Fıtratı yok etmek
Erdem iyiliğin şiiridir ve bütün şiirler gibi hayatın sarsak gövdesinden parlatılmaya uygun kelimeleri, olayları, düşünceleri çekip alır, ona yeni bir ruh vererek bambaşka bir dünya inşa eder. Düşünceyi damıtır, olgunlaştırır, yüreğin ateşinde tava dönüştürür, kalaylar, parlatarak kendisi gibi parlak olan yüreklere sunar. Gerisinde sağlam bir dünya görüşü, hakikate değgin bir öz ve olabildiğince zengin bir iç dünya barındıran erdem, Yaratıcı’nın bütün güzel şeylere uyguladığı kuralda olduğu gibi bir istisna halidir. Ancak o istisnanın gerçekleşmesi için bile yüzlerce iyiliğin yan yana gelerek kötülüğü büsbütün görünmezleştirmesi gerekir.
İyilik kelimelerin, hissedişlerin, eylemelerin sığınağı; erdem ise o sığınağa yerleştirilmiş ışıktır. Erdem iyiliğin konfor halidir. İyilik dünyayı temizlemeye, erdem ise muhteşem bir yer haline getirmeye ayarlanmıştır. İyilik içgüdüsel temizlik, erdem ihtiyari berraklıktır. Hal böylece olunca iyilik belli düzeyde bir enerji gerektirirken erdem o enerjinin toplandığı bir mercek olarak nicel enerjiyi niteliğe dönüştüren bir muharrik olarak kendini var kılar. Erdeme ulaşmayan rastgele yapılmış iyilik biçimleri ışık düzeneği araçlarını hazır ettiği halde onları birbirine temas ettirmeyen mühendislik gibidir. Erdemden yalıtılmış iyilik arada bir tesadüfen birbirine temas etmekten kaynaklı geçici ışık anlamına gelir ki bu karanlığın uzun süreli aydınlatılması yerine belli aralıklarla kendini gösterip tekrar çekilmesi anlamına gelir. Ve elbette o temas zamanları dışındaki uzun karanlık dönemlerinde kötülüğün keyifle gezinmesi aynı zamanda…
Kelimeler kirleniyor, cümleler çürüyor, eylemler paslanıyor ve dünya bir bütün olarak ruh tetanozuna tutulmuş. Kitlesel ve planlı kötülük karşısında artık sadece bireysel mücadeleye indirgenmiş iyilik güç kaybediyor, yaralanıyor, istisnaya dönüşüyor. İyiliğin istisna olduğu yerde erdemin nefes alması mümkün değildir. İyiliğin çoğaltılmadığı, bilakis geriletildiği bir ortama girme cesareti gösteremez erdem. O kadar ince, öylesine nahif ve nadirattandır ki kötülüğün bırakın semtine uğramayı, oradan geçmeyi bir an bile düşünemez. Haddizatında ışık gelince kötülük nasıl kendiliğinden yok olursa erdem gelince kötülük de öylece ortadan kaybolur. Bir öncü güç olarak iyilik kötülüğü mağlup edecek, kötülük geri çekilip görünmez olacak ki erdem oraya gitsin, iyiliğin hazırladığı imkanlardan göz kamaştırıcı, muhteşem eylem bahçeleri inşa etsin.
Bütün doğal şeyler gibi fıtrat da gittikçe yapaylığın zorbalığına maruz kalıyor. Doğanın bıraktığı yerden, ona uygun biçimde, aynı yolu takip ederek yapılan eserler yerini artık doğanın tersine ve ona uygun olmayan biçimdeki üretimlere bırakıyor. İnsan, doğa, zihin, yürek ve cümle yapaylaşıyor. Fıtrat acı çekiyor. Doğanın ve doğalın yasaları uygulanmadığı, doğalın ve doğanın düşman addedildiği bir süreçten geçiyoruz ve iyi olan her şey zorbaca önce hayatın merkezinden kıyısına itiliyor, sonra itibarsızlaştırılarak arkaik bir malzemeye dönüştürülüyor. Şeytani zeka aklı ve yedeğine aldığı makulü, hile duygusallığı, siyaset edebiyatı güçsüzleştiriyor, gözden düşürüyor, itibarsızlaştırarak sahneden siliyor. Hayatın üzerinde durduğu ana omurga olan denge kötülük lehine sarsılıyor ve iyilik göstergeleri birer saflık levhası olarak insanlığın yürek duvarından sökülerek ‘çağ dışılık’ ambarına taşınıyor.
Yapaylığın doğallığa uyguladığı şiddet iyiliğin yüzünde kalıcı izler bırakıyor ve erdem bu yaralı yüze yaklaşma cesareti gösteremiyor. Fıtratın içerik ve formel ağrısı iyilik yapma enerjisini donduruyor. İyiliğin uçma enerjisi ve gerçeğin rüyası olan erdem ise gönül ve zihin toprağında tohum ekecek alan bulamıyor. Onun terk ettiği yerde kötülük ve zulüm otları hoyratça boy gösteriyor. İnsana özgü ve insanı hayvandan ayıran keskin çizgi devasa bir kötülük silgisiyle siliniyor. İnsanlığın özene bezene biriktirdiği iyilik ve erdem metinleri insandan insana nefesler üzerinden aktarılamıyor, kitapların sayfaları arasına mahkum ediliyor. Kitaptan zihinlere ve oradan yüreklere inen iyilik cümleleri, “okuma eylemi” devre dışı bırakılarak daha baştan atıl hale getiriliyor.
İyilik fıtrata uygunluğun eyleme hali, erdem ise o eyleyişin düzenidir. Ayak için yürümek iyi, yürüyüş erdemdir. Mide için beslenmek iyi, doğru beslenmek erdemdir. Göz için bakmak iyi, net bakış erdemdir. Yürek için hissediş iyi, iyi hissediş erdemdir. Zihin için düşünmek iyi, iyiyi düşünmek erdemdir. Hayat için kendini korumak iyi, başkalarını da korumak erdemdir. Fıtrat için fıtrata uygun davranmak iyi, fıtratı zenginleştirmek erdemdir. Erdem iyiliğin şiiridir ve o şiir artık bugün okunmuyor. Tıpkı şiir gibi erdem de çok özel, istisnai ve olabildiğince ender yüreklerde yaşıyor. Dışarı çıktığı an kendini kötülüğün, vahşetin ve zulmün tehdidi altında görüyor, geri çekilmek zorunda kalıyor. Doğaya ve doğala bile tahammül edemeyen, iyiliği saflık addeden, kötülüğü ayakta kalmanın ve varlığını sürdürmenin biricik stratejisi gören bir dünyada erdem nasıl olur da hayatını sürdürebilir?
Doğalı yok etmek doğayı, fıtratı yok etmek insanı yok etmektir. İnsan gidince insanlık kalır mı? İnsanı yok ediyor, insanlığın yaşamasını umuyoruz, ne tuhaf… İyiliğin kötülüğe, erdemin zulme, hayatın yokluğa kurban verildiği bir süreçten geçiyoruz. Korona, dijital çağın zulüm misyonerlerinden biri sadece. Ve biliyor, fıtrat yok edilince geriye bir şey kalmaz insandan, insanlıktan… Kitap sayfasından bedene, cümleden ruha yönelmeyen hangi iyilik nefes alabilir ki? Hangi şiir, okunmadan, yüreği sarsabilir ki?..