Filistin Direnişini Kınıyorum!
Evet yanlış okumadınız, Filistin direnişini yani intifadayı kınıyorum.
Dünyanın en gelişmiş savaş teknolojilerini, en öldürücü
bombalarını, en zehirli kimyasallarını üreten, Batı uygarlığının Doğulu
temsilcisi, modern ve gayet insancıl İsrail’e karşı direnen tüm Filistinlileri
kınıyorum. O kadar milyon dolarlar harcanarak yapılan bu silahlara karşı
göğüslerini açıp “gel beni de öldür” demedikleri için.
İşte ölüm fırsatı ayağınıza kadar gelmiş. Ölme özgürlüğünüzü
kullanıp ölsenenize kardeşim! Adamlar zaten topluca öldürüyorlar işte, geride
ağlayacak kimsenizi de bırakmıyorlar, hep birlikte güzelce ölüyorsunuz. Bu
direnme de neyin nesi?
Çok ayıp değil mi gençlerin eline sapanlar vererek İsrail
tanklarını ve askeri araçlarını taşlatmak. Bir tank, bir jeep kaç para hiç,
düşündünüz mü? Camı kırılır, boyası çizilir, kaportası ezilir, darbe alır.
Sonra satarken uğraş dur, vuruğu, kırığı yok, değişeni yok, belden aşağı üç
parça boya diye bahane bulmak kolay mı? Çok ayıp çok! Filistinli gençler sizi
de çoook çook kınıyorum.
Kendilerine vaad edilen topraklara yerleşmek için canla başla
mücadele eden, bu uğurda şeytanın bile aklına gelmeyecek metotlar üreten
çalışkan, zeki, azimli İsrail ve Siyonizm’e karşı direnerek muharref Tevrat’ın
muharref ayetlerine karşı gelen işgüzar Filistinlileri kınıyorum.
Tüm medeni Batı, dünyanın en sorunsuz çalışan ölüm makinası
İsrail’in ardında, onlar da Hamas’ı kınarken ben niye geri durayım, ben de
kınıyorum.
Sadece onları mı?
Filistin’i ilk defa fetheden Hz. Ömer’i, sonra tekrar
fetheden Selahattin Eyyubi’yi de kınıyorum. Hele Osmanlıyı ve Sultan
Abdülhamid’i de çok fena kınıyorum. Yani olacak iş mi, sen tut koca Filistin’i kendi
üzerine tapulattır.
Eee ne oldu? 730 yıl sonra General Allenby 9 Aralık 1917'de
Kudüs'e girdi ve böylece yeniden Hıristiyanların eline geçti. O da gitti Selahaddin
Eyyubi’nin mezarına, bir ayağını sandukasının üzerine koyup “Kalk Selahaddin!
Biz yine geldik!” dedi mi demedi mi? Adamların yine geleceğini anlamayan ve
direnen o zamanki Osmanlı ordusunu da kınıyorum. İngilizler gibi asaletli bir
milleti bu kadar zahmete sokmaya ne gerek vardı canım. Çooook ayıp bir kere.
Yüz senedir Kudüs üzerine ağıtlar yakan herkesi de kınıyorum.
