Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Nisan 2023

Finans merkezi olmak

İstanbul Finans Merkezi açıldı.

Hayırlı olsun.

Açıldı ama asıl iş şimdi başladı.

Çünkü bina yapıp ona isim vermek, o işin yapılabileceği anlamına gelmiyor.

Son 20 yılda ciddi bir yol kat edilmiş olsa da Türkiye’nin finansal piyasalarda istenilen derinliğe bir türlü ulaşamadığı bir sır değil.

Bunun üç sebebi var.

Biri, reel sektörde rekabetçiliğin tam olarak oturmamış olması ve bu nedenle reel sektör yatırımının finansal yatırımdan daha kârlı olduğu gerçeğiyle tercihlerin öncelikle bu alana doğru kaymasıdır.

Finansal okuryazarlık eksikliği de işte tam da bu aşamada ikinci sebebi oluşturuyor.

Yani reel yatırım yapacak kadar birikimi olmayan; daha açık tabirle iş kuracak kadar parası olmayan vatandaşın birkaç maaşlık küçük birikimini kullanacak kadar finans bilgisinin olmaması bu yatırımcıyı enflasyona karşı en güvenli araç olan altına yönlendiriyor.

Tam da bu nedenle toplamı 300 milyar ABD dolarına denk geldiği düşünülen bir altının evlerde, yastık altında beklediğine inanılıyor.

Bu zamana kadar ekonomide ne zaman dara düşülse “Bu yastık altındaki birikimi nasıl sisteme aktarabiliriz?” sorusu gündeme gelir.

Şu ana kadar bu soruya anlamlı bir cevap verilemedi.

Sebebi de çok basit:

Çünkü enflasyonist sistem insanların refleksini de şekillendiriyor.

Vatandaş her şeyin fiyatının an be an durmaksızın arttığı bir ekonomide sabit değer üreten altını, birikimini koruma aracı olarak görüyor.

Uzun yıllar boyunca devam eden bu durumda AK Parti dönemi ekonomi politikaları sonrasında bir değişiklik olmaya başlamıştı.

Türk Lirasının değerinin korunmasıyla insanlar her dönem aynı oranda altın alabileceğini görmeye başlamış, bu da altını ve doları bir birikim aracı olarak kullanma alışkanlığından uzaklaştırmıştı.

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), tam da bu aşamada birikimi koruyan hatta değerlendiren bir yatırım aracı olarak devreye alındı.

Ciddi de karşılık buldu.

Ama enflasyonist düzen yeniden kükreyince bu ilgi de kaybolmaya başladı.

Başka finansal araçların BES’ten daha fazla gelir getirmesi BES’e olan ilgiyi azaltan en önemli unsur oldu.

Vatandaşlar tekrar ABD dolar ve altına yönelerek birikimlerini korumaya çalıştı.

Ta ki şu son bir yıla kadar...

Türk Lirasının, Rus Rublesi ve Arjantin Pesosu hariç tüm paralar karşısında ciddi oranda değer kaybetmesi gelir adaletsizliğini derinleştiren bir durum ortaya çıkardı.

Zengin daha zengin, fakir ise daha fakir oldu.

Orta gelir grubu ile alt gelir grubu arasındaki makas iyiden iyiye azaldı.

Nitelikli işgücü ülkeden çıkmaya başladı.

İşte tam bu aşama finansal derinliğin önündeki üçüncü engel kendisini göstermeye başladı.

O da artan fakirlik...

Geçinemeyen insanların birikim yapması mümkün olmaz.

Birikim olmazsa finansal piyasaların derinleşmesi de mümkün olmaz.

An itibarıyla İstanbul Finans Merkezi'nin açılışından sonra Türkiye’yi bir finans merkezi yapmanın önündeki en büyük engel işte tam olarak bu olmaktadır.

