Fiyat etiketleri ve emeklilere "ADİL" maaş zammı meselesi!..
Asgari ücrete “rekor oranda” zam “epeyce” memnuniyetle karşılandı malûm.
“Epeyce” diyorum zira insanımız tam mânâsıyla sevinemiyor..
Nasıl sevinsin;
Dolar artıyor diye etiketleri gün
içinde birkaç kez değiştiren “cevval”
zincir marketler, dolar hızla gerilemeye
başladığında hiç oralı olmuyorlar!..
Malum,
Dolar hızla tırmanırken,
oralardaki etiketler uçurulmuştu.
Öyle ki, “sırf
etiket değiştirmek üzere” adam çalıştırmaya başlamışlardı!
Elemanın tek işi etiket
değiştirmek, her ürünün fiyatını gün içinde en az iki kere değiştiriyorsunuz,
kolay iş mi bu?
Şimdi…
Etiketlerin aynı hızla aşağıya
indirilmesini beklersiniz değil mi?
“Çok beklersiniz!”
Sağ olsunlar, okuyucularımdan
bazıları bizim için marketlerdeki fiyatları fotoğraflamışlar.
Öyle indirim mindirim yok, aksine
birçok etikette ufak ufak “bindirime
devam” var!..
“Dolar geri geliyor” diye, zıvanadan çıkan kiralar düşecek
değil, müteahhitler de konut
fiyatlarında indirim yapacak değil…
Müteahhitlere sorsan, onlar da
demir fiyatlarındaki artışlardan başlayıp neler neler söylüyorlar!.
Herkesin söyleyecekleri var elbette.
Vaziyetler bütün dünyada böyle.
Türkiye gibi “gelişen” ülkeler,
ihracatlarındaki “yüksek katma değerli” ürün payı görece düşük olan ülkeler, küresel
markaları çok az olan ülkeler, bu süreçten daha fazla etkileniyorlar ve
etkileneceklerdir.
Ayrıca…
Ülkemiz kısa sayılabilecek bir
süre sonra “tarihi” seçimlerinden
birine daha girecek.
Cumhuriyet’in 100. Yıldönümü’ne
doğru.
Seçim varsa, ülkede her şey durma noktasına gelir…
Mevcut milletvekilleri, “liste telâşına” düşerler, vekil olmayı
arzulayanlar pozisyonlarını alır, oraya buraya koşuşturmaya başlarlar…
Siyasetteki “ayak kaydırma”, “kendine
yer açma”, “alan genişletme”
çabaları çok daha belirgin hale gelir…
Yapılar içindeki “ekiplerin” mücadeleleri kızışır…
“Yalakalıklar ve kaypaklıklar”
zirve yapar!..
Geleneksel ve özellikle de sosyal
medyaya çok daha fazla “malzeme”
sızdırılır!..
Böyle süreçlerde,
Bürokratların kafaları da “acaba”larla
dolu olur, bürokrasi de neredeyse durur.
İş dünyası, sivil toplum dünyası,
medya dünyası vesaire…
Her tarafın kendince hesapları
olur!..
Gerilim tırmanır, piyasalar
gerilimden olumsuz yönde etkilenir.
*
Diyeceğim odur ki özetle…
Memleketin işleri gittikçe
kolaylaşmayacaktır.
Memleketin dar gelirli
evlâtlarının hayat şartları da öyle!
FED’in sinyalini verdiği üst üste
faiz arttırma hamlelerinin kaçınılmaz etkilerini de unuttuk bu arada,
neresinden baksan sıkıntı.
Buradan başlıktaki “emekli maaşlarına ADİL zam” meselesine
gelelim.
Yaşı kemale ermiş, torun torba
sahibi olmuş milyonlarca vatan evlâdının büyük bir kısmı sıkıntıda.
Bunların bir bölümüyle, 28 Şubat
günlerinde birlikteydik.
Omuz omuza mücadele verdik.
Kısıtlı gelirlerinden “gazete aboneliği” için kaynak ayırmaya
çalışan…
En zor günlerimizde yanımızda
olan, fedakâr ve cefakâr insanlar.
Bazılarıyla hâlâ konuşuyor,
yazışıyoruz.
Aralarında çok çok düşük emekli
maaşı alanlar var.
Bunlar çok geniş meseleler…
Emekli maaşlarındaki
adaletsizliklere dair pek çok makale bulabilirsiniz.
Emekliler Derneği’nin facebook
hesabında, “intibak hakkında bilinmesi
gerekenler!” başlıklı bir makale gördüm.
Oradan faydalanabilirsiniz.
