Fındıkkabuğunu doldurmak…
Atomun içi dolu, çekirdeğin içi dolu, kâinat ise yıldızlarla şenlenmiş... Sadece bunu örnek alarak konuşsak; boşa konuşmamış olacağız ve fındıkkabuğunu doldurmuş olacağız. Belki fındıkkabuğunu taşan çok daha büyük hakikatleri ortaya koyacağız... Konuşmak – kelam –mükemmellik birbirine bağlı şeyler... Konuşmayı kelama, kelamı mükemmelliğe çevirebilsek ve hedef alsak, en azından faydalı konuşmaya samimi niyet etsek; bu niyetin halisliği ile anlam yüklü kelimeler ağzımızdan dökülüverecektir...
Bazı adamlar ekranlara çıkıp, saatlerce Suriye, Irak, Ortadoğu ve dünyada olup bitenler hakkında konuşuyorlar anlatıyorlar yani; arabayla yola çıkıyorlar ama hedefe varmadan geri dönüyorlar; mevzular orta yerde kalıveriyor. Çıktıkları hiçbir yol neticeye ulaştırmıyor ki. Hakikat önlerinde; gözlerine bakıyor, el sallıyor ama kıyıdan köşeden bilgiç adımlar atarak hiç derinlere hakikatlere – dokunmadan ve gerçeği görmezden gelerek kalkıp gidiyorlar… Sadece boy göstermiş, unvan göstermiş olarak anlattıkları ile beraber sönüp gidiyorlar… Neticede hiç biri yaraya merhem olacak doğru dürüst gerçek bir reçete sunmadan fındıkkabuğunu bomboş bırakıyor.
Bu geçerli sonuç alınmayan, insanı hayran bırakmayan ve sadece yoran programların netice vermemesinin bir sebebi de; herkes kendi penceresinden baktığı için haliyle kendi tezini sunuyor… Aslında Ortadoğu ve tüm İslam âleminin başında olup bitenlere Allah’ın istediği pencereden – hakikat penceresinden bakabilseler çözümde üretmiş olacaklar... Başta her ne mevzu oluyorsa olsun, bunun bir defa hakikatini unutmayacağız. Başımıza musallat edilen her mevzunun bir iman ve küfür meselesi – mücadelesi olduğunu asla unutmayacağız... Çünkü bütün yollar oraya çıkmaktadır. Yoksa adamların işi gücü yok basit sorunlarla mı uğraşacaklar. Evet, mesele iman ve küfür mücadelesidir. Asırlık planlarla İslam’ı bitirmek, dünyayı kendi menfaatlerine göre yeniden düzenlemektir. O zaman uzun uzun fındıkkabuğunu doldurmayan, işe yaramayan analizler yapıp, kehanetler biçmeye gerek yok. İman etmenin gerektiği duruş, hakikate sahip oluş reçeteyi ortaya koyacaktır! Madem Kur’an ve İslam karşısında bütün zındıklar birleşmiş ve Müslümanları yok etmek için önce araya ihtilafları sokup, sonra parçalıyorlar. Bizde Kur’an ve Sünnete uymayan ihtilafları sınırlarımızdan içeri sokmayıp, farklılıkları da zenginlik olarak görüp, birlikte hareket etmeliyiz… Her problemde buna Kur’an ve Hz. Peygamber (sav) ne diyor diye bakıp, rehber edinirsek bütün sorunların altından kalkabiliriz... Kur’an ve sünnet sadece ahiret hayatımızı tanzim etmiyor ki; en küçük meselemizden en büyük hadiselere kadar geçerli reçeteler ihtiva etmektedir…
Tüm karanlıkların, cehaletin ve küfrün en kuduruk olduğu zamanlarda ve güç ve servet sahibi olanların dışında Arapların çoğunluğu perişan bir halde iken Kur’an’ın imdada yetişmesi ile insanlık nasıl huzur ve felaha kavuştu ve bunu iman ederek elde etti, neticesini tarihler göstermektedir… Bizde yani; bir milyar 700 milyon Müslüman Hz. Kur’an’ı ve Peygamberimiz (sav) esas alır isek, bu bize haydi haydi çok kuvvetli bir reçete olacaktır. 1400 sene önceki zifiri karanlığı ortadan kaldıran Kur’an ve onun uygulamada en büyük söz sahibi Hz. Muhammed Mustafa (sav) esas alındığında nasıl ki güç ve refaha kavuşulmuş ve insanları birbirine samimi kardeş etmiş, uhuvvet geçerli akçe olmuş, şimdi bunu başarmak çok daha kolay olacaktır.
Bizler yaşadığımız hadiseleri çözüm üretmeksizin, oturup konuşmakla ehli küfre zaman kazandırmaktan başka bir şey yapmamış oluruz. İşte Bediüzzaman, birinci ve ikinci dünya harbinde, olup bitenleri, oturup üzerinde uzun uzun konuşmamış. Çözüm üretmiş ve asıl meselenin iman mücadelesinde olduğunda görmüş, ömür sermayesini bu yönde kullanmış; küfür karşısında iman mücadelesi vererek. Hakiki iman daima hadiselerin gerçek yüzünü gösterir ve çare üretmeye de vesile olur. Fındıkkabuğunu doldurmak dileği ile…