Zenginler daha da zenginleşerek mal varlıklarını artırıp finansal piyasalardan uzak dururken, yoksul kesimin giderek genişlemesi birikim yapılma ihtimalini iyice ortadan kaldırdı.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile dengelenen ABD dolarının ve buna bağlı olarak altının bir yatırım ve koruma aracı olarak devreden çıkması her şeyi değiştirdi.

Çünkü ABD doları ve altının fiyatı neredeyse sabit kalırken ekonomideki genel fiyatların sürekli artıyor olması bu araçların koruyucu özelliğini bitirdi.

Bunun sebebi de tabii ki Merkez Bankası'nın kuru dengelemek için yaptığı satışlardı.

Bu durumda insanlar da paralarını korumak için Borsa İstanbul’a yönelmeye başladılar ve tam da bu aşamada BİST’e katılım milyonları buldu.

Birikimlerini borsada koruyabileceğine inanan büyük bir kitle büyük bir alım dalgasına neden olarak hisseleri daha da yukarı çekti.

Dolar sabitken artan hisse bedelinin arkasında işte bu milyonlar var.

Tabii enflasyonun dizginlenememesi de şirketlerin değerlerini sürekli artıran başka bir unsur oldu.

Bu zorlukların arasında finans merkezi inşa edildi ve açılışı yapıldı.

Enerji ve altın ithalatı dışında kalan dış ticaretimizde "cari fazla" verilirken bu iki başlıkta ciddi bir yarık olduğu anlaşılıyor.

Cari fazla vermediğiniz sürece Borsa’da yapılan yatırımın uzun vadeli korunması mümkün değil çünkü para piyasası, kur krizi ihtimali arttıkça talebi de ister istemez dövize doğru yönlendirecektir.

Bu durumda yapılması gereken tek şey cari fazla için atılacak adımları sıklaştırmak, enerji başta olmak üzere verimliliği artıracak planları devreye sokmaktan geçiyor.

Piyasa koşulları sabitlendiğinde ve rekabet de oturduğu zaman hem enflasyon dizginlenmiş olacak hem de reel yatırım yerine finans piyasasına yönelim artacak...

Bu aşamada bir taşla iki kuş vuracak finansal araçları devreye almak sürecin pozitif katkısını daha da artırabilir.

Reel sektörün büyüme iştahını doyuracak krediler gerekirken bunu parasal genişleme ile değil tasarrufları artırarak yapmaya teşvik etmek enflasyonist düzeni ciddi anlamda dizginlerken yatırımları da artırır.

Politika faizi süreci rafa kalktığı için insanların yatırımlarını banka yerine başka bir yerde değerlendirebilmesine imkân tanınması gerekiyor.

Bu boşluğu dolduracak sihirli formül de işte burada ortaya çıkıyor:

Bana göre devlet destekli, gelir garantisi sunan yatırım fonları hem ABD doları ve altına giden kaynağı kesebilir ayrıca reel sektörün kredi ihtiyacını karşılayabilir.

İyi bir planlama ve güçlü bir hukuki düzen burada en can alıcı nokta olacak.

Çünkü insanların paralarını yatırdıkları BES ile diğer fonların onlarca kat kazancına karşılık kamuyu desteklemek adına çok daha cılız gelirlere mahkum edilmeyeceklerinin güvencesini istiyor.

Hukuk işte bunu sağlıyor.

Finansal piyasalar akıl ve güven ile çalışır.

Birikimleri bu unsurları göz ardında bırakarak yatırıma çevirmeye çalışırsanız atacağınız adımlarla yastık altını artırmaktan başka bir sonuca çıkmazsınız.

Kısaca finans merkezi için yol çok zorlu...

Ama iyi bir plan her şeyi tersine çevirebilir.

Seçim süreci olumsuz etkilese de adım atmak için en doğru vakit şu andır.

Daha fazla gecikmeden güven verilerek piyasa desteği talep edilmeli ve oluşabilecek olası mağduriyet durumunda hakların iade edileceği güvencesi ile yatırım araçları bir bir devreye alınmalı...

Yarın değil, hemen şimdi...

Bak bakalım o zaman neler olacak işte...