Çok yüksek orandan prim ödeme
imkânları olmayanlar için, “prim ödeme
gün sayısı arttıkça emekli maaşının düşmesi” gibi durumlarla ilgili de
birçok uzman makalesi var, oralardan da istifade edebilirsiniz.
Ne diyorduk, “Emekli maaşlarına zam ve adaletli zam” meselesi.
“Çok
düşük emekli maaşı alanlara” pozitif ayrımcılık düzenlemenin sinyalleri
geldi.
Umarız adaletli bir düzenleme
olur.
Bir hesap:
Emekli maaşı 2000 lira olan bir
vatan evlâdının maaşına yüzde 50 oranında zam yaparsanız, yeni maaşı 3000 lira
olur…
Maaşı 15 bin lira olan bir başka
vatan evlâdına aynı zam oranını uygularsanız, yeni emekli maaşı 22 bin 500 lira
olur.
Maaşlar arasındaki büyük fark,
daha da büyür!
Makası biraz olsun kapatmak, iyi
olmaz mı?
Yüksek alan yine yüksek alsın yine
ama en alttakinin de canı çıkmasın.
Biz bunları yazıp söyleyince, arzu
ettiğimiz yönde gelişmeler olmaya başladı.
Bakalım.
Hayırlısı…
**
Çok yüksek maaş alanlara haksızlık
yapılmasın elbette, onlara da “hissedilir
oranda” zam yapılsın.
Bununla birlikte, bu memleket için
yıllar yılı emek vermiş “torun torba
sahibi” insanlarımızın 1700, 2000, 2500 TL’lik maaşlarına çok güçlü destek gerekmez mi?
Bir de, dul ve yetimlerimiz var.
Onların büyük bölümü de sıkıntıda.
Yaşadığım için çok iyi biliyorum,
maaşları çok çok düşük!..
Bunlar ne yapsınlar, bu acıları
büyük, boyunları bükük vatan evlâtlarına “potitif
ayrımcılık” yapılması gerekmez mi?
Anne kız, toplam 1200 lira maaş
alanları biliyorum!..
Dul ve yetim, nasıl yaşasın!
Bırakın büyükşehirleri, küçük
şehirlerde bile kiralar patlamış durumda.
Evden çıkartılan bir vatan evlâdı,
yeni evi kaç liraya bulabilir, etrafınıza bakın ve lütfen söyleyin.
*
Bu arada, biz bunları yazınca,
yani “en alttaki kesime” pozitif
ayrımcılık talep edince…
Yüksek maaş alan kardeşlerimizden
bazıları “Biz zamanında en yüksekten prim ödedik,
bize daha az zam oranı uygulanması haksızlık olmaz mı?” diyorlar.
Dediğim gibi, emeklilik sisteminde
düzeltilmesi gereken birçok nokta var.
Adaletin olmadığı yerde de huzur
asla olmaz!
Bizimkisi, açlık sınırının çok çok
altında maaş alanlara bir “can simidi”
atılmasını istemekten ibaret.
Zamanında çeşitli mecburiyetlerden
dolayı çok üst düzeyden prim ödemeyenler de olabilir.
Kimin neler yaşadığını
bilemezsiniz!..
Şimdi aklıma geldi, hani
çocukluğumuzda ezberletilen bir “masal” var;
Ağustos böceği ile karınca.
Efendim;
Yaz boyunca gününü gün eden, gitar
çalan ağustos böceği ile yaz boyunca evine “malzeme stoklayan” karıncanın masalı…
Bütün yaz yatan, eğlenen ağustos
böceği, kışın aç kalınca, ağlar halde karıncanın kapısını çalıyor ve bir miktar
yiyecek istiyor.
Karınca da tam bir “peşin satan” duruşuyla, “Madem yazın yattın, eğlendin, kışın da aç
kalacaksın!” diyor.
Ve kapıyı “aç biilaç” ağustos böceğinin suratına kapatıyor!..
Ben bu masalı ilk duyduğumda, “Keşke, sadece nasihat vermeseydi. Birazcık da yiyecek verseydi ve öyle gönderseydi ağustos böceğini!”
demiştim.
Çocukluk işte!..
*
Bizim çok az maaş alan
emeklilerimiz masaldaki ağustos böceği gibi değiller elbette.
Onlar, ömürlerinin en verimli
yıllarını ha bire çalışmakla geçirmişler.
Ve günü gelince de emekliliği hak
etmişler.
Emekliliği hak eden herkesin,
ömrünün son demlerini biraz olsun “düzgün”
maaşla geçirmeye hakkı yok mu?
Ben çocukken, “Altta kalanın canı çıksın!” sözüne çok
kızıyordum.
Şimdi de öyle.
“Kimsenin canı çıkmasın, hepimiz aynı gemideyiz!” diyorum.