Filistinliler toprak sattı mı?
Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, son zamanlarda sıkça
yapılan bir tartışmayı ve önyargıyı alevlendirdi; Filistinliler 1948’de
topraklarını Yahudilere sattı mı? Bu iddia ne kadar doğru? Tarihçiler ne
söylüyor? O dönemde neler yaşandı?
Neredeyse, 80 yıldır süregelen ve binlerce insanın ölümüne
sebep olan Filistin-İsrail meselesi, çok katmanlı zor bir konu. Son saldırı ve
akabinde başlayan savaş, yıllardır klişeler üzerinden yapılan bir tartışmayı da
yeniden gündeme getirdi. İsrail kurulurken Filistinliler topraklarını sattı mı?
Filistinli Araplar yurtlarını nasıl kaybetti? Bazı
kesimlerin öne sürdüğü gibi evlerini ve topraklarını Yahudilere sattılar mı?
Hangi Filistinliler bunu yaptı?
Bazı ülkelerde giderek yayılan bir inanışa göre,
Filistinliler 1948’den önce topraklarını Siyonistlere sattı ve ülkeyi gönüllü
olarak terk etti.
Bu inanış, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve
siyonizmin inşasına hizmet edenler tarafından, bazı Arapların ve Müslümanların
Filistin davasını neden terk ettiklerini haklı göstermek için yayılıyor.
İsrail’in resmî söylemi de benzer bir hikâyeyi tekrarlıyor:
Filistinlilerin, Arap liderler tarafından yapılan çağrı üzerine topraklarını
gönüllü olarak terk ettikleri hikâyesi. Ancak bu konu ile ilgili tarihsel
kanıtlar asla böyle değil…
Filistinliler topraklarını gönüllü olarak terk etmedi,
Siyonist güçler tarafından topraklarından sürüldüler. Sürülmenin dışında, geniş çaplı katliamlar ve soykırımlar devam
etti.
Ülkenin asıl Arap sakinlerinin sistematik olarak etnik
temizlikten geçirildiğini yıllarca gördük.
1947-1949 yılları arasında yüzlerce Filistin şehri, kasabası
ve köyünün durumu, bölge sakinleri Siyonist güçler tarafından saldırıya
uğradıktan sonra bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Filistin halkı, Siyonist
rejime karşı güçlü değildi. Kurumları zayıftı ve yerel liderler çok az nüfuza
sahipti. Filistinli paramiliter örgütler de Siyonist muadillerine kıyasla
güçsüzdüler. Başta büyük şehirler düştükten sonra kırsal kesimdeki
Filistinlilerin kendilerini koruyacak güçlü liderleri olmadığı için eziyet ve
baskılardan kurtulmak için ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar.
Filistinlilerin en büyük göç dalgası 1948 arasında
gerçekleşti. Bunun nedeni büyük ölçüde, Siyonist paramiliter bir örgüt olan
Haganah’ın 1947 paylaşım planında Birleşmiş Milletler tarafından Yahudi
devletine tahsis edilen tüm toprakların kontrolünü ele geçirme projesi olan
Dalet Planı’ydı. Dalet Planı ve sonrasındaki gelişmelerin, stratejik köy ve
bölgelerdeki nüfusu zorla yerinden etmeye yönelik bir Siyonist politikanın ilk
stratejik planıydı. Bu planın profesyonel uygulayıcısı Haganah: (İbranice anlamı
"Savunma"), Birleşik Krallık Filistin Mandası'ndaki Yahudi
yerleşimlerini korumak amacıyla kurdurduğu
siyonist paramiliter örgüttür.
Filistin'e yerleşen Yahudiler tarafından kurulan ve geçmişi
100 yıldan eski olan Haganah Terör Örgütü, 1948 yılında İsrail'in kurulmasından
sonra IDF (Israel Defence Forces)'e dönüşmüş ve İsrail ordusunun temelini
oluşturmuştur.
