Fikri iktidarlığı tesis etmenin tek yolu var
Açıkçası Yılmaz Erdoğan’ın TRT ekranlarında senaryo yazarlığı konusunda ders vermesini çok görmüyorum. Hatta faydalı bir program olmuş. Ben de izliyorum.
Sorun olarak görülmeli mi emin değilim ancak muhafazakâr camianın Yılmaz Erdoğan’ın derslerine ihtiyaç duyması hakkında biraz kafa yorabiliriz.
Esasen her başaralı insandan bir şeyler öğrenilmesi gerektiğine inanan biriyim. Gönül isterdi ki muhafazakâr AK Parti camiasından da başarılı senaristler çıksın ve onlardan da istifade edebilelim.
Sadece senaristler değil, görsel sanatlarda, edebiyat, şiir, müzik ve roman alanında da sivrilmiş yeni dehalar çıkmasını arzu ederdik.
18 yılda eserleriyle
uluslararası camiada hatırı sayılır derecede yer eden, itibar gören, beğeni
toplayan tek bir kişi dahi çıkaramamış olmamızın hasretini çekmekteyiz.
Bunun nedenleri hakkında çok konuştuk. Bendeniz bunun için evvela özgür okul ortamlarının tesis edilmesi gerektiğini ifade edenlerdim.
Ak Parti işe önce eğitimden başlamalıydı. Ve elbette kendi sanatçı kitlesini de oluşturması gerekirdi. Bu doğrultuda emek harcandığına dair henüz elimizde gözle görülür bir veri yok.
Bugün BKM piyasaya
genç yeni yüzler dâhil etmek için harıl harıl çalışırken Erdoğan’ın kastettiği
muhafazakâr AK Parti cenahında hala yaprak kımıldamıyor. Evet, bu ciddi bir
sorun.
Diriliş ve Kuruluş Osman (Kuruluş 300 Spartalıya döndü) gibi 50 yaş ve üstünü hedef yapan tarih dizileri çekmekle sinema alanında ilerleme kaydedildiğini düşünen varsa yanılıyor.
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Fikri iktidarımızı tesis edemedik. Eğitim öğretimde de arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadık. Bu bakımdan topyekûn reforma gidilmelidir” sözleri nedense tartışılmadı.
Medyada sadece haber olarak verilen bu çok önemli açıklamalar nedense geniş kitlelerce yankı bulmadı. Yazarları bu konuda yazmamayı tercih etti. TV kanalları da bu meseleyi tartışma konusu haline getirmedi.
Anlayacağınız Erdoğan’ın daha evvel aynı konuda yaptığı benzer açıklamalarında olduğu gibi bu açıklaması da( serzeniş) medya tarafından görmezden gelindi.
Çünkü Cumhurbaşkanı
bir zihin kırılmasından bahsediyor. Ve bu, omuzlara ekstra yük yükleyen
meşakkatli bir iş. Fikri alanda iktidarlığı tesis etmek elbette karıncalar gibi
çalışmakla mümkün olabilecek bir şey.
Bürokrasi, medya, akademi ve siyasi alanda torpil aracılığıyla kısa yoldan köşeyi dönme hayali güdenler için fikri alanda mücadele etmek elbette kolay bir iş değil.
Bilindiği gibi cumhuriyet döneminde sanat dalları batılı-çağdaş değerleri benimsetme gibi bir gaye taşımaktaydı.
Oysa her nerede
olursa olsun siyasetin sanat politikası, tek bir ideoloji çerçevesinde tanzim
edilirse orada yaratıcılıktan, özgünlükten ve muhayyileden bahsetmek mümkün
değildir.
CHP kadrolarının sanata bakışı Kemalist öğretiler üzerine bina edildiğinden Türkiye’de uzun yıllar sanat alanında kısır bir dönem yaşandı. Sanat denilince halkın değerlerini aşağılamak ve küçümsemek anlaşıldı.
Türkiye’de sanat
faaliyetleri Kemalist solcu kesimin tekelinde siyasi propaganda malzemesi olarak
kullanılmaktan öte bir anlam ifade edemedi.
Sanat alanında inşa edilen bu tekçi yapıyı kırmak ve sanatçıya özgür alanlar açmak bugün Türkiye’nin birinci ödevi olmalıdır. Tam da bu noktada işe önce milli eğitim sisteminden başlamamız gerekiyor.
Malum tekçi yapının kanunlar marifetiyle okullarda dayatılması yıllardır bireyin tercihte bulunma, üretme ve hayal gücünü köreltti.
Resim, müzik ve
edebiyat derslerini bile ideolojik propaganda aracı olarak gören bir eğitim
sisteminde kuşkusuz evrensel çapta ressam, bestekâr, romancı ve şairler
yetişmeyecektir.
Bu bakımdan milli eğitim sisteminin evvela ideolojik yapıdan arınması elzemdir. Reformdan kastımız da bu olmalıdır. Eğer bu tekçi, tekelci yapıyı kıramazsak fikri iktidarlığı tesis etmek çok ama çok zor olacaktır.