Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3006.38
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2021

Fırsatçılık enflasyonu

Enflasyon gündemimizdeki yerini korumaya devam ediyor.

Çünkü günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak için gelir gider dengesini kurmak zorundayız.

Enflasyonist ortamdan en çok zarar gören kesim, şüphesiz ki işçi ve memurlar gibi geliri sabit olan kesimdir.

Çünkü aldıkları ücrete/maaşa yapılacak olan zam sonradan yapılır. Esnaf ise maliyet artışını fiyatlarına hemen yansıtabilir.

Ekonomide enflasyonun iki temel nedeni vardır. Ancak ülkemizde bunu üç olarak ifade edebiliriz.

Teorideki iki temel neden, talep ve maliyettir.

Aslında bahsedeceğim üçüncü neden, dolaylı olarak bunlara bağlı olsa da yine de dikkat çekmek için ayrı olarak ifade edeceğim.

Talep ve maliyet enflasyonunu üç aşağı beş yukarı herkes bilir. Bir malın maliyeti artarsa o malın fiyatı da artar. (Bu nedenle işçi ve memurlar enflasyondan daha fazla etkilenirler. Esnaflar maliyet artışlarını fiyatlara yansıtabilirken sabit gelirliler bunu yapamaz)

Bir diğer neden ise talep enflasyonudur. Bir ürün veya hizmette arz sabitken o mala veya hizmete olan talep artarsa fiyat da artar.

Kısıtlamaların gevşetilmesi sonucu küresel talep hızla artmaya başladı. Üretim hızla artan talebi karşılayamayınca arz kıtlığı yaşanmaya başladı ve fiyatlar yükselmeye başladı.

Gelelim üçüncü nedene.

Üçüncü neden de fırsatçılık. Talep ve maliyet enflasyonu ile fiyatlarda yaşanan en ufak artışı fırsatçılar yüzünden biz 3, 4, 5 kat daha fazla yaşıyoruz.

Maliyetlerin artışını bahane eden fırsatçılar (ki bunlar bir iki kişi değil birçok kişi bunu yapıyor ve herkes başkasına suç atıyor) sürekli olarak zam yapmaya başlıyor.

Bir diğer husus ise pandemi sebebiyle tedarik zincirinin kırılmasına bağlı olarak özellikle Avrupa ülkeleri Çin’den mal alımlarını azaltmış durumda. Bu açığı Türkiye’den kapatmaya çalışan Avrupa, TL’deki değer kaybını da fırsata çevirerek Türkiye’den mal alım talebini artırdı.

Nitekim sanayi üretim endeksinde ve ihracat verilerinde bu artışı görebildik.

Yerli sanayici yurt dışından aşırı talep gelince ihracata yöneldi. Buna bağlı olarak da yurt içinde ürün kıtlığı yaşanmaya başladı. Aynı zamanda yerli üretici yabancıya verdiği fiyatın sadece kargo ücreti dışındaki fiyatı yerli esnafa da vermeye başladı.

Daha öncesinde 50 TL olan ürünü yabancıya 150 TL’ye satmaya başlayan üretici, esnafa 135 TL’ye satmaya başladı. Esnaf da daha önce 50 TL ye aldığı ürünü 200 TL ye satarken şimdi 135 TL’ye aldığı ürünü 400 TL’ye satmaya başladı. (Esnaf dediğime bakmayın bunlar herkesin bildiği markalar)

Birçok üründe yaşanan bu şekildeki fiyat artışları küresel çapta yaşanan enflasyonla birlikte bizde daha fazla fiyat artışı yaşanmasına neden oldu.

Bir üretim tesisinin kurulmasının kolay olmaması, hammadde tedariki konusunda küresel problem yaşanması nedeniyle de üreticilerin elinde çok büyük bir koz geçmiş oldu.

Ürünlerin az olması ve talebin yüksek olması nedeniyle üreticiler “bu fiyattan alıyorsan al, almıyorsan alacak çok” demeye başladı.

Üreticiler açısından bakıldığında şikâyet ettikleri husus; Avrupa’dan ve yurt içinden gelen talebin sadece bir kısmını karşılayabildiklerini ifade eden üreticiler, Türkiye’de iş beğenmeme sebebiyle işçi bulamadıklarını, buna bağlı olarak da üretimlerini kapasitelerinin olmasına rağmen artıramadıklarını ifade ediyorlar. İşçiler ise ücretlerin düşük olmasından ve çalışma saatlerinin yüksek olmasından dolayı bu şartlar altında çalışmak istemediklerini belirtiyorlar.

Bu defa araya Suriyeli, Afgan gibi yabancılar meselesi giriyor. Gayri resmi olarak çalış(tırıl)an yabancılar çok düşük ücretler aldıkları için ücretlerin yükselmemesine neden oluyorlar. Bunun yanında vergi vermeden merdiven altı bir şekilde üretim yapan göçmenler Avrupa’dan gelen talebi daha ucuz bir şekilde karşılamak üzere bağlantılar kurmaya başlıyorlar.

Devlet kurumlarının son dönemde denetimleri artırdıkları haberlerini takip ediyoruz. Bu denetim mekanizması kısa vadeli, anlık olmamalı. Devlet görevlileri sahada sürekli olmalı.

Geçen hafta Ahilik haftasını kutladık. Ahilik teşkilatında bu denetimler sistem içinde esnaflar tarafından yapılırdı. Fiyat-kalite denetimi yapan narh sistemi vardı. Ancak kapitalizmin felsefesi olan “her birey kendi çıkarını diğer tüm bireylerin çıkarlarından üstün tutmalıdır; böylelikle toplumsal çıkar en üstün seviyeye gelecektir” ve hayatın başarılı sayılabilmesi, “bencil ve acımasızca davranarak hayatta kalabilme/güçlü zayıfı ezer” doğrultusunda hareket edilmeye başladı. Bu nedenle artık devletin bu mekanizmayı güçlü bir şekilde yürütmesi gerekiyor.