“Gökte
yapılıp, yeryüzüne indirilen şehir” diyen Sezai Karakoç’u,
“Adam baba olunca / İçinde bir Kudüs canlanır” diyen Nuri
Pakdil’i,
“Filistin bir sınav kâğıdı /Her mü'min kulun önünde” diyen
Cahit Zarifoğlu’nu,
“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde/Götür Müslümana selam
diyordu” diyen Mehmet Akif İnan’ı,
“Velhasıl ben Kudüs/ her gün Kartaca/ her gün Endülüs” diyen Arif
Ay’ı,
“Silahlar sussun artık semâlarında ey Kudüs/ Şairler her
dilden şiirler okusun” diyen Ali Akbaş’ı,
“Bu zillet bize yeter! /Ey Kudüs! /Ey Kalbimin kanayan
yarası!” diyen Yusuf Kaplan’ı,
“Yağmalanmış kalbimin ülkesi Kudüs /Filistin ve Endülüs bir
hal olmuş bize” diyen Osman Sarı’yı,
“Kim kurtarır İsa’yı İsa’yı öldürenlerden/ İnsanı kim
kurtarır/ Ey Kudüs ey kentim/ Ey Kudüs ey sevgilim” diyen Nizar Kabbani’yi,
Ve hatta kendimi de kınıyorum. Ne demek “Zulmün adı
yok/Zalimin adı İsrail” demek. “Biz dirilerde kalmadı ne yürek, ne de ümit,/
Mülkü şahanen yanar, yetiş ey Sultan Hamit!” diye feryad etmek de neyin nesi? Hele
de “Bir mabet ağlıyor Kenan İlinde /Sarsılıyor mihrabı” ne demek! Ağlarsa
ağlasın canım ağlayabildiği kadar. Ben de çok ayıp etmişim… Kendimi de
kınıyorum.
Mahmud Derviş başta olmak üzere tüm direnişçi Filistinli
şairleri de kınıyorum.
Davos’ta gerçekleşen “One minut” çıkışımızı da kınıyorum. Ne
demek “bir dakika!” Öldürülecek o kadar çoluk çocuk, kadın, yaşlı, genç
Filistinli varken bir dakika durmanın zamanı mıydı? Bırakın öldürsünler,
bırakın yaksınlar, bırakın yıksınlar! Biz ne diye birilerinin öldürme, yakma,
yıkma, soykırım yapma özgürlüğüne müdahale ediyoruz ki! Hele hele o çıkışınız
üzerine Arap liderlerini o kadar mahcup ettik ki, adamların uykularını kaçtı. Kendi
halkları “neden sizin sesiniz çıkmıyor?” diye sorarlarsa ne cevap vereceğiz
diye adamları hafakanlar bastı. Çok ayıp ettik çook. Hem çağdaş, modern ve
özgürlükçü dünyayı karşınıza almanıza ne gerek vardı efendim! Bizim Filistin ve
Kudüs diye bir derdimiz mi varmış, Floransa diye bir derdimiz olmadığı gibi.
İktisadın babası, demokrasinin mucidi, insan haklarının
savunucusu İsrail’e dur denir mi? Yalanın en pembesini, dalaverenin en
dolambaçlısını, yüzsüzlüğün en hadsizini icat eden böylesine organize bir örgüte
engel olmak ne kadar ayıp! Hele hele terörü icat eden, destekleyen, yeni yeni
metotlar üreten, teröristlerin dostu, eli, yüzü, gözü kıpkızıl kan olan,
dünyada yaşamaması gereken milletlere soykırım uygulayarak dünyamızı kurtaran bu
Siyonist terör örgütüne karşı gelmek gerçekten çok ayıp.
Ne olmuş üç beş bin Filistinli daha ölse de Gazze’ye çağdaş
İsrailliler yerleşse. Mescidi Aksa’yı yıksalar da kutsal kâseyi ve ahit
sandığını bulsalar kötü mü olur? Kınıyorum bu gerici ve yobazları! Yaşasın işe
yaramaz halkları yok edenler ve onların çağdaş destekçileri! Yaşasın Müslüman
ve özelde Arap düşmanları kafatasçı ırkçılar! Sizi eleştiren antifaşist, antikominist,
antikapitalist, antiterörist herkesi kınıyorum.
Bu kadar ironi yeter mi?
O zaman bir avuç katile karşı hiçbir şey yapamayan tüm
Müslümanları kınıyorum. Günlerdir bilinçli bir soykırıma uğrayan Gazze aynasına
bakıp “biz ne kadar Müslümanız acaba?” diye kendisini hesaba çekemeyen tüm
Müslümanları kınıyorum.
Ve iki yüzlü Batıyı, iki uçak gemisiyle çocuk katili terörist
İsrail’e yardıma koşan Amerika’yı da kınıyorum. Maalesef elimden de başka bir
şey gelmiyor. Bu yüzden kendimi de bir daha kınıyorum!