Fiyat İstikrarı İçin
Çin’de ortaya çıkıp tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi son dönemde dünyada hızını artırarak devam ediyor. Buna bağlı olarak da küresel ekonomi olumsuz etkisini sürdürüyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de bu süreçten olumsuz
etkilenmektedir. Özellikle enflasyon konusunda yaşanan problem herkesin
malumudur. Ancak bazı sektörler var ki bu sektörler bu süreçte büyümesini
hızlandırdı.
Büyüyen sektörün başında sanayi sektörü geliyor. Salgının
ülkemizde görüldüğü ilk dönemlerde uygulanan sıkı kapanma tedbirleri dönemi
dışına bakıldığında hızlı büyüme olduğunu görebiliyoruz. Kısıtlı normalleşmeye
geçilen ilk ay olan haziranda bir önceki yıla göre %0,1 oranında büyüyen sanayi
sektörü temmuz ayında %4,5, ağustos ayında %10,4, eylül ayında %8,1, ekim
ayında %10,2, kasım ayında %11 ve aralık ayında %9, 2021 yılı ocak ayında
%11,4, şubat ayında ise %8,8 oranında büyüme gösterdi.
Son dönemde Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, pandemi
sebebiyle küresel tedarik zincirinin zarar görmesi nedeniyle artan talebe yetişmekte
zorlanan sanayi sektöründe yaşanan büyüme, verilere de yansımış durumda. İmalat
sanayinde yaşanan büyüme ihracat verilerinden de teyit edilmektedir.
Ancak bunlarla birlikte sahadan edindiğim bilgiler
doğrultusunda enflasyona da olumsuz yansımalarını görebiliyoruz. İhracat yapmak
için yurt içine sağlanan tedariki azaltan sanayi sektörü yurt içinde arzın
azalmasına neden olmaktadır. Arzın azalması ve talebin sabit kalmasıyla
birlikte fiyatların yükselmesine neden olmaktadır.
İhracata dayalı büyüme modeli elbette önemlidir. Pandemi
nedeniyle hâlihazırda turizm gelirlerinin büyük ölçüde azaldığı dönemde döviz
getiren ihracat çalışmaları önemli olsa da belli başlı ürünlerde ihracatın
kontrolünün sağlanması gerekmektedir. Yurt dışından gelen talebe teslim süresi
2 hafta iken yurt içinden gelen talebin teslim süresi 6 hafta olduğu zaman yurt
içi piyasada dengesizlik yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum yurt içinde
fiyat istikrarsızlığını etkileyen önemli faktörlerden biridir.
Sahada konuşulan bir diğer husus ise bazı sanayicilerin
hammaddesini ihraç etmesidir. Ham madenin yurt dışına satılması nedeniyle nihai
ürün üretemeyen bazı sektörler yurt içinde fiyatların yükselmesine yol
açmaktadır.
İhracatta en önemli olay iç piyasada dengesizlik
oluşturmaması olmalıdır. Nitekim pandeminin ilk çıktığı dönemlerde ülkemizde
birçok kişi canhıraş bir şekilde Çin’e, İran’a, Avrupa ülkelerine maske ihraç
etmek için araştırma yapıyordu. Ancak vakaların ülkemizde görülmesinden sonra
kısa bir süre de olsa maske problemi yaşandığını hatırlıyoruz.
Sanayi sektöründe yaşanan üretim ve ihracat planlaması
eksikliği tarım sektöründe de görülmektedir. Geçtiğimiz yıllarda patates ve
soğan fiyatlarında yaşanan sert yükselişin ardından (her ne hikmetse tam yerel
seçimler öncesiydi) sonrasında patates ve soğan fiyatlarında sert düşüşler
görmeye başladık. Bugünlerde ise Tarım ve Orman Bakanlığı üreticinin elinde
kalan patates ve soğanları alarak ihtiyacı olan kesime dağıtım faaliyeti
yürütmektedir. İktisatta “örümcek ağı teorisi” olarak anlatılan bu durum yıllardır
tekerrür etmektedir. Bu yıl üreticinin beklediği kadar para etmeyen patates ve
soğan üretimi muhtemelen gelecek yıl azalarak fiyatların bu yıla göre
yükselmesine neden olacaktır. Bu da yine seçimlerin yaklaştığı dönemde çeşitli
spekülasyonlara neden olacaktır.
Son bir yılda gıda fiyatlarının küresel çapta yükseldiğini
görüyoruz. Ancak tarım üretiminin son 20 yılda sürekli arttığı ülkemizde
böylesi bir problemin yaşanması daha garip karşılanıyor. Bunun temel nedeni
üretim ve ihracat planlama eksikliğidir.
Gerek sanayi sektöründe yaşananlar gerekse tarım sektöründe
yaşananlar göstermektedir ki üretim planlaması olmalıdır. Serbest piyasa
koşullarına göre devletin piyasaya müdahale etmesi beklenmiyor. Ancak gerçek
hayat maalesef böyle değil. Aksi halde tanzim satış noktaları vb. gibi
durumlarla piyasa kontrol altına alınmaya çalışılıyor ki bu daha olumsuz bir
imaj çiziyor.