Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Temmuz 2023

Fransa eylemlerini doğru okumak

Fransa’da ciddi toplumsal eylemlere şahit oluyoruz. Konu ile ilgili bültenler, haberi şöyle verdi “Adı Nahrl M. olarak açıklanan Cezayir kökenli Fransız vatandaşı polis tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Afrika asıllı göçmenler protesto gösterilerine başladı.

Türkiye’de ilgililerin olayı yorumlamaları farklı oldu.

Kiminin Fransa’da yaşanan kargaşa ve polisin aşırı güç kullanmasını gezi kalkışmasında batının Türkiye’ye akıl vermesinden yola çıkarak başınıza geldi. Sizi’ de görelim dercesine memnuniyetle karşıladığını görüyoruz.

Kimi ise bir ülkede zapt-ı rapt altına alınmayan göçmenlerin zaman içerisinde o ülkenin başına nasıl bela olabileceklerini anlatarak Türkiye’nin sığınmacı politikalarını eleştirdi. Onlara göre eğer Türkiye zamanında önlem almaz ise Fransa’nın bugün başına gelenler yarın Suriyeliler marifetiyle Türkiye’nin başına gelecek(miş).

Kimi çevreler ise Fransa’nın sömürgeci tarihine atıfta bulunarak Fransa’nın ektiğini biçtiğini söylüyor.

Bana soracak olursanız bu okumaların hiçbiri doğru değil ve kendi içinde ileride vahim sonuçlar doğurması muhtemel hatalı tespitler içeriyor.

Neden?

Sırasıyla anlatalım;

Fransa da yaşanan olayları Türkiye’nin yaşadığı gezi kalkışmasıyla kıyaslamak Fransa’da yaşananları kriminalize etmek anlamına gelir. Oysa Fransa’da yaşananların müsebbibi Fransız polisinin bir Müslümanı ırkçı saiklerle haksız ve hukuksuz yere katletmesinden kaynaklanıyor. Evet Fransa’da polis islamafobik anlayışla bir Müslümanı katletti kaldı ki bu ırkçı şiddet ilk değil. Fransız polisi 2023’ün başından bu yana 13 kişiyi dur ihtarına uymadığı için katletti Bu sayı bir önceki yılın neredeyse beş katı. Polis bu eylemi kendisine tanınan yetki çerçevesinde yapıyor.

Hangi yetki?

Polis bu yetkiyi Cumhurbaşkanı Macron döneminde kabul edilen 2017 tarihli islamafobi için hazırlanan güvenlik yasa tasarısından alıyor. İslam’ı ve Müslümanları terörizmle eşitleyen asimilasyoncu düşüncenin hazırladığı bu yasa tasarısı, polisin silah kullandığında yasal çerçeveyi tehlikeli bir biçimde genişleteceği gerekçesiyle sürekli eleştiriliyordu.

“Bu yetki polise verilen bizden olmayanı vur emrinden başka bir şey değildi.”

Dolayısıyla Fransa’da yaşanan toplumsal eylemin temel motivasyonu, müslümanlara karşı girişilen sistematik ırkçı, asimilasyon politikalarıdır. Bu haykırışı gezi kalkışmasında yaşanan vandalizmle eşitlemek hakkaniyete aykırı olur. Bu nedenle “Fransa yanıyor biz de izliyoruz” demekten ziyade Müslümanlara reva görülen zulmü dillendirmeliyiz.

Fransa da yaşanan olayları Türkiye’de ki Suriyeliler ile kıyaslayanlara gelince;

Bu düşünce teknik ve biçimsel olarak fahiş hata boyutunda bir okumadır. Bu okuma, yorum sahiplerinin cahilliklerinden ziyade maksatlı olarak bu saptırmalara başvurduğu söylenebilir. Fransa’da bulunan Kuzey Afrikalı Müslümanların pek çoğu ikinci dünya savaşı sonrası ülkelerinden zorla getirilerek kazma kürek işlerinde çalıştırılan modernitenin köleleştirdiği insanlardır. Zamanla bu insanların bir kısmına vatandaşlık verilmiş ise de asla bir Fransız’la aynı statüye kavuşturulmamışlardır. Fransa’da ki Müslümanlar kâğıt üzerinde anayasalı olmuş ancak anayasal olarak asla kabul edilmemişlerdir.

