For Sama
Suriyeli muhacirlerin geçmişten getirdikleri yükleri, halet-i ruhiyeleri, ailevi sorumlulukları, çocuklarının psikolojileri düşünülmeden güncel politik atmosfere meze yapılmaları çok acı bir durum. Kimi siyasetçilerin çoluğuyla çocuğuyla milyonlarca insanı, çöp poşeti gibi kapının önüne koyma vaatleriyle oy devşirmesi de sonraki yıllarda utanç içinde hatırlanacaktır. 11. yılını geride bırakan Suriye direnişi her yönüyle okunmayı, izlenmeyi ve anlatılmayı hak ediyor. Geçtiğimiz yüz yılı içe bükülmeyle geçiren, Kafkasya’dan Balkanlar’a kadar iç göçlerle burgu burgudaralan Osmanlı bakiyesi ve Anadolu insanı, kardeşlerimizle empati kurmayı unutuyor mu yoksa?
Havanın iyice karardığı ülkemizde halden anlamayı, durup düşünmeyi, merhameti ve insafı empati ile harmanlayan “For Sama” (Sema İçin) adlı belgeseli izlemek hepimize iyi gelecektir. Çekimlerini gazeteci Waadel-Kateab’in yaptığı belgesel, Suriye direnişinin en önemli kalesi Halep’in düşüşüne kadar olan son 5 yılık süreci anlatıyor. Rutin gündelik kayıtlar bir araya gelince Halep halkının yaşadıklarına kayıtsız kalmak mümkün olmuyor. Bu bağlamda For Sama, önemli bir boşluğu dolduruyor.
Waad el-Kateab,
yaşadığı süreci bir vasiyet gibi kaydediyor. Sürecin sonunda sağ çıkıp çıkmayacaklarının
belli olmadığı bir atmosferde yaşıyorlar çünkü. Varil bombaları, roketler ve
keskin nişancı ateşleriyle çevrili Halep’te her gün ölümün soğuk yüzüyle
karşılaşıyorlar. Üniversite için Halep’e gelen Waad, direniş başlayınca Özgür
Halep saflarında mücadeleye başlıyor. Aslında seküler bir karakter o. İlerleyen
süreçte arkadaşı Doktor Hamza el-Kateab
ile evleniyor. Birlikte hastanede yaşıyorlar. Hem direniş içerisinde sivil
olarak mücadele edip hem de kurdukları hastane ile halkın yaralarını sarıyorlar.
Bir kızları oluyor, Sema. Anne olduktan sonra hayata, Halep’e bakışı değişiyor
Waad hanımın. Hastanenin, can pazarının ortasında çocuklarını büyütmeye
çalışan, birbirine sevgiyle bağlı bir çiftin mücadelesine tanık oluyoruz.
Belgesel gerçek
tarihli ve sahadan kayıtlardan oluşuyor. Mesela, 29 Ocak 2013’te haberlerde
görüp kahrolduğumuz, Halep’te işkencelerden geçirilip elleri bağlanarak infaz
edildikten sonra Kuveyk nehrine atılan 80 sivilin görüntüsüne bu belgeselde de
şahit oluyoruz. İçerden görüntüler bunlar. Kamerasını alan el-Kateab, insanların arasından sıyrılıp nehir kenarına
gelerek mavi ceset torbalarındaki kimi kaskatı kesilmiş, kimi şişmiş kimi ise
başındaki korkunç kurşun izleriyle betonda yatan cenazelere yaklaşıyor.
Yönetmen buz gibi gerçekle bizi baş başa bırakıyor. Ekran karşısında
donakalıyoruz. Çok çarpıcı. İşkence altında can veren sayısız Suriyeliyi
düşünmeden edemiyoruz.
ForSama’yı izlediğinizde
Halep halkının ülkelerini dayanma güçlerinin son raddesine kadar terk
etmediklerine, ölümle-yaşam arasındaki seçimde mecburiyetler doğrultusunda,
korkunç ızdıraplar ve çelişkilerle yurtlarından ayrıldıklarına tanıklık
ediyoruz. Ülkemize sığınan insanlar güle oynaya değil; mallarını-mülklerini,
işlerini, akraba ve dostlarını, tarihlerini ve umutlarını bırakarak geldiklerini
bir kez daha hatırlıyoruz. Bir valiz yahut birkaç parça poşetle kuşatmadan
çıkan yaralılar ve ailelerinin sığındığı ambulansların nasıl silahlarla
tarandığını görünce de ayrılmanın sadece psikolojik olarak değil fiili olarak
da ne kadar zorlu olduğuna tanık oluyoruz. Suriye rejimi ve işbirlikçileri,
yıllarca hedef gözeterek vurduğu insanları, şehirlerini boyunları bükük gözleri
yaşlı terk ederlerken bile katletmeye çalışması ülkenin içinden geçtiği
travmatik koridoru anlamamızı sağlıyor.
ForSama’yı
izlediğinizde Rusya’nın ne kadar acımasızlaştığını da görebiliyorsunuz. Ukrayna
ile aylardır savaş halinde olan Rusya, NATO’nun sınırlarına dayanması nedeniyle
verdiği mücadelenin varlık-yokluk meselesi olduğunu iddia ediyor. Rusya için bu
kadar hayati olan savaşta Ukraynalıların okullarına, hastanelerine ve
ibadethanelerine saldırmıyor. Aynı Rusya Halep’teki pazar yerlerine ölüm
kusmakta, camileri enkaz yığınına çevirmekte pek mahirdi. Sağlıkçılar ne kadar
yer değiştirirlerse değiştirsinler ne kadar saklanırlarsa saklansınlar;
ambulansları ve yaralıları takip eden Rusya ve rejimin kalıntıları, hastaneleri
aralıksız vurdular. İrili ufaklı tüm sağlık merkezleri Ruslar tarafından
bombalandı. Üstelik Suriye meselesi,
Rusya için direkt bir risk hiçbir zaman teşkil etmediği halde. Rusların ırk,
din ve ten ayrımı yaptığı iki savaş arasındaki farkı görmek de bu belgeselle
mümkün oluyor.
Yabancı düşmanlığının
kol gezdiği ülkemizde, sakinleşmek ve durulup ülkemize sığınan 3 milyon civarındaki
muhacir kardeşimizle (hastalıklı ruh halleri nedeniyle bu sayıyı halka 10
milyondan fazla diye sunup, toplumun sinir uçlarında tepinen siyasetçilere
rağmen) empati kurabilmek için bir doz bu belgeselden almak faydalı olacaktır.
Halden anlamadığımız, düşenin elinden tutmadığımız, merhameti kapı önüne
bıraktığımız gün ziyandayız çünkü.