Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2976.72
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ağustos 2022

For Sama

Suriyeli muhacirlerin geçmişten getirdikleri yükleri, halet-i ruhiyeleri, ailevi sorumlulukları, çocuklarının psikolojileri düşünülmeden güncel politik atmosfere meze yapılmaları çok acı bir durum. Kimi siyasetçilerin çoluğuyla çocuğuyla milyonlarca insanı, çöp poşeti gibi kapının önüne koyma vaatleriyle oy devşirmesi de sonraki yıllarda utanç içinde hatırlanacaktır. 11. yılını geride bırakan Suriye direnişi her yönüyle okunmayı, izlenmeyi ve anlatılmayı hak ediyor. Geçtiğimiz yüz yılı içe bükülmeyle geçiren, Kafkasya’dan Balkanlar’a kadar iç göçlerle burgu burgudaralan Osmanlı bakiyesi ve Anadolu insanı, kardeşlerimizle empati kurmayı unutuyor mu yoksa?

Havanın iyice karardığı ülkemizde halden anlamayı, durup düşünmeyi, merhameti ve insafı empati ile harmanlayan “For Sama” (Sema İçin) adlı belgeseli izlemek hepimize iyi gelecektir. Çekimlerini gazeteci Waadel-Kateab’in yaptığı belgesel, Suriye direnişinin en önemli kalesi Halep’in düşüşüne kadar olan son 5 yılık süreci anlatıyor. Rutin gündelik kayıtlar bir araya gelince Halep halkının yaşadıklarına kayıtsız kalmak mümkün olmuyor. Bu bağlamda For Sama, önemli bir boşluğu dolduruyor.

Waad el-Kateab, yaşadığı süreci bir vasiyet gibi kaydediyor. Sürecin sonunda sağ çıkıp çıkmayacaklarının belli olmadığı bir atmosferde yaşıyorlar çünkü. Varil bombaları, roketler ve keskin nişancı ateşleriyle çevrili Halep’te her gün ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıyorlar. Üniversite için Halep’e gelen Waad, direniş başlayınca Özgür Halep saflarında mücadeleye başlıyor. Aslında seküler bir karakter o. İlerleyen süreçte arkadaşı Doktor Hamza el-Kateab ile evleniyor. Birlikte hastanede yaşıyorlar. Hem direniş içerisinde sivil olarak mücadele edip hem de kurdukları hastane ile halkın yaralarını sarıyorlar. Bir kızları oluyor, Sema. Anne olduktan sonra hayata, Halep’e bakışı değişiyor Waad hanımın. Hastanenin, can pazarının ortasında çocuklarını büyütmeye çalışan, birbirine sevgiyle bağlı bir çiftin mücadelesine tanık oluyoruz.

Belgesel gerçek tarihli ve sahadan kayıtlardan oluşuyor. Mesela, 29 Ocak 2013’te haberlerde görüp kahrolduğumuz, Halep’te işkencelerden geçirilip elleri bağlanarak infaz edildikten sonra Kuveyk nehrine atılan 80 sivilin görüntüsüne bu belgeselde de şahit oluyoruz. İçerden görüntüler bunlar. Kamerasını alan el-Kateab, insanların arasından sıyrılıp nehir kenarına gelerek mavi ceset torbalarındaki kimi kaskatı kesilmiş, kimi şişmiş kimi ise başındaki korkunç kurşun izleriyle betonda yatan cenazelere yaklaşıyor. Yönetmen buz gibi gerçekle bizi baş başa bırakıyor. Ekran karşısında donakalıyoruz. Çok çarpıcı. İşkence altında can veren sayısız Suriyeliyi düşünmeden edemiyoruz.

ForSama’yı izlediğinizde Halep halkının ülkelerini dayanma güçlerinin son raddesine kadar terk etmediklerine, ölümle-yaşam arasındaki seçimde mecburiyetler doğrultusunda, korkunç ızdıraplar ve çelişkilerle yurtlarından ayrıldıklarına tanıklık ediyoruz. Ülkemize sığınan insanlar güle oynaya değil; mallarını-mülklerini, işlerini, akraba ve dostlarını, tarihlerini ve umutlarını bırakarak geldiklerini bir kez daha hatırlıyoruz. Bir valiz yahut birkaç parça poşetle kuşatmadan çıkan yaralılar ve ailelerinin sığındığı ambulansların nasıl silahlarla tarandığını görünce de ayrılmanın sadece psikolojik olarak değil fiili olarak da ne kadar zorlu olduğuna tanık oluyoruz. Suriye rejimi ve işbirlikçileri, yıllarca hedef gözeterek vurduğu insanları, şehirlerini boyunları bükük gözleri yaşlı terk ederlerken bile katletmeye çalışması ülkenin içinden geçtiği travmatik koridoru anlamamızı sağlıyor.

ForSama’yı izlediğinizde Rusya’nın ne kadar acımasızlaştığını da görebiliyorsunuz. Ukrayna ile aylardır savaş halinde olan Rusya, NATO’nun sınırlarına dayanması nedeniyle verdiği mücadelenin varlık-yokluk meselesi olduğunu iddia ediyor. Rusya için bu kadar hayati olan savaşta Ukraynalıların okullarına, hastanelerine ve ibadethanelerine saldırmıyor. Aynı Rusya Halep’teki pazar yerlerine ölüm kusmakta, camileri enkaz yığınına çevirmekte pek mahirdi. Sağlıkçılar ne kadar yer değiştirirlerse değiştirsinler ne kadar saklanırlarsa saklansınlar; ambulansları ve yaralıları takip eden Rusya ve rejimin kalıntıları, hastaneleri aralıksız vurdular. İrili ufaklı tüm sağlık merkezleri Ruslar tarafından bombalandı. Üstelik Suriye meselesi, Rusya için direkt bir risk hiçbir zaman teşkil etmediği halde. Rusların ırk, din ve ten ayrımı yaptığı iki savaş arasındaki farkı görmek de bu belgeselle mümkün oluyor.

Yabancı düşmanlığının kol gezdiği ülkemizde, sakinleşmek ve durulup ülkemize sığınan 3 milyon civarındaki muhacir kardeşimizle (hastalıklı ruh halleri nedeniyle bu sayıyı halka 10 milyondan fazla diye sunup, toplumun sinir uçlarında tepinen siyasetçilere rağmen) empati kurabilmek için bir doz bu belgeselden almak faydalı olacaktır. Halden anlamadığımız, düşenin elinden tutmadığımız, merhameti kapı önüne bıraktığımız gün ziyandayız çünkü.