Fikrî iktidar
İktidar, kulağa hoş gelen ve herkesin sahip olmak istediği bir güçtür. İktidara gelmek için her yol meşru şartlar içinde kullanılır. İktidar olabilmek için manifestolar ortaya konur. Siyasi partiler iktidara gelmeden önce ve iktidara geldikten sonra ayrı davranırlar. Bu farklılık iktidar gücünün büyülü ve şatafatlı etkisinden olsa gerek.
Türkiye’de siyaset ne yazık ki hamasî edebiyatla yürüyor.
Tek partili hayattan çok partili hayata geçişle birlikte Türkiye’de sosyal
demokrasiyi sağlayacak bir siyasî hayat maalesef gerçekleşmemiştir. Bütün
partiler, iktidar olabilmek için çok büyük vaatlerle parti programlarını yazar
ve ortaya çıkar ama iktidar olunca bu vaatler unutulur.
Türkiye’de siyasî partilerin iktidara geldiklerinde her şeyi
kökten değiştireceklerine dair düşünceleri de vardır. Oysa her nesil kendi
çağının zihniyetiyle donanıyor. İktidarı ele geçiren her güç, her nedense bir
hesaplaşma duygusuyla geliyor. Eğitim, adalet ve bürokrasi gibi birçok alanda
reformlar yapmaya kalkıyorlar. Yenilik tabii ki gerekli bir şeydir.
Her nesil kendi hükmünü ortaya koyuyor ve bunu yaşıyor.
Gençlerimizi belli bir kalıp içerisinde görmek, onlara elbiseler biçmek doğru
bir yaklaşım değildir. Şikâyetçi olduğumuz konu nesillerin çatışmasıdır,
aslında nesillerin çatışması sorgulamayı ve eleştiriyi de geliştirecektir.
İnsan dışarıdan kodlanarak zihniyeti belirlenebilecek bir varlık değildir. Ne
kadar maddî gücünüz ve yaptırımınız olursa olsun, bir genci yine de istediğiniz
kıvama getiremeyebilirsiniz. Dediğimiz gibi her çağın bir hükmü vardır, o hükmü
yaşamanız kaçınılmazdır.
Bu düşünceler ışığında, özellikle eğitim sahasında ve
kültürel alanda mevcut iktidarın yaptığı muhasebeler söz konusu. Burada
kaçırılan en önemli husus gençlerimizin frekansının yakalanamamış olmasıdır. Şu
mantık doğru değildir: Büyüklerin çektiği sıkıntıların faturasını gençlerimizin
önüne koymak. Mevcut iktidarın siyasî propagandalarında, gençlerin kendi
çağının problemlerinden ziyade ebeveynlerinin geçmişte yaşadıkları sıkıntılar,
hak ihlalleri çocukların önüne konulmaktadır. Elbette bu çocuklar, bu
problemlere yabancı kalacaktır, duyarsız davranacaktır. İnsan biraz da
yaşadığından mesul değil midir? Dolayısıyla bunca yapılan yatırıma rağmen
gençlerin frekansının tutturulamamış olması, yeni seçmen kitlelerinin
yönelimlerinin farklı oluşu şaşırtıcı gelmektedir.
Bir çocuk tarihini bilecek ancak tarihin tüm misyonu ona
yüklenmemelidir. Bir çocuk, Fatih’i
tanıyacak ama ona, “Sen de Fatih olacaksın” demek, o çocuğun duygularını
muhasaraya almak demektir. Bizler nasihat kültüründen geliyoruz ama artık
nasihatin hükmü kalmamıştır. Gençlerimizin önüne örnek yaşamlar koymak
zorundayız. Adaletin güzel olduğunu anlatan yüzlerce kitap, binlerce olay
aktararak adaleti öğretemez ve tesis edemeyiz. Biz âdil davranacağız, âdil
hükmedeceğiz ve çocuklar adaleti yaşayarak öğrenecekler. Öğrencilere, gençlere
yüklediğimiz misyon onları bunaltmaktadır. Gençlerin heyecanı coşkun ırmaklar
gibidir. Irmağın yatağını değiştirmek kolay değildir.
Türkiye’de gençleri potansiyel seçmen olarak görmek,
gençlere yapılan en büyük haksızlıktır. Artık hiçbir genç kendisini
kullandırtmak ve ideolojilerin aracı haline getirtmek istemiyor. Dünyayı takip
eden, dünyayla entegre hayat süren ve ufku sınırsız bir gençlik var.
Yeni kuşak coşkulu ve hamasî duygulara ters. Gençlerin
isteği tek şey var: Kendileri olmak! Meydana çıkan herkes değerlerden, tarihten
ve muhteşem zaferlerden bahsediyor ama kimse mesuliyet almıyor. Kanaatkâr
olalım, diyen birisinin şatafatlı hayatı her şeyi bitiriyor. Anakronik
problemleri aşamadık. Reel politik başka, reklam başka olmamalıdır. Zaman
geçiyor, biraz aşağılara inmek lazım. Gençler kendi çağının Fatih’i olacak.
Fikirde iktidar olmak biraz da yetiştirdiğiniz nesil ile mümkündür. Kök sağlam
ama dallara da iyi bakmak lazım. Budanması gerekenleri budamak lazım aksi hâlde
ağaca zarar verirsiniz. Fikirde iktidar olmak ağacın sağlam kalmasıdır,
meyveler ise kültürüdür, sanatıdır.