Her ne kadar İngiliz yönetimi Haganah'ı resmi olarak
tanımadıysa da kendilerinin kurduğu Yahudi Yerleşim Polisleri, Yahudi Yedek
Güçleri ve Özel Gece Mangası gruplarına İngiliz Albay Orde Wingate önderliğinde
askeri eğitim verildi.
1929 Filistin Ayaklanması'yla kendini geliştirme ihtiyacı
duyan Haganah'a Yahudi yerleşim birimlerinden gençler ve büyük şehirlerden
binlerce üye katıldı. Yurtdışından silah tedarik eden Haganah, kendi el
bombalarını ve basit askeri ekipmanlar üretmeye başladı.
1936'da 40 bini rezerve (yedek) olmak üzere asker sayısını
50 bine çıkaran Haganah, 1936-1939 Filistin Arap Ayaklanması'nda İngiliz
askerlerine yardım etti.
Yahudiler buranın kadim toprakları olduğunu savunurken,
Filistinliler buna karşı çıkıyordu.
1920'ler ve 40'lar arasında, birçoğu Avrupa'daki zulümden
kaçan ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki soykırımdan sonra bir vatan arayan
Yahudilerin sayısı arttı.
Yahudiler ve Araplar arasındaki şiddetin yanı sıra İngiliz
yönetimine karşı da şiddet arttı.
1947'de Birleşmiş Milletler (BM), Filistin'in ayrı Yahudi ve
Arap devletlerine bölünmesini ve Kudüs'ün BM gözetiminde özel statülü ayrı bir
şehir olmasını oyladı.
Bu plan Yahudi liderler tarafından kabul edildi, ancak
Araplar reddettiğinden hiçbir zaman uygulanmadı.
Sorunu çözemeyen İngiliz yönetimi 1948'de ülkeyi terk etti.
Yahudi liderler İsrail devletinin kurulduğunu ilan etti. Karar, son İngiliz
birliklerinin bölgeyi terk ettiği 15 Mayıs'ta yürürlüğe girdi.
Birçok Filistinli buna karşı çıktı ve savaş başladı.
Yüz binlerce Filistinli topraklarını terk etmek zorunda
kaldı ya da evlerinden zorla çıkarıldı.
Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" yani
"Felaket" günü olarak anmaya başladı.
Savaşa komşu Arap ülkeleri de dahil oldu ve askeri
birlikleri bazı bölgeleri işgal etti.
Çatışmalar ertesi yıl ateşkesle sona erdiğinde İsrail
bölgenin çoğunu kontrol ediyordu.
İsrail'in kurulması, Avrupa'dan ve Yahudilerin yaşadığı Arap
ülkelerinden bu topraklara büyük bir Yahudi göçüne yol açtı. Yahudiler için
kutsal beldede yaşamanın bedeli Filistinlileri zorunlu göçe zorlamaktı. Bu
zorunlu göç İsrail’in Filistinlilere yönelik kanlı şiddet eylemlerini yüz yılı
aşkın bir süredir kesintisiz şekilde devam ettiriyor. İsrail şiddeti kadın,
çocuk, bebek, sivil, mabet, ev, hastane, okul ayrımı tanımıyor. Bütün bu
yaşananlarla ilgili çok sayıda BM kararı olmasına rağmen İsrail bu kararları da
dikkate almıyor.
Son yüzyılda dünya siyaseti küresel ve bölgesel ölçekte
büyük değişimler geçirdi, büyük savaşlar yaşandı, rejimler, ülke sınırları
değişti, teknoloji gelişti, uzay çağı başladı fakat Filistinlilere yönelik
İsrail şiddeti değişmedi.
Filistin İsrail
meselesi yazmaya artık köşe yazıları yeterli olmuyor. Mesele o kadar derin ve
dertli bir durum ki, yazmaya nereden başlasak da hep eksik kalıyor.