Fırsatçılar pusuda!..
İlk
astronotumuz Alper GEZERAVCI’nın
uzaya çıkmasıyla; neşelendik...
5.
Nesil Millî Muharip Uçağı KAAN’ın ilk
uçuşunu başarıyla gerçekleştirmesiyle; sevindik...
Millî
Yeni Nesil Seyir Füzesi ÇAKIR’ın 100
kilometreden hedefini 12’den vurmasıyla; gururlandık...
Buraya
kadar her şey güzel, hatta hayal ötesi... Fakat 2018 yılından beri özellikle
temel gıdalarda bir türlü durdurulamayan “enflasyon
canavarı”yla dar gelirlilerin başı fena halde dertte!.. Özellikle de dar
gelirli ve emeklilerin... Neden?.. Öyle bir enflasyonist bir girdaba girildi
ki, “ha çıkıldı, ha çıkılacak”
derken sıkıntılar kronikleşti...
Bunun
kanıtı da hafta sonu İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO), Şubat enflasyon verisini perakende fiyatlarda bir önceki aya göre
yüzde 4.07, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 76.58 olarak açıklaması. Bugün
TÜİK bu veriyi teyit eder mi, bilemeyiz. (Türkiye
İstatistik Kurumu, Ocak ayı enflasyonu yüzde 6.70, yıllık enflasyon ise yüzde
64.86 olarak açıklamıştı.) Fakat Türkiye Ziraat Odası’nın (TZOB) açıkladığı
üretici-market arasındaki fiyat farkı can sıkıcı boyutta. Şubat ayında
üreticide 2,5 Türk Lirası olan limon, market raflarında 18,36 Türk Lirası’ndan
satılmış. Üretici ile market arasındaki fark yüzde 634,4. Yani hem üreticinin
emeği, hem de vatandaşın alım gücü âdeta limon gibi sıkılarak sömürülmüş.
Bitmedi!..
Kuru
fasulye üreticide 29.10, markette 77.37 Türk Lirası; fark yüzde 165.08.
Nohut
üreticide 29.44, markette 71.66 Türk Lirası; fark yüzde 143.4.
Pirinç
üreticide 35, markette 63.34 Türk Lirası; fark yüzde 80,9.
Kuru
soğan üreticide 8.50, markette 15.09 Türk Lirası; fark yüzde 77,5.
Dana
eti üreticide 310,72, markette 479.66 Türk Lirası; fark yüzde 54.3.
Kuzu
eti üreticide 383.68, markette 591.48 Türk Lirası; fark yüzde 54.1.
Can
yakıcı fark listesi uzayıp gidiyor.
Bu
kadar çarpıcı örnek gıdadaki enflasyonun “önlenemeyen
yükseliş”in nasıl bir trend izlediği hakkında bir fikir veriyor. Ve bunlara
ilave olarak diğer taraftan Ramazan-ı Şerif ayını fırsata çevirmek isteyen “enflasyon canavarları” pusuya yatmış
bekliyor. Millet Ramazan-ı Şerif’in bereketinden istifade etmek için hilâli
gözlerken, marketler etiketleri şişirmenin fırsatını kolluyor.
Allah
aşkına yetkili ve etkili merciler milletin iliğini kurutan şu aç gözlü
fırsatçılara “dur” desin!..
Mutfaktaki yangın söndürülsün!.. Dar gelirli ve emeklilerin “gıda terörü”ne dayanacak mecâli
kalmadı!..
Unutulmamalı
ki zulme rıza, zulümdür.
**********
ADALETİN ÖLDÜĞÜ GÜN
Kıssadan
hisse...
Dilden
dile dolaşan meşhur bir hikâyedir. Mezarlığa ölü köpeği gömen adamı gören
ahali, kadıya şikayet eder. Kadı, suçlanan adamı huzura çağırıp, olup biteni
anlatmasını ister.
Adam,
“Efendim anlatılanlar doğrudur. Çünkü
köpeğin bana vasiyeti böyleydi, onun vasiyetini yerine getirdim” der.
Kadı,
“Bizim aklımızla alay mı ediyorsun
efendi!..” diye çıkışınca adam, “Hayır
efendim, aynı zamanda kadıya da 10 bin dirhem vermemi vasiyet etti” diye
cevap verir.
Bu
savunmayı duyan kadı, “Rahmetli köpeğin
ölümü bizi ziyadesiyle üzdü” demesi üzerine duruşmayı izleyenler, kadı
efendinin değişen tavrı karşısında büyük bir şaşkınlık yaşar. Kadı istifini
bozmadan, kıvrak zekasıyla hayrete düşenlere şu cevabı verir: “Bu durum sizi hayrete düşürmesin. Vasiyette
bulunan köpeğin geçmişini araştırdım, Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmir’in soyundan
geldiğini keşfettim.”
Bu
savunma, hem sözün hem de adaletin bittiği yerdir. Cihan Hükümdarı Fatih Sultan
Mehmed der ki, “Aklı öldürürsen, ahlâk
da ölür; akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün
adalet ölür; adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.”