Filistin'den özür dileniyorum
Nuri Pakdil’in “Kalbimin yarısı Mekke’dir, yarısı
Medine’dir, üzerinde ince bir tül Kudüs vardır” ; Mehmet Akif İnan’ın “Mescid-i
Aksa’yı gördüm düşümde / Götür Müslümana selam diyordu/ Dayanamıyorum bu
ayrılığa / Kucaklasın beni İslâm diyordu”; Sezai Karakoç’un ‘Gökyüzünde
kurulmuş, yeryüzüne konulmuş şehir’ diye ifade ettiği Kudüs’ün Mekke ve
Medine gibi kutlu bir belde olduğunu hatırlatarak giriş yaparken
Filistinlilerden özür dileniyorum.
Bu satırlar okunduğunda İsrail işgalcilerinin
Mescid-i Aksa ve Gazze’de yaptığı
insanlık dışı olayları televizyon haberlerinde kahrolarak seyrediyoruz.
İslâm’ın kutsal mekânlar olarak kabul ettiği Mekke, Medine ve Kudüs
şehirlerinin kutsallıklarının kendiliğinden bir kutsallık değil ‘el-Kuddüs’(Hayata aktif ve aktüel
müdahale eden) olan Allah’ın kelâmının inişi dolayısıyla ‘verilen’ bir kutsallık olduğunun altını çiziyorum.
14 Temmuz 2017 tarihinde Kudüs’te yaşanan bir olayı gerekçe
göstererek Mescid-i Aksa’yı üç gün
süreyle ibadete kapatıp ardından Müslümanların Mescid-i Aksa’nın kapı
girişlerine, metal detektörler konulması dahil, yeni kısıtlamalar getirmeye
çalışıldığı günlerde direnen Filistinli Müslümanlarla birlikte olmuştuk.
Terörist devlete karşı seccadesine koyduğu alnıyla savaşmak bir halkın dramı
olduğu kadar bizim içinde yaman bir imtihandır. Ellerinde ve bellerinde ağır
silahlarla donanmış, namaz kılanların arasında dolaşan işgalci İsrail polisi ve
askerinin çocuk-yaşlı; kadın-erkek demeden kardeşlerimize alçakça
saldırmalarına şahit olunca her adımında atalarımızı rahmetle andığımız Kudüs topraklarına
basar basmaz buraya ait olduğumu iliklerime kadar hissetmiştim.
İsrail’in 1967’den bu yana işgal
altında tuttuğu, adalet yurdu, inananlar şehri, barış şehri, doğruluk şehri,
Allah’ın şehri, orduların rabbinin şehri, mukaddes şehir gibi isimlerle anılan,
medeniyetlerden kendisinde parça taşıyan Mescid-i Aksa’nın avlusuna Filistinli
kardeşlerimizden destur alarak bir akşam namazında izinle girebilmiş, avlusunda
yatsı namazlarımızı eda etmiştik.
Mescid-i Aksa’da
Müslümanların ayak bastığı nefes aldığı her yer Yahudiler tarafından dünyada
görülmemiş adı konulmamış korkutucu bir zulmü yaşıyor. Mabetleri
bombalanan, secdede şehit edilen, bir gece yarısı evleri üzerine yıkılan,
çocuklarının yanında hakarete uğrayan anneler, annelerinin gözleri önünde
kurşuna dizilen çocuklar, duvar duvar boğulan hapishaneye çevrilen hayatları
görünce neye üzüleceğinizi bilemiyor, işgalcilerin kinlerini gözlerinde
görüyorsunuz.
Yeryüzünde yaşayan bütün insanlığa
kalbini açacak kadar kutsiyete sahip bu şehirle ilgili keyifli bir yazı kaleme
alamadığımı itiraf ediyorum. O gün ve olaylar esnasında Filistinli
kardeşlerimin mü’min ve mütevekkil tavırlarını görünce güçlü olduğumuzu
anlamıştım. Bizim yapmamız gerekenleri onlar canları pahasına yerine getirmekte
tereddüt etmiyorlardı.
Meciduddin el Hanbeli’nin “Buranın en güzel yanı bir insanın herhangi
bir yerinde oturduğunda orayı en güzel ve en huzurlu yer olarak görmesidir. Bu
nedenledir ki; Allah, bu mekâna cemaliyle, Mekke’ye ise celaliyle bakmıştır”
sözlerini paylaşmak isterim.
Peygamber efendimizin (s.a.v)
ifadesi ile buraya ibadet için yolculuk yapılır. “İbadet için şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescidim
(Mescid-i Nebi) ve Mescid-i Aksa.”
O sene turist gibi geldiğimiz topraklarda Türkiye’ye karşı duyulan olağanüstü muhabbet ve güvenin karşısında eridiğimiz söyleyebilirim. Müslüman olarak sorumlu olduğumuz Mescid-i Aksa’nın yükünü Filistinli mazlumların omuzuna yüklemeye hakkımız olmadığına inanıyorum. Ve yazar Ömer Lekesiz’in “ Filistin’de şehit olmak istiyorum” arzusunu samimi ifadeler olarak kabul ederek onunla omuz omuza olacağımız günlerin yakın olmasını düşünüp dua ediyorum.
Yahudileştirme projesine direnen yiğitlerle birlikte kutlu mabede saldıracak kadar gözü dönmüş kural tanımaz terörist devlete karşı yüreğimizdeki imanla cihadımızın güzelliklerle sonuçlanacağından şüphemiz yoktur ve’s-selam.