Ali Mazuri’nin dediği gibi; “Fransa’da bir Arap ne denli iyi Fransızca konuşursa konuşsun asla tam anlamıyla Fransız vatandaşları ile aynı haklara sahip olmaya layık görülmez. Anahtar cümle budur işte “aynı haklara sahip olmaya layık görülmemek”

İşte sömürü düzenin pençesinde anavatanlarından zorla kopartılan modernitenin köleleştirdiği müslümanları Suriye’den canlarını kurtarmak için hicret edenlerle aynı kefeye koymak mümkün değil. Ayrıca illa Suriyelilerle kıyaslanacak ise bir toplumu ırki farklılıkları nedeniyle baskılama , asimilasyon ve ötekileştirme politikalarının toplum üzerinde yarattığı baskıyı ve bu baskı sonucu ortaya çıkan basıncın etkileri üzerinden örneklendirilmesi daha doğru olur.

Son olarak Fransa’da yaşanan olayları Fransa’nın kirli sömürgeci tarihinin bir hesaplaşması olarak yapılan tespitlere değinelim;

Doğrudur, Fransa tarihte Osmanlı’nın zayıflamasını fırsat bilerek, yıllarca Osmanlı’nın adaletle yönettiği Cezayir, Tunus gibi ülkelerde nüfuz kurmuş ve bu ülkeleri bu ülkelerin her türlü kaynağını son damlasına kadar sömürmüş ve sömürmeye de devam etmektedir. Ancak bugün sorunu tespit etmek, kamuoyu oluşturmak için eskiye gitmenin bir fayda sağlamayacağı açıktır. Zira bugün yaşananlar islamafobiyi yani İslam düşmanlığını merkeze alan çok daha yeni güncel düzenlemeler nedeniyle yaşanmaktadır. Bu güncel sorunların dillendirilmesi gerekmektedir.

Fransa kendine özgü laiklik yorumunu gerekçe yaparak İslam’ı ve Müslümanları asimilasyon politikalarına yaklaşık yirmi yıl önce başladı. Fransa en yakın 13 Kasım 2015 tarihinde OHAL ilan etmiş OHAL 2017 yoluna kadar devam etmişti. Bu süreç Müslümanları asimile etmek için kullanılarak Müslümanların yaşadığı mahalleler ablukaya alınmış, camilere baskınlar yapılarak sudan sebepler gösterilerek camiler kapatılmış, cami imamları hiç bir gerekçe dayanak ileri sürülmeden sınır dışı edilmiş ve sadece Müslümanlara yönelik kimlik kontrolleri yapılarak Müslümanlar kriminalize edilerek dışlanmış ve ötekileştirilmiştir. Cumhurbaşkanı Macron döneminde kabul edilen 2017 tarihli islamafobi için hazırlanan güvenlik yasa tasarısı ile birlikte polise inanılmaz yetkiler verilmiş ve tasarının terör adı altında Müslümanları hedef göstermesi kolluk kuvvetlerini ırkçılık yapması hususunda manipüle etmiştir. O kadar ki 2017’den bu yana trafik çevirmesinde hayatını kaybedenlerin çoğu siyahi veya Arap kökenli Müslümanlar olması, bu tasarı ile polise verilen yetkinin ırkçı bir şekilde kullanılıyor olmasının temelinde yatan gerekçe iktidarın amacına hizmet etmesidir.

Birleşmiş Milletler (BM) Fransa’da yaşanan son olaylardan sonra ‘’Fransa’nın, kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarını ciddi şekilde ele almasının zamanıdır” ifadesini kullandı. Bu beyanın BM tarafından gelmesi samimiyeti sorgulatsa da yadsınamaz ve üzeri örtülemez bir gerçeği tespit etmesi bakımından çok önemlidir.

Sonuç olarak Fransa Müslümanlara karşı yıllardır inkar ve asimilasyon politikalarını düzenli olarak uyguluyor. Bu asimilasyon politikaları artık zulüm seviyesine ulaştı. Fransa ülkesinde yaşayan Müslümanlara adeta savaş açmış durumda. Müslümanların bu zulme sessiz kalmaması gerekir.

Resûlullah’ın imanımızı tartmamıza vesile olan şu Hadisi Şerifi kulağımıza küpe olsun.

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.”