Filozofların prensi: Spinoza
"Anlamak, sevmenin başlangıcıdır."
Rasyonalizm ve aydınlanmanın en radikal filozoflarının
başında Spinoza (24 Kasım 1632-21 Şubat 1677) gelmektedir. 46 yaşında hayata
veda eden Spinoza’yı 345. ölüm yıl dönümünde anıyoruz. Hegel, modern felsefede
ya Spinozacı olacaksın, ya filozof olmayacaksın şeklinde bir durumun ortaya
çıktığını söylemektedir. Bergson da şöyle demektedir: “Filozofsanız iki felsefe
vardır sizin için: Kendinizinki ve Spinoza’nınki.” Felsefe ve teoloji yapmanın
ölçüsünün Spinoza’nın düşünceleri olması şeklinde yeni bir durum ortaya
çıkmıştır. Deleuze, Spinoza’yı “Filozofların Prensi” olarak nitelemektedir.
Eski Ahit’e yönelik radikal eleştirilerinden dolayı Spinoza,
Amsterdam’daki Ortodoks Yahudi cemaatinden aforoz edilmiştir. Görüşleri
yüzünden bıçaklı saldırıya uğramıştır. Kitab-ı Mukaddes’le ilgili görüşlerinden
dolayı Spinoza’nın kitaplarını Katolik Kilisesi, Yasak Kitaplar İndeksi içine
almıştır. Spinoza, Pentatök denilen beş kitabın Musa tarafından getirilen ilahi
kitap olmadığını ve bunların değişik tarihlerde farklı kişiler tarafından
yazıldığını söylemektedir. Spinoza, hakikatin Kitab-ı Mukaddes dahil hiçbir
kitapla sınırlanmayacağını ve hakikatin Yahudiliğin tekelinde olmayacağı
şeklinde radikal bir tez geliştirmiştir. Spinoza, insanları aldatan ve insan
zihnini baskı altına alan ve sınırlayan bütün doğmaları ve inançları
eleştirmiştir. Dönemin Ortodoks Yahudileri, Hristiyan Kalvinistleri ve
Katolikler, özgür düşünceli bir insana tahammül edememişlerdir ve
eleştirilerini susturmak için her yolu denemişlerdir. Yahudi ve Hristiyan din
baronlarının Spinoza’yı sapkın, ateist ve din tanımaz şeklindeki ithamları ve
karalamaları, insanlığın bu büyük filozofunun düşüncelerinin bastırılmasına
yetmemiştir.
Temelsiz inançlar, insan zihnini sınırlayan otoriteler,
hiçbir işe yaramayan güç merkezleri ve köhnemiş kaynaklar, insanların aklını
köreltmekte ve yaşama coşkusunu ortadan kaldırmaktadırlar. Spinoza, akıl ve
felsefenin hayatı coşkuyla, mutlulukla, doyumla ve özgürlükle yaşamanın
kaynakları olduğunu göstermektedir. Spinoza, özgür insanı ölümle değil hayatla
uğraşan kişi olarak değerlendirmektedir: “Özgür insanın en az düşündüğü şey
ölümdür; onun felsefesi ölüm üzerine değil, yaşam üzerine bir tefekkürdür.” Arzu
duygumuzu akılla ve felsefeyle geliştirerek hayatımızı tatladırabilir ve
coşkulu hale getirebiliriz. Spinoza bize aydınlık bir mesaj vermektedir: Akıl
ve felsefe, hayata tat, özgürlük ve mutluluk katar. “Aklın hayatın kaynağı
olduğunu” söyleyen Spinoza, felsefenin “İnsanlara ölüm korkusuyla başa çıkarken
değil, bilakis yaşam korkusunu bertaraf ederken gerekli” olduğunu dile
getirmektedir. Spinoza, insanlığı akletmeye ve yaşamaya cüret etmeye
çağırmaktadır. Spinoza’nın birinci sevgilisi felsefedir. Felsefe ve akıl,
doğmaların, otoritelerin ve hurafelerin tahakkümünden kurtulmadıkça insan
hayatına tat katamazlar. Felsefenin ve aklın, sapkın ve saplantılı temelsiz hurafelerden
özgürleştirilmesi gerekmektedir.
Felsefe ve akıl, özgürlük ister. İnsanın hava ve su gibi
ihtiyaç duyduğu şey, fikir ve ifade özgürlüğüdür. Hurafeleri din haline getiren
Hristiyan ve Yahudi din kurumları, insanlar üzerinde tahakküm kurmak için fikir
ve ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmaktadırlar. Dini şekilciliğe
hapseden dini kurumlar, insanın ruhunu, aklını, maneviyatını tamamen köreltmekte
ve insanı ruhsuz bir bedene dönüştürmektedirler. Spinoza, kişinin ruh sahibi
bir birey olarak yaşaması için akılla, özgürlükle, felsefeyle ve hikmet
sevgisiyle donanmamız gerektiğini söylemektedir.
Spinoza, aklımızı ve zihnimizi dışarıya değil, içe yani
kendimize yöneltmemiz gerektiğini söylemektedir. Kendini akılla ve bilgiyle
değiştiren insanlar, dünyanın da gerçek anlamda değişiminin motoru olacaklardır.
Kendini tanımak isteyen insanların gerçek anlamda ruhsal ve zihinsel nitelikte
bir değişimi ve gelişimi gerçekleştirebileceklerine Spinoza vurgu yapar. Gerçek
devrim, insanın kendinde gerçekleştirdiği iç devrimdir ve değişimdir.
Spinoza, mezhep çatışmalarının, doğmatik karanlığın ve kurumsal
dinsel baskıcılığın hakim olduğu 17. yüzyılda yaşadı. Çok ağır, boğucu, baskıcı
ve tüketici şartlar altında yaşamasına rağmen Spinoza, Etik ve Teolojik-Politik
İnceleme isimli çok önemli iki eseri yazdı. Spinoza, aklı kullanarak yaşamaya
cüret ederek ortaya koyduğu radikal fikirlerle gerçek, kapsamlı, derinlikli ve
sahici bir aydınlanmanın önünü açtı. 46 yıllık kısa süren hayatıyla Spinoza,
verimli hayat pratiğiyle insanın en zor şartlar altında dahi üretmeyi,
akletmeyi ve gelişmeyi başarabileceğinin modeli olarak insanlığa aydınlanmanın
kaynağı olarak ilham vermeye devam etmektedir.