Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2437.48
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Aralık 2019

Fransa özelinde Batı ikiyüzlülüğü

Avrupa Birliği; iki binli yılların hemen başında “Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele için Avrupa Komisyonu” ismiyle kısa adı ECRI olan bir çalışmanın temellerini atıyor. Komisyon başta AB ülkeleri olmak üzere modern dünya olarak tanımladıkları bölgelerde azınlıkların haklarına, ırkçılığa maruz kalan gruplara ve toplumsal entegrasyon noktasında sorun yaşayan gruplara dair araştırmalar yapıyor, uyarı ve raporlar yayınlıyor.

Komisyonun yayınladığı ilk raporlardan birisi çok dikkat çekici… Şubat 2005 tarihli ve Fransa’ya hitaben yazılan raporda; “Fransa azınlık kavramını kabul etmeli, ülkesinde bulunan azınlıkları kabul etmeli, geleneklerini ve dillerini korumayı taahhüt ederek, ‘Avrupa Azınlık ve Bölgesel Diller Sözleşmesi’ni imzalamalıdır.”

Fransa’dan komisyona gelen cevap ise aynen şu şekildedir; “Fransa bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir. Etnik köken, ırk ve din ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlar yasalar önünde eşittir. Azınlık kavramı Fransız hukukuna yabancıdır.’

Uluslararası araştırmalara göre çeşitli kaynaklarda rakamı değişse de en az 16 farklı azınlık bulunuyor. Bunların kendi dillerini konuşma, ana dilde eğitim ve kültürel olarak birçok talepleri mevcut ancak Fransa bu hususların konuşulmasını dahi kabul etmiyor. Peki içerisinde bulunduğu yapıya dahi azınlıklar konusunda net bir duvar ören Fransa’nın dünyanın çeşitli noktalarında ki azınlıklara ilgisi hatta onlar adına sözde hak arayışlarına, kendilerinin ifadesi ile “insan hakları ve özgürlükler” bağlamında çalışmalar olarak nasıl değerlendirilebilir?

Fransa, şayet bir bölgede kendilerinin azınlık olarak nitelediği bir gruba yakınlaşıyor veya yardım ediyorsa muhakkak burada insan hakları kılıfı altında hedeflerine yönelik çalışmalar yapıyor demektir. Tıpkı diğer emperyal devletler gibi… Örneğin; Türkiye’de kesinlikle toplumsal statü, yaşam biçimi, insani haklar noktasında hiçbir şekilde herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmamış olan Kürt kardeşlerimiz üzerinden özellikle yakın coğrafi konumlarda bulunan Kürt’ler de kullanılarak birçok gizli ajanda hayata geçirilmek istenmiştir.

1936 yılında dönemin Fransa Başbakanı Blum, Yahudi Ajansı başkanı Wiezman ile Filistin’den Fırat’a kadar uzanan ve o dönem Fransız mandasında olan Lübnan ve Suriye topraklarını da kapsayacak bir Büyük İsrail projesini müzakere eder. Aynı Fransa bu müzakereye paralel olarak Fırat’ın doğusunda bir Kürt devleti kurmak içinde planlamalar yapmaktadır.

O dönem şartları ile askıda kalan bu planlama; Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile birlikte yeniden gündeme gelir ve öncelik kazanır. Hatta Mitterrand’ın eşi Danielle Mitterrand yaptığı çalışmalar neticesinde “Kürtlerin annesi” sıfatıyla anılmaya başlar. Bölgede yaptığı ziyaretler esnasında sözde “azınlık hakları” başlığıyla sık sık Diyarbakır’a ziyaretlerde bulunur. Bir konuşmasında PKK elebaşı Öcalan’ı kastederek; “Abdullah’ın kalbimde çok özel bir yeri var” cümlesini kuracak kadar ileriye gider.

François Mitterrand’ın Ortadoğu danışmanlığını ise o dönem Simon Attali yapmaktadır. Yahudi bir iş adamı olan Simon Attali, Fransa siyasetinde çok önemli etkiler oluşturur. Attali’nin oğlu Jacques Attali ise Paris’te üniversite eğitimini tamamladıktan sonra akademisyen olarak çalışır, aynı zamanda 1981-1991 yılları arasında “Cumhurbaşkanlığı Özel Danışmanı” sıfatıyla görev yapar. Oğul Atalli’nin altı çizilmesi gereken özelliği ise öğrencileri arasından seçtiği “parlak zihinleri” siyasilere önermesidir.

2007 yılında “Ekonomiyi Teşvik Komisyonu’na davet ettiği henüz 29 yaşında olan bir genci Rothschild ailesine önerir ve gencin “Rothschild et Cie Banque”da kariyerinin başlamasına vesile olur. Genç kısa süre sonra ise Rothschild ailesi tarafından Mitterrand’ın politikalarının takipçilerinden birisi olan Hollande’a götürülür ve ekonomi bakanı olarak görev almaya başlar. Aynı genç 2016 yılında Hollande’a verilen toplumsal destek düşmeye başladığında “En Marche” hareketini kurar ve Rothschild finansmanı ile yüzlerce miting düzenleyerek iktidara yürür. Bu genç şu anda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dur.

Yazım bu kez biraz uzun oldu. Şimdilik burada noktalamakta fayda var. Fransa’nın azınlıklar hususunda ki kayıtlara geçmiş tavrı ve siyasi anlayışının devamı noktasında birkaç bilgi ile günümüzü okuyabilmek adına örnekler vermek istedim.

Sonuç olarak; sahayı doğru anlamlandırmak, Macron’un Türkiye’ye karşı tavırlarını ve politikalarını okuyabilmek için bazı bilgilere sahip olmamız gerekmektedir. PKK/YPG’nin açtığı tünellerde Fransız firmalarına ait betonların kullanılması veya bölgede bulunan Fransız üslerini bu bilgiler ışığında değerlendirdiğimizde sahada ki gerçekliği daha net anlama şansına sahip olacağız.

İç işlerinde hiçbir aykırı sese tahammülü olmayanların “insan hakları”, “azınlık hakları” gibi kavramları kullanarak sergiledikleri piyesleri hepimiz net olarak görebilmeliyiz.