Fırsatçı turizme halk darbesi ve Atatürk
Her kadın gibi benim de birkaç yıldır sevimli, sıcak, tarzımı yansıtan, enetelektüel buluşma noktası olabilecek bir kafe açma hayalim vardı. Hatta bir ara iyice heveslenmiş, kiralık mekan arayışına dahi girişmiştim. Allah’tan açmamışım! Çünkü önce pandemi piyasaları dümdüz etti sonra da 6 Şubat depremi!
Fırlayan kiralar, artan ekipman, malzeme fiyatları zaten zor olan hizmet sektöründe yeni bir girişim yapmayı iyice zorlaştırdı. Fizibilite çalışmaları yaparken müşteri memnuniyetini sağlamanın sıkıntısı, ekonomik zorluklar bir yana personel istikrarsızlığı hizmet sektörünün başlıca sorunları olarak karşıma çıkmıştı. Bu sıkıntıların gittikçe arttığını da biliyoruz.
Küresel olarak ekonomik bir darboğazdan geçtiğimiz şu dönemde hizmet sektöründe ayakta kalmanın ne kadar zor olduğu aşikar. Tatil beldelerinde sezonluk iş yapanlar için durumun daha da kritik olduğunu farkındayız. Bununla birlikte fırsatçılık ve açgözlülüğün dozajını kaçırması evdeki hesabı çarşıya uydurmakta zorlandı!
Başta Bodrum, Çeşme gibi turizm cenneti mekanlar bu yıl boş kaldı. Turistler, yapılan reklam ve propagandanın da etkisiyle hemen suyun karşısında benzer güzellikteki mekanlarda benzer hizmeti çok daha ucuza almayı tercih etti. Boş kalan oteller, mekanlar fiyat indirimine gitse de bunun için geç kaldılar.
1 TL’lik ürünü 10 TL’ye satarsanız, bir lahmacuna 800 TL fiyat basarsanız olacağı buydu işte! Ne bekliyordunuz? Tamam, enflasyon ve darboğaz var. Maliyet arttı. Kiralar yüksek. Hizmet sektörü çalıştıracak elaman bulamıyor. İyi de tüm bunlar senin verdiğin hizmeti ederinin on kat üstünde arz etmeni gerektirmiyor!
Alım gücünün düşmesi yerli turistin tatil dahil tüm harcamaların daha dikkatli olmasını zorunlu kılıyor. Aynı hizmeti daha ekonomik olarak nereden alabileceğinin peşine düşmeye başlıyor. Eğer turizm sektörü seneye de böyle bir hata yaparsa müşteri kayıplarının daha fazla olacağını tahmin etmek zor değil.
Suyun öteki tarafı demişken Türk Eğitim Vakfı ve Çeşme Belediyesi’nin düzenlediği organizasyona Yunan Şarkıcı Despina Vandi’nin davet edilmesine değinmeden geçmek istemiyorum. İsminde Türk kelimesi bulunan eğitim vakfının bu programa Türk düşmanı olduğu belli bir şarkıcıyı davet etmesi aklımıza “Türkiye’de sanatçı mı kalmadı ki böyle bir isim davet edildi” sorusunu getirdi.
Bir festivale, müzik şölenine elbette yurtdışından sanatçılar, şarkıcılar davet edilebilir. Ancak global anlamda tanınırlığa sahip olmayan bir Türk düşmanını finanse ederek davet etmenin mantığı nedir? Üstelik bunun kişisel bir organizasyon olmaması, yerel yönetimler ve adında Türk kelimesi geçen eğitim vakfının yapmasındaki absürtlüğü görebiliyor musunuz?
Nitekim Yunan Şarkıcı Vandi, sahnedeki Türk bayrağı ve Atatürk posterinden rahatsızlığını gizlemediği gibi protesto da etti. Basındaki haberlere göre Vandi, Türk Bayrağı ve Atatürk posterlerinin sahneden indirilmesini istedi. Bayrak ve poster indirilmeyince de “Bir katilin posteri önünde konser vermem” diyerek sahne almayı ret ettiği gibi Atatürk’e de katil dedi.
Bu skandal karşısında neden organizasyon sahiplerinden bir özür vs duymadık? Sadece bu kurumlar değil ülkedeki Atatürk seven diğer kurum ve kişilerden de önemli bir tepki, çıkış göremedik! Olmaz ya, hasbel kader bu cümleleri muhafazakar bir vakıf, derneğin getirdiği sanatçı, konuk söylemiş olsaydı ülkedeki tüm Atatürkseverler kıyameti koparırlardı da yer yerinden oynardı! Peki neden şimdi herkes sessiz ve ortada sadece cılız sesler dolaşıyor? Neden bazı zamanlar kimilerinin sesi içlerine kaçıyor?
x.com/sabihadogann