Filistin'den batılı değerlere bakarken
Geçen yüzyıldan bugüne kadarki süreç
bile gözden geçirildiğinde, dünya ciddi anlamda çatışma ve savaşlara sahne
olmuştur. Başta iki büyük dünya savaşı olmak üzere meydana gelen büyük ölçekli
savaşların yanında bölgesel çatışmalar da eksik olmamıştır. Auschwitz olayını
da bu minvalde bir insanlık dramı olarak unutmamak gerekir.
Batı modernitesi gerçekten çok
boyutlu siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel değişimler, dinamikler ve sorunlar
içerisinden geçerek bir forma ulaşmıştır. Bu minvalde sorunları aşmak üzere
değersel kavramlar ve farklı metinleri önermiştir. Aslında bu değer ve metinler
yaşanan travma ve dramları aşmak üzere devreye girmişlerdir. Üstelik kendisini
evrensel ilan eden Batı modernitesi, bu metinlerin evrensel geçerliliği
konusunda bugün bile ısrarlıdır.
“Bugün bile” ifadesini kullanmamızın
sebebi ise, postmodern bir çağda “evrensellik” fikrinin ciddi eleştiriye
uğraması sebebiyledir. Fakat yine de Batı “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi”
üzerinden farklı ülkelerdeki insan ihlallerini karara bağlayan hükümler
vermektedir. Geçmişten bu yana özellikle Batı dışı toplumları daha alt liglerde
değerlendiren Batı’nın bugün Filistin meselesinde hangi değerlere ve metne
dayanarak tavır aldığını sormak gerekir.
Bir kere Filistin’in gündelik
hayatın gerektirdiği temel ihtiyaçları, İsrail’in kontrolü altındadır.
Dolayısıyla Filistin’in zaten her bakımdan abluka altında olduğu bilinmektedir.
Gıda ve özellikle suya erişim meselesi ciddi sorunlu görünmektedir. Yanı sıra
elektirikten ilaca kadar bir dizi ihtiyaç ise insanların yaşam hakkını elinden
alacak düzeyde mahrumiyetin konusu olmaktadır.
Filistin’de en temel insan hakları
konusunda derin ihlaller vardır. Filistinliler yaşam hakkından başlayarak en
temel haklarını elde edebilmiş değillerdir. Üstelik bu durum senelerdir bu
şekilde devam etmektedir. Tüm bunlar karşısında özelde Ortadoğu ve Müslüman
ülkelerin insan hakları karnesini sunan Batı’nın ve İsrail’in karnesi ne
olacak?
Sorunu halletmek yerine İsrail’e
yardım etmek üzere gemi gönderen Amerika, yine açıklamalarıyla itidale davet
etmek gibi nötr bir dilden bile uzak Avrupa, acaba kendi değerlerini nerede
konumlandırmaktadır? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi adaletin tesisi için bu
konuda bir yargıda bulunmalıdır.
Fakat daha da önemlisi epey zamandır
zaten insan hakları konusunda teoriyle mesafesi çoğalmış uygulamalar silsilesi
var. Aslında Batı zaman ilerledikçe kendi değerleriyle yeniden sınanmaktadır.
Açıkçası bugün gelinen noktada, bu değer ve insan hakları metinlerinin
Batılıların tavrı sebebiyle epey prestij kaybettiği görülmektedir. Elbette
yaşam hakkından özgürlüklere kadar temeller önemlidir; fakat bunların yeniden
tutarlı bir şekilde savunulmaya ihtiyacı bulunmaktadır ve aslında yeni değerler
zemini de ihtiyaç olarak kendisini hissettirmektedir.
Avrupa özellikle içinde barındırdığı
göçmenlere yaklaşım şekli ve politikaları sebebiyle ne kadar euro-centric bir bakış açısına sahip
olduğunu bir kere daha doğrulamıştır. Özellikle çoğulculuk meselesi Batı’yı
sorgulamada en önemli başlıklardan birisi olmuştur. Nitekim ilk fırsatta aşırı
güvenlik politikalarına geri dönen Avrupa’nın yeniden her bakımda sorgulanması
bir zarurettir.
Dünya bugün çok farklı çatışma
alanları ile kendisini göstermektedir. Doğu Türkistan’dan Suriye’ye,
Rusya-Ukrayna savaşından Filistin meselesine kadar bu çatışmalara “değer” ve
“hak” ekseninde yaklaşımlara dünyanın oldukça uzak olduğu görülmektedir.
Hümanizmin doruklarına ulaşılacağı ve medeniyet vurgularla öne çıkan modernlik
ise gerginlik ve ontolojik güvensizlik gibi negatif çıktılarla karşımızdadır.