüzünden en çok zarar gören
bir ülke olmuştur.
Irak, yaşadığı bütün işgallerin sebeplerini iyi araştırmalı ve doğru
sonuçlar çıkartmalıdır. Eğer Irak’taki gruplar ferasetli davranıp Fransa’nın
çatışmacı tuzağına düşmeden birbirleriyle dayanışırlarsa, Fransa orada iki ay
bile kalamayacaktır.
Bizler, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Farsıyla, Sünni’siyle, Şii’siyle
bu coğrafyanın çocuklarıyız. Nasıl ki, sömürgecilerle aynı dünyada yaşamak
zorundaysak, onların tuzaklarını ve adımlarının ardındaki stratejileri doğru
okumak, doğru anlamak zorundayız.