Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Kasım 2023

​Filistinliler toprak sattı mı?

Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, son zamanlarda sıkça yapılan bir tartışmayı ve önyargıyı alevlendirdi; Filistinliler 1948’de topraklarını Yahudilere sattı mı? Bu iddia ne kadar doğru? Tarihçiler ne söylüyor? O dönemde neler yaşandı?

Neredeyse, 80 yıldır süregelen ve binlerce insanın ölümüne sebep olan Filistin-İsrail meselesi, çok katmanlı zor bir konu. Son saldırı ve akabinde başlayan savaş, yıllardır klişeler üzerinden yapılan bir tartışmayı da yeniden gündeme getirdi. İsrail kurulurken Filistinliler topraklarını sattı mı?

Filistinli Araplar yurtlarını nasıl kaybetti? Bazı kesimlerin öne sürdüğü gibi evlerini ve topraklarını Yahudilere sattılar mı? Hangi Filistinliler bunu yaptı?

Bazı ülkelerde giderek yayılan bir inanışa göre, Filistinliler 1948’den önce topraklarını Siyonistlere sattı ve ülkeyi gönüllü olarak terk etti.

Bu inanış, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve siyonizmin inşasına hizmet edenler tarafından, bazı Arapların ve Müslümanların Filistin davasını neden terk ettiklerini haklı göstermek için yayılıyor.

İsrail’in resmî söylemi de benzer bir hikâyeyi tekrarlıyor: Filistinlilerin, Arap liderler tarafından yapılan çağrı üzerine topraklarını gönüllü olarak terk ettikleri hikâyesi. Ancak bu konu ile ilgili tarihsel kanıtlar asla böyle değil…

Filistinliler topraklarını gönüllü olarak terk etmedi, Siyonist güçler tarafından topraklarından sürüldüler. Sürülmenin dışında, geniş çaplı katliamlar ve soykırımlar devam etti.

Ülkenin asıl Arap sakinlerinin sistematik olarak etnik temizlikten geçirildiğini yıllarca gördük.

1947-1949 yılları arasında yüzlerce Filistin şehri, kasabası ve köyünün durumu, bölge sakinleri Siyonist güçler tarafından saldırıya uğradıktan sonra bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Filistin halkı, Siyonist rejime karşı güçlü değildi. Kurumları zayıftı ve yerel liderler çok az nüfuza sahipti. Filistinli paramiliter örgütler de Siyonist muadillerine kıyasla güçsüzdüler. Başta büyük şehirler düştükten sonra kırsal kesimdeki Filistinlilerin kendilerini koruyacak güçlü liderleri olmadığı için eziyet ve baskılardan kurtulmak için ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar.

Filistinlilerin en büyük göç dalgası 1948 arasında gerçekleşti. Bunun nedeni büyük ölçüde, Siyonist paramiliter bir örgüt olan Haganah’ın 1947 paylaşım planında Birleşmiş Milletler tarafından Yahudi devletine tahsis edilen tüm toprakların kontrolünü ele geçirme projesi olan Dalet Planı’ydı. Dalet Planı ve sonrasındaki gelişmelerin, stratejik köy ve bölgelerdeki nüfusu zorla yerinden etmeye yönelik bir Siyonist politikanın ilk stratejik planıydı. Bu planın profesyonel uygulayıcısı Haganah: (İbranice anlamı "Savunma"), Birleşik Krallık Filistin Mandası'ndaki Yahudi yerleşimlerini korumak amacıyla kurdurduğu siyonist paramiliter örgüttür.

Filistin'e yerleşen Yahudiler tarafından kurulan ve geçmişi 100 yıldan eski olan Haganah Terör Örgütü, 1948 yılında İsrail'in kurulmasından sonra IDF (Israel Defence Forces)'e dönüşmüş ve İsrail ordusunun temelini oluşturmuştur.

Her ne kadar İngiliz yönetimi Haganah'ı resmi olarak tanımadıysa da kendilerinin kurduğu Yahudi Yerleşim Polisleri, Yahudi Yedek Güçleri ve Özel Gece Mangası gruplarına İngiliz Albay Orde Wingate önderliğinde askeri eğitim verildi.

1929 Filistin Ayaklanması'yla kendini geliştirme ihtiyacı duyan Haganah'a Yahudi yerleşim birimlerinden gençler ve büyük şehirlerden binlerce üye katıldı. Yurtdışından silah tedarik eden Haganah, kendi el bombalarını ve basit askeri ekipmanlar üretmeye başladı.

1936'da 40 bini rezerve (yedek) olmak üzere asker sayısını 50 bine çıkaran Haganah, 1936-1939 Filistin Arap Ayaklanması'nda İngiliz askerlerine yardım etti.

Yahudiler buranın kadim toprakları olduğunu savunurken, Filistinliler buna karşı çıkıyordu.

1920'ler ve 40'lar arasında, birçoğu Avrupa'daki zulümden kaçan ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki soykırımdan sonra bir vatan arayan Yahudilerin sayısı arttı.

Yahudiler ve Araplar arasındaki şiddetin yanı sıra İngiliz yönetimine karşı da şiddet arttı.

1947'de Birleşmiş Milletler (BM), Filistin'in ayrı Yahudi ve Arap devletlerine bölünmesini ve Kudüs'ün BM gözetiminde özel statülü ayrı bir şehir olmasını oyladı.

Bu plan Yahudi liderler tarafından kabul edildi, ancak Araplar reddettiğinden hiçbir zaman uygulanmadı.

Sorunu çözemeyen İngiliz yönetimi 1948'de ülkeyi terk etti. Yahudi liderler İsrail devletinin kurulduğunu ilan etti. Karar, son İngiliz birliklerinin bölgeyi terk ettiği 15 Mayıs'ta yürürlüğe girdi.

Birçok Filistinli buna karşı çıktı ve savaş başladı.

Yüz binlerce Filistinli topraklarını terk etmek zorunda kaldı ya da evlerinden zorla çıkarıldı.

Filistinliler, 15 Mayıs'ı "El Nakba" yani "Felaket" günü olarak anmaya başladı.

Savaşa komşu Arap ülkeleri de dahil oldu ve askeri birlikleri bazı bölgeleri işgal etti.

Çatışmalar ertesi yıl ateşkesle sona erdiğinde İsrail bölgenin çoğunu kontrol ediyordu.

İsrail'in kurulması, Avrupa'dan ve Yahudilerin yaşadığı Arap ülkelerinden bu topraklara büyük bir Yahudi göçüne yol açtı. Yahudiler için kutsal beldede yaşamanın bedeli Filistinlileri zorunlu göçe zorlamaktı. Bu zorunlu göç İsrail’in Filistinlilere yönelik kanlı şiddet eylemlerini yüz yılı aşkın bir süredir kesintisiz şekilde devam ettiriyor. İsrail şiddeti kadın, çocuk, bebek, sivil, mabet, ev, hastane, okul ayrımı tanımıyor. Bütün bu yaşananlarla ilgili çok sayıda BM kararı olmasına rağmen İsrail bu kararları da dikkate almıyor.

Son yüzyılda dünya siyaseti küresel ve bölgesel ölçekte büyük değişimler geçirdi, büyük savaşlar yaşandı, rejimler, ülke sınırları değişti, teknoloji gelişti, uzay çağı başladı fakat Filistinlilere yönelik İsrail şiddeti değişmedi.

Filistin İsrail meselesi yazmaya artık köşe yazıları yeterli olmuyor. Mesele o kadar derin ve dertli bir durum ki, yazmaya nereden başlasak da hep eksik kalıyor.