Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2442.63
BIST 100
9919.48
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 May 2022

Fırsatçılık, tamahkârlık!

Her toplum kendi sonunu kendisi hazırlar. Kur’an, başımıza gelen musibetlerin kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayı olduğunu beyan buyurur. Her insan gibi her toplum da kendi elleriyle yaptıkları yüzünden ceza ya da mükafat görür. Allah cc. tarihe ve topluma müdahale eder ama kendi ellerimizle işlediğimiz günahlar yüzünden doğal olarak başımıza türlü felaketler gelebilir. Bu gerçeği göz ardı etmeden meselelere bakarsak daha hızlı yol alırız. Üstelik bu inanç ya da yaklaşım rasyonalite ile de çatışmaz. Reel hayatta kendimize çizdiğimiz yol, takındığımız tavır ve tercihlerimiz hayatımızın pek çok alanında belirleyici olur. Ahlaki tercihlerimiz, yaşam biçimimiz, parayla olan ilişkimiz, piyasa düzenimiz, hukuk düzenimiz, sosyal hayatımız yine kendi tercihlerimiz doğrultusunda şekillenir. Hatta dini hayatın şekillenmesi de bu cümledendir. Dini emir ve yasaklar insanın dünya hayatındaki tercihlerini yönlendirdiğine göre rasyonel planda bu tercihler bir şekilde etkilerini gösterecektir.

Mesela İslam’ın yasak kıldığı faiz(cilik), karaborsa, stokçuluk, ölçü ve tartıda hile gibi iktisadi davranışlar reel hayatta ne kadar çok yaygınlaşırsa o toplumun iktisadi düzeninin aynı oranda bozulması kaçınılmazdır. Bugün yaşadığımız iktisadi kriz büyük ölçüde bu emir ve yasakların çiğnenmesinden kaynaklanmaktadır. Burada kolaycılığa kaçmakla suçlanmamak adına tabii olarak şunu da ilave etmemiz gerekir ki devletlerin aldıkları bazı iktisadi kararlar da elbette piyasa dengesinin bozulmasına sebebiyet verir. Hatta küresel düzende yaşanan dalgalanma ve kırılmalar da bu krizin temel sebepleri arasındadır. Ancak bu tercihlerin devamında bizim takındığımız tavır ve tutumların krizi derinleştirdiğini görmezden gelemeyiz. 2021 yılının sonbaharında alınan bazı kararların bu kötü tablonun oluşmasında etkisi ne yazık ki büyüktür. Faizle mücadele elbette gereklidir ve anlaşılabilir bir siyasi, iktisadi tutumdur. Ancak mücadelenin yöntemi, zamanlaması da bir o kadar önem arz eder. Doğru adımlarla, doğru bir zamanlama ile bu adımlar atılabilseydi belki bugün bu tablo ile karşı karşıya kalmamış olacaktık. Türkiye’deki faiz-kur dengesinin ne denli hassas olduğu ortadadır. Bu dengenin beklenmedik biçimde değişmesi maalesef hem üreticiyi hem tedarikçiyi hem de tüketici fena halde sarsmıştır.

Şimdi bütün bunları bir kenara bırakalım ve kendimize şu soruyu soralım. Evet küresel piyasalarda Kovid sonrasında büyük kırılmalar yaşandı, geçen senenin sonbaharında alınan bazı kararlar kısa vadede kötü neticeler doğurdu. Peki krizi kim, nasıl derinleştirdi? Burada şöyle bir kolaycılığa kaçmamamız lazım: “Küresel ve yerel bazı kötü niyetli büyük oyuncular siyasi hedef gözeterek piyasa dengeleriyle oynadı!” Elbette Türkiye gibi düşmanı bol ülkelerde art niyetli bazı odakların oyun kurması ve kriz tüccarlığı yapması kaçınılmazdır ama mesele sadece bundan ibaret değil.

Krizi büyük ölçüde toplum olarak biz derinleştirdik. Toplumda oluşan panik havasıyla birlikte elinde büyük miktarlarda ürün bulunduran bazı tüccarlar ilk olarak bu ürünlerin fiyatlarını yükselttiler. Halbuki bu ürünler eski stoklara dayanan düşük fiyatla edinilmiş ürünlerdi. Hatta ithalata dayanmayan yani dolarla ya da Euro ile alınmamış ürünlere bile çok kısa bir süre içerisinde daha yüksek fiyatlı etiketler koydular. Bazısı da bekle gör politikası uygulayarak ürünleri raflardan çekerek stokladılar.

Daha sonra fiyatlar daha da yükselme eğilimine girince bu ürünleri yüksek fiyatlardan rafa çıkardılar. Aynı ürünü eski fiyatlarla edinememe yani rafta boşalanı yerine koyamama endişesi perakende sektörünü telaşa sürükledi. Bu telaşın ve fırsatçılığın bir sonucu olarak fiyatlar daha da yükseldi. Akaryakıt fiyatlarının yükselmesi ve kurdaki olağanüstü artıştan sonra bu kiriz daha da derinleşti. Büyük oyuncular eski stoklara koydukları yüksek etiketlerle resmen krizin sözde kazanan tarafı oldular.

Stokçuluk, fırsatçılık ve telaş maalesef bizi serinkanlı olmaktan alıkoydu. Böylece bugünlere geldik. Krizi fırsata çevirmek isteyen bazı art niyetli kesimler sadece krizi daha fazla tetiklemekle kalmadılar,siyasi ve iktisadi tehdit eder hale geldiler. Toplum olarak yaptığımız en büyük hata ise her zamanki gibi sanki savaş çıkmış ya da büyük bir kıtlık baş göstermişçesine ölçüsüzce yükselen fiyatlara rağmen bolca alışveriş yapmak oldu. Oysaki tüketici de serinkanlı olsa ve sadece ihtiyacı kadar tüketime yönelmiş olsaydı satıcı konumunda olanlar fiyatlarını belli bir dengede tutmak zorunda kalacaklardı. Ahlaken dik durmadığımız ve tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirmediğimiz sürece bu kısır döngüden kolay kolay kurtulamayacağımız kesin gibi duruyor. Konut alımında faizlerin düşmesinden birkaç saat sonra sarı ilanlarda daire fiyatlarının bir anda yüzde otuz, yüzde kırk artmış olması fırsatçılık ve tamahkarlıktan başka neyle izah edilebilir? Ahlaken düşük seviyede olmamız iktisadi krizleri daha da derinleştiriyor.