Fırat Suyu
“Şu Fırat’ın suyu akar serindir / Ölem ölem derdo ölem akar serindir / Yârimi götürdü anam kanlı zalimdir / Ölem ölem kanlı zalimdir nasıl gülem”
İzzet Altınmeşe’nin Elazığ yöremizden derlediği bu yürek yakıcı türküyü dinleyip de hüzünlenmeyen kimse var mı acaba? Yok, olamaz. Şöyle devam ediyor keder yüklü türkümüz: “Daha gün görmemiş taze gelindir / Ölen ölem derdo ölem taze gelindir / Söyletmeyin beni anam yaram derindir / Ölem ölem yaram derindir nasıl gülem” Firkatlı ve hicranlı mısralar delip geçiyor.
Nehirlerin, dağların, ovaların, denizlerin kısacası Cenab-ı Allah’ın bizim için yarattığı muhteşem tabiatın üstümüzde hakkı vardır. Kâinatı temaşa edip de şükretmemek vebaldir. Zira bereketli tarlalar da bizim içindir, rahmet yüklü bulutlar da… Öyleyse çevremize, biraz da hikmet gözüyle bakmamız gerekiyor.
Günlerdir yazarımız Eyyüp Azlal kardeşimin Efsane Nehir Fırat adlı kitabını okuyorum. Cümle cümle okuyup satır altlarını çiziyorum. Neredeyse not almadığım, derkenar düşmediğim sayfa kalmadı. Yürekten yazılan kitaplar böyledir. Bir nehir gibi sizi alıp sürükler boydan boya… Ak köpükleriyle sarıp sarmalar sonra. Yazarımıza bundan böyle Eyyüp Fırat desek yeridir. Bir yerde Fırat’a yakılan bir ağıt, bir yerde nehre yapılan bir güzellemedir kitap. Takdim merhum Nevzat Yalçıntaş’a ait: “Çocukluğumda, anneciğimin hayalinde canlandırdığı tasavvurların manevi mükâfatlarını orada, Fırat’ın sessiz ve nazlanarak aktığı o kıyıda almışımdır. Bunu ailem ve çocuklarıma sağlayan, gönül ve fikir dostlarıma borçluyum. Efsanevi Fırat’ın bereketli suları benim de kalbime serinlikler, mutluluklar bahşetti.”
Nehir Medeniyeti ve Fırat, Fırat’ın Bakiyesi Mezopotamya, Semavî Dinler ve Fırat, Fırat’ın Hazinesi: GAP, Fırat Efsaneleri, Hatıralar, Ağıtlar Türküler Şiirler kitaptaki bölüm başlıkları. Eyyüp Azlal, kendisini teşvik edenlere teşekkürle mukabelede bulunuyor. Ama Fırat sevdası yazarımızın yüreğini kaplamasaydı, yakıp kül etmeseydi bu eser zinhar ortaya çıkmazdı.
Yazar, Fırat’ın doğup akmaya başladığı yerden başlıyor maceraya. Âdeta nehirle birlikte gürül gürül akmaya başlıyor. Tabii bizi de peşinden sürüklüyor. Doğu Anadolu’dan Güney Doğu Anadolu’ya iniyor sonra, oradan kardeş Arap topraklarına yöneliyor. Coğrafyaya, tarih eşlik ediyor. Mazide nehrin yaşadığı olağanüstü serencamı dinliyoruz genç edebiyatçımızdan. Dicle ile Fırat’ın kardeşliğini biliyorduk ama kitapta bu uhuvvetin mührü kuvvetle basılmıştır.
Su azizdir; su ferahlık, genişlik, coşku ve haşmettir. Medeniyetlere beşik olmuştur büyük sular. Fırat da tarih boyunca sulayıp yeşerttiği ak topraklara şehirler, kasabalar kondurmuştur. Hayat neşv-ü nema bulmuştur sahiller boyunca. Evet, Eyyüp Azlal’ın dediği doğrudur: “Medeniyetler suyla yeşerdi.”
Yazarımız kitabın bir yerinde, Fırat’ın Dicle ile beraber Anadolu insanlarına ve Mezopotamya bölgesine Allah’ın lütfu olduğunu söylüyor. Dostumuz Fırat’ı yazdı, şimdi ondan Dicle’nin hikâyesini beklemek hakkımız! Aynı bölgenin çocuklarıyız. İnanıyorum ki Dicle’yi de aynı inanç gücüyle kaleme alacak ve edebiyatımıza armağan edecektir. “Kardeş ve ikiz su” olarak bildiğimiz bu ulu nehirlerden birini yazıp diğerini mahrum bırakmak caiz değildir. Eyyüp Azlal’a Dicle Nehri’ni yazmadan rahatlık yoktur. Dicle ağlar durur yoksa. Şairliği de olan Eyyüp Azlal’ın naif kişiliği ve temiz yüreği buna dayanamaz, katlanamaz. Kimbilir Dicle’nin rüyasını da görmeye başlamıştır belki de… İbni Haldun haklıdır: “Coğrafya kaderdir.” Coğrafyayı yazmak da…
Yedinci bölüme bakıyorum: Ne çok şiirler yazılmış, ağıtlar söylenmiş ve türküler yakılmış Fırat için. Ahmet Kutsi Tecer, Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna ve Cahit Zarifoğlu bu şairlerden sadece dördü. Seçilen bütün şiirler de çok güzel ve hafızalara yerleşecek cinsten. Vecdi Bingöl ise akıp giden “Fırat” şiirine biraz da musiki katmış. Öyleyse kutlu nehirden bir avuç su niyetine, bu mısralarla yazımıza son verelim: “Bingöllerden süzülürsün inersin / Geçtiğin yaylalar serin mi Fırat / Bir yol şahlanırsın bir yol dinersin / Sevdalı gönüller yerin mi Fırat // Durmadan yürürsün seferin mi var / Posta iletecek haberin mi var / Hıçkıran sesinden kederin mi var / Senin dertlerin derin mi Fırat”