Fransa'nın Gölge Oyunu
Fransa bildiğiniz gibi. Türkiye'nin bölgede ve bölge dışında, söz sahibi haline gelmesinden oldukça rahatsız… O yüzden hem bölgedeki Türk etkisini azaltacak, hem de kendi nüfuzunu artıracak adımlar atmaya çalışıyor. Şayet bir şeyler yapmazsa, bölgede oluşan boşlukları Fransa yerine, TÜRKİYE’NİN DOLDURACAĞININ tedirginliği mevcut üzerlerinde. Keza Macron’un geçelerdeki Lübnan ziyaretinde, sarf ettiği; “BİZ GELMEZSEK BU BOŞLUĞU İRAN VE TÜRKİYE DOLDURUR” ifadeleri, özetle bunun ispatı sayılabilir. Hal böyleyken Yunanistan’ı, adeta bir “mayın eşeği” gibi kime karşı sahaya sürdükleri, asıl hedefi gözler önüne seriyor. Macron’un, sözüm ona “Irak’ın egemenliğini desteklemek” adına yaptığı son Irak gezisi ise fazla söze hacet bırakmıyor. Nasıl mı? İsterseniz biraz açalım…
1 Eylül tarihinin, Lübnan’ın “Bağımsızlık
Günü” olduğu herkesçe malum. İşte bu manalı günde Macron, uzun zamandır
ekonomik ve siyasal istikrarsızlıklar içinde boğuşan Lübnan’a, bir gezi düzenledi. Üstüne üstlük Lübnan’ın şuan ki durumunda, sanki kendilerinin
payı yokmuşçasına pişkin bir tavırla… Fakat burada
sonradan medyadan öğrendiğimiz, Hizbullah lideriyle yaptığı bir görüşme var ki, çok su götüreceğe benziyor. Zira Hizbullah ile “YENİ HÜKÜMET
ÜYELERİNİN BELİRLENMESİYLE” ilgili görüştüğü söylenen
Macron’un, Lübnan’a çökerek, Orta Doğu’ya giriş kapısı olarak görülen bu toprakları, kimseye kaptırmak istemediği böylelikle
teyit edildiği şüphesiz.
Derken, Macron’un soluğu, bir anda Bağdat’ta
aldığını işittik Lübnan’ın akabinde. Ardında da Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin, ayağına gittiği haberlerini izledik
televizyonlardan. Buralarda Türkiye’nin terör örgüne yönelik sınır ötesi harekâtlarını diline dolarken,
operasyonları durdurmak için iki tarafı da TEPKİ VERMEYE ZORLAMASI ise bizi hiç şaşırtmadı. Niye şaşıracaktık
ki! Fransa’nın PKK'yı işlevsel bırakıp, TÜRKİYE'Yİ
YIPRATMAYI arzuladığını, terör örgütüne olan muhabbeti dolayısıyla zaten biliyorduk. Nitekim Amerika ile beraber, Suriye’de PKK/ PYD'yi kollama
girişimleri de, hiç bundan farklı seyretmedi bu güne
dek… Kısacası yine, “bölgede boşlukları kimin dolduracağı” özelinde gelişen bir husus söz konusu…
Ne alakası var, demeyin sakın! Çünkü benzer
bir durumun, Ege ve Doğu Akdeniz için de geçerli olduğu muhakkaktır. Öyle ki “ATİNA YÖNETİMİNE KİM YÜREK YEDİRDİ” sorusuna
verilecek cevabın, aynı temelde yükseldiği bariz
ortada. Yoksa Yunanistan’ın boyuna posuna bakmadan, “kızdırmayın küçük enişteyi” moduna bürünmesi bir tesadüf olarak görülemez. Tıpkı böylesine
kritik bir süreçte, Arnavutluk’tan duyulan;
“Atina karasularını, 12 mile çıkarma hakkına sahip” açıklaması gibi… Kaldı ki bu buluşun Tiran yönetimine ait olmadığını, “KULAĞINA FISILDANAN SESİ” çıkardığını
söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
Hülasa kendi menfaatleri için, bölgeyi ateşe
atacak kadar gözü dünmüş bir Fransa mevcut karşımızda. Irak’ da, Suriye’de, Lübnan’da, Libya’da, Mısır’da, Afrika’da ve
Akdeniz’de, yeniden söz sahibi olmaya çabalayan bir Fransa…
Arkasına aldığı bazı küresel güçlerle, BİR GÖLGE OYUNU OYNAYAN ve tarihten zerre ders almadığı artık tescil edilmiş bir Fransa… Ne var ki tarihi bu
gözle incelediğimizde, tam 220 yıl önce “biz bu filmi
izlemiştik” demeden edemiyor insan. Yani bu noktada Mısır, Orta Doğu, İran ve Hindistan’ı işgal planı kuran Napolyon’un, 1799’da Akka Kalesi’ni
geçemediği hadise, hemen akıllarımıza gelmiyor değil.
Takdir edersiniz ki Osmanlı Veziri Cezzar Ahmed Paşa’nın, 64 günlük kuşatmadan sonra,
Napolyon’u HAYALLERİNDEN VAZGEÇMEK zorunda bıraktığı o meşhur savaş, bugün için de bir İBRET VESİKASI olarak geçerliliğini koruyor. Tabi
Fransa için, tarih ne ifade eder bilmiyoruz… Gerçi
Afrika’da katlettikleri insanları göz ardı edip, bize insanlık dersi vermeleri
tarihe ne denli Fransız olduklarını
kanıtlıyor. Ama en azından Akka Savaşı konusunda, tarihten ders almadıkları müddetçe, TEKERRÜR EDEBİLECEĞİNİ unutmamaları kendi sağlıkları açısından
önem arz ediyor. Hele de Türkiye gibi bir
gücün, hiç ummadığı ölçekte yükselişine tanıklık ederlerken… Yoksa büyük
tarihçi Toynbee’nin, 100 yıl önce; “Osmanlı
durduruldu, dev uyutuldu. Dev uyanırsa, kimse durduramaz!” sözlerinin, ZAMAN AŞIMINA uğradığı tartışılmaz. Çünkü artık O Dev uyandı
bir kere… Üstelik de kendi meşru haklarını söke söke alarak, KARARLILIKLA yürümeye devam ediyor…