Filistin kalesi düşmeyecektir
Özellikle 15 Temmuz sonrası olmak
üzere, son yıllarda “ümmetin son kalesi”
tabirini çok duymaktayız. Ki bendeniz de aynı ifadeyi Türkiye ve Anadolu için
çok kullandım ve kullanmaya da devam edeceğim. Malumunuz “Ümmetin Son Kalesi
AİLE” ismiyle bir de kitap yazmak nasip oldu. Ancak resme büyük baktığımız zaman, asıl
ümmetin kalesinin Filistin olduğunu söylemek mümkündür. Bu kale sadece ümmet
için değil, tüm insanlık için de büyük bir tehlike olan melun Siyonizm’in
önünde dimdik durmaktadır.
Tabi bu vb. tespitler yeni bir
tartışmaya kapı aralamak için değil, aksine ümmetin daha öncelikli olan
değerlerine dikkat çekmek içindir. Bu açıdan baktığımız da; Mekke ve Medine
ümmet için tartışılmaz kalelerdir. Bu iki kaleden sonra da Kudüs, Mescidi Aksa
ve Filistin gelir. Nitekim Resulullah (sav) şöyle buyurur: “(İbâdet kastıyla) sadece şu
üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i
Aksâ..." (Buhârî, Mescidu Mekke 1, 6; Savm 67; Sayd 26;
Müslim, Hac 415, 511, 512; Ebû Davud, Menâsik 94;Tirmizî, Salat 126; Nasaî,
Mesâcid 10;)
Evet, nice zamandır ki, ümmetin
değerlerini koruma ve zulme direniş konusunda en gür ve izzetli ses Türkiye’den
çıkmaktadır. Bunu görmezden gelemeyiz. Zaten başta Filistin sevdalısı Yusuf el
Karadavi olmak üzere, Hamas liderleri ve insaflı tüm Filistinliler de bunu hep
gündeme getirmektedirler. Burası tartışılmaz. Tabi ülkemizde kurulu bulunan
hemen her STK, bir şekilde Filistin davası, Kudüs ve Mescidi Aksa ile
alakalıdır. Bir de sadece Filistin davası ve Mescidi Aksa’yı savunmak için
kurulan vakıf ve dernekleri de unutmamalıyız. Ne derler: “Yiğidi öldür, hakkını
inkâr etme…”
Ancak Osmanlının dağılmasından
sonra, ümmetin Filistin coğrafyası bir başka değerlendi. Çünkü ümmetin bağrına
çöreklenen Siyonizm, karargâhını Filistin toprakları üzerine kurdu. Ve o gün bu
gündür, Filistin Siyonizm’e ve dolayısıyla küresel zalimlere karşı bambaşka bir
direniş örneği sergilemektedir. “Aksa
Tufanı” da bu direnişin âdete tacı oldu.
Hatırlayınız, Türkiye’de küresel
zalimlerin taşeronu ve vekâlet ordusu olan PKK ve FETÖ ittifakı saldırılarının
daha onuncu yıllarındayken, bizde bir takım aklı evveller, “verelim kurtulalım” diye tempo tutmuşlardı. Eğer ümmet ruhu ve
vatan sevdası taşıyanların itirazları olmasaydı, belki ümmetin bütününden,
şimdiye kadar kim bilir kaç parça daha bölünmüş olacaktı. Ama elhamdulillah ki
başaramadılar.
Nitekim
küresel zalimlerin valileri konumundaki Körfez emirleri, onların dümen suyunda
olan kimi aydın ve yazar müsveddeleri de uzun yıllardır Kudüs, Mescidi Aksa ve
Filistin için aynı nakaratı tekrarlamaktadırlar. “Verelim kurtulalım”… Bu yalaka tipler zannediyorlar ki, haçlı
Siyonist ittifakına Filistin topraklarını peşkeş çektikleri zaman kendi
saltanat ve koltuklarını kurtarmış olacaklar. Ama zavallılar bilmiyorlar ki,
Filistin’i verdikleri zaman, asıl ümmetin tüm coğrafyasıyla beraber kendi
koltuk ve saltanatları o zaman alabora olacaktır.
Esasen
bu kural, ümmetin her toprak parçası için de geçerlidir. Zira düşman ümmetin
coğrafyasından her bir parça kopardığı zaman, iştahı kabarıp ümmete karşı
cür’eti katlanacaktır. Dolayısıyla bu manada ümmetin her bir parçası, düşmana
karşı bir sur, bir kale, bir kalkandır. Ümmetin yiğit evlatları, bu değerleri
korumak için gerekeni yapmaya devam etmelidirler.
İşte bu
açıdan baktığımız zaman Filistin’de bir asırdır yazılan direniş ve diriliş
destanları göz ardı edilemez. Düşman, ümmetin topraklarını işgal etmek için
karargâhını Filistin toprakları üzerine kurduğu için de, şu an için asıl
ümmetin son kalesini Filistin, diğer gölgeleri de şube ve karakollar olarak
değerlendirmek mümkündür. Tabi ki ıstılahlar tartışılmaz. Asıl olan ümmetin
evlatlarına direniş ruhu, ümmet bilinci, kardeşlik muhabbeti ve birlik
beraberlik şuurunu aşılamaktır.
“Demir Kubbe” Mossad” ve yenilmez
diye lanse edilen İsrail ordusu çöp olduktan sonra, daha da yakînen inanalım
ki; Siyonistler kaybedecekler, Yahudiler kaybedecekler, haçlılar kaybedecekler,
onların işbirlikçisi olan münafıklar kaybedecekler. Bu gaddar ve zalimlerle “asrın
barış planı” adı altında destek ve cesaret veren zavallılar, emir ve sultanlar,
kaybedecekler. Ilımlı İslam! Projesiyle CİHADI TERÖR MÜCAHİDİ TERÖRİST gösterme
bedbahtlığına kalkışan FETÖ ihanet şebekesi kaybettiği gibi, tüm hainler de kaybedecekler.
İslam’ı, Hilafeti, İslam devletini, ümmeti kapkara göstermeye çalışan küresel
zalimlerin taşeron ve vekâlet orduları olan DEAŞ IŞİD ve benzeri ihanet
şebekeleri de kaybedecekler…
İslam
kazanacaktır. Hakkın taraftarları kazanacaklardır. Filistin kazanacaktır.
Filistin’in fedakâr ve cefakâr yiğitleri er veya geç kazanacaklardır. Ve
kazanıyorlar da, en kestirme yoldan uçarak cennete gidiyorlar, kazanıyorlar.
Gazi oluyorlar kazanıyorlar. Evleri, arazileri, asırlık zeytin bahçeleri
buldozerlerle dümdüz yapılıp gasp edilirken bile, direnişte asla gevşeklik
göstermeyerek kazanıyorlar.
Ümmetin
kalesi Filistin mi, Anadolu mu veya Mekke mi, Medine mi? Tartışmaları bir yana,
biz bir bütün olarak ümmetin coğrafyası için ne yapıyoruz. Düşman, ümmet
coğrafyasının işgali için adım adım planlarını uygularken sahi biz ne
yapıyoruz? Aksa tufanı ve sonrasında azan melun kavmin kini ve Özellikle gasıp
Siyonistlerin, son kaç yıldır hem de Ramazan’ın son on gününde yaptığı baskın
ve zulümlere karşı direniş destanları yazarken, biz taşradaki Müslümanların çok
daha duyarlı olması gerekmektedir. Aksi halde yarın geç olabilir.