Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.99
Gram Altın
3008.96
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Eylül 2020

Fransa'nın Gölge Oyunu

Fransa bildiğiniz gibi. Türkiye'nin bölgede ve bölge dışında, söz sahibi haline gelmesinden oldukça rahatsız… O yüzden hem bölgedeki Türk etkisini azaltacak, hem de kendi nüfuzunu artıracak adımlar atmaya çalışıyor. Şayet bir şeyler yapmazsa, bölgede oluşan boşlukları Fransa yerine, TÜRKİYE’NİN DOLDURACAĞININ tedirginliği mevcut üzerlerinde. Keza Macron’un geçelerdeki Lübnan ziyaretinde, sarf ettiği; “BİZ GELMEZSEK BU BOŞLUĞU İRAN VE TÜRKİYE DOLDURUR” ifadeleri, özetle bunun ispatı sayılabilir. Hal böyleyken Yunanistan’ı, adeta bir “mayın eşeği” gibi kime karşı sahaya sürdükleri, asıl hedefi gözler önüne seriyor. Macron’un, sözüm ona “Irak’ın egemenliğini desteklemek” adına yaptığı son Irak gezisi ise fazla söze hacet bırakmıyor. Nasıl mı? İsterseniz biraz açalım…

1 Eylül tarihinin, Lübnan’ın “Bağımsızlık Günü” olduğu herkesçe malum. İşte bu manalı günde Macron, uzun zamandır ekonomik ve siyasal istikrarsızlıklar içinde boğuşan Lübnan’a, bir gezi düzenledi. Üstüne üstlük Lübnan’ın şuan ki durumunda, sanki kendilerinin payı yokmuşçasına pişkin bir tavırla… Fakat burada sonradan medyadan öğrendiğimiz, Hizbullah lideriyle yaptığı bir görüşme var ki, çok su götüreceğe benziyor. Zira Hizbullah ile “YENİ HÜKÜMET ÜYELERİNİN BELİRLENMESİYLE” ilgili görüştüğü söylenen Macron’un, Lübnan’a çökerek, Orta Doğu’ya giriş kapısı olarak görülen bu toprakları, kimseye kaptırmak istemediği böylelikle teyit edildiği şüphesiz.

Derken, Macron’un soluğu, bir anda Bağdat’ta aldığını işittik Lübnan’ın akabinde. Ardında da Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin, ayağına gittiği haberlerini izledik televizyonlardan. Buralarda Türkiye’nin terör örgüne yönelik sınır ötesi harekâtlarını diline dolarken, operasyonları durdurmak için iki tarafı da TEPKİ VERMEYE ZORLAMASI ise bizi hiç şaşırtmadı. Niye şaşıracaktık ki! Fransa’nın PKK'yı işlevsel bırakıp, TÜRKİYE'Yİ YIPRATMAYI arzuladığını, terör örgütüne olan muhabbeti dolayısıyla zaten biliyorduk. Nitekim Amerika ile beraber, Suriye’de PKK/ PYD'yi kollama girişimleri de, hiç bundan farklı seyretmedi bu güne dek… Kısacası yine, “bölgede boşlukları kimin dolduracağı” özelinde gelişen bir husus söz konusu…

Ne alakası var, demeyin sakın! Çünkü benzer bir durumun, Ege ve Doğu Akdeniz için de geçerli olduğu muhakkaktır. Öyle ki “ATİNA YÖNETİMİNE KİM YÜREK YEDİRDİ” sorusuna verilecek cevabın, aynı temelde yükseldiği bariz ortada. Yoksa Yunanistan’ın boyuna posuna bakmadan, “kızdırmayın küçük enişteyi” moduna bürünmesi bir tesadüf olarak görülemez. Tıpkı böylesine kritik bir süreçte, Arnavutluk’tan duyulan; “Atina karasularını, 12 mile çıkarma hakkına sahip” açıklaması gibi… Kaldı ki bu buluşun Tiran yönetimine ait olmadığını, “KULAĞINA FISILDANAN SESİ” çıkardığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

Hülasa kendi menfaatleri için, bölgeyi ateşe atacak kadar gözü dünmüş bir Fransa mevcut karşımızda. Irak’ da, Suriye’de, Lübnan’da, Libya’da, Mısır’da, Afrika’da ve Akdeniz’de, yeniden söz sahibi olmaya çabalayan bir Fransa… Arkasına aldığı bazı küresel güçlerle, BİR GÖLGE OYUNU OYNAYAN ve tarihten zerre ders almadığı artık tescil edilmiş bir Fransa… Ne var ki tarihi bu gözle incelediğimizde, tam 220 yıl önce “biz bu filmi izlemiştik” demeden edemiyor insan. Yani bu noktada Mısır, Orta Doğu, İran ve Hindistan’ı işgal planı kuran Napolyon’un, 1799’da Akka Kalesi’ni geçemediği hadise, hemen akıllarımıza gelmiyor değil. Takdir edersiniz ki Osmanlı Veziri Cezzar Ahmed Paşa’nın, 64 günlük kuşatmadan sonra, Napolyon’u HAYALLERİNDEN VAZGEÇMEK zorunda bıraktığı o meşhur savaş, bugün için de bir İBRET VESİKASI olarak geçerliliğini koruyor. Tabi Fransa için, tarih ne ifade eder bilmiyoruz… Gerçi Afrika’da katlettikleri insanları göz ardı edip, bize insanlık dersi vermeleri tarihe ne denli Fransız olduklarını kanıtlıyor. Ama en azından Akka Savaşı konusunda, tarihten ders almadıkları müddetçe, TEKERRÜR EDEBİLECEĞİNİ unutmamaları kendi sağlıkları açısından önem arz ediyor. Hele de Türkiye gibi bir gücün, hiç ummadığı ölçekte yükselişine tanıklık ederlerken… Yoksa büyük tarihçi Toynbee’nin, 100 yıl önce; “Osmanlı durduruldu, dev uyutuldu. Dev uyanırsa, kimse durduramaz!” sözlerinin, ZAMAN AŞIMINA uğradığı tartışılmaz. Çünkü artık O Dev uyandı bir kere… Üstelik de kendi meşru haklarını söke söke alarak, KARARLILIKLA yürümeye devam ediyor…