FETÖ’nün ana rahmi 28 Şubat’tır…
1960 darbesinden sonra muhtıra ve darbelerle bir türlü kendine gelemeyen ülkemiz, 1997’nin buz gibi soğuk Şubat’ının son gecesinde yeniden askeri darbeyle sarsıldı.
28 Şubat gecesi okunan MGK bildirisinde bu milletin bütün değerlerine savaş açılmıştı. Aslında aylar öncesi başlayan ve sonraları ‘bin yıl sürecek’ dedikleri 28 Şubat postmodern darbesi o gece “resmiyet” kazanmış oldu.
Ne olduğu tam olarak tarif edilmeyen, edilemeyen irtica iflah olmaz bir suçtu! Israrla irticanın kangren olduğunu söylüyorlardı ve bununla mücadelede yılgınlık, bıkkınlık ve dalgınlık yaşanmamalıydı. Çünkü “su uyur ‘düşman’ uyumazdı”. Bu sebeple sürekli teyakkuz halinde olunmalıydı ve ancak böylece post modern darbe “1000 yıl sürecek”ti.
Kendilerini ülkenin “asıl sahipleri” görenler, kendilerinden olmayan “öteki”lerden birilerinin ülke yönetiminde söz sahibi olmasına asla müsaade etmezlerdi. Hele hele bu “öteki”ler dindar bir gelenekten geliyorsa zinhar engellenmeliydi.
Bunu önlemenin bir yolu vardı;
Darbe…
Nasıl olsa bu ülkede darbe yapmak ayıp değildi,
Ne de olsa bu ülkede darbe yapmak suç değildi,
Üstelik darbeciler her dönem devlet başkanı, başkanlık konseyi, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, parti başkanı oluyorlardı. Darbe, eğer darbecileri ve yandaşlarını ihya ediyorsa neden yapılmasındı?
***
28 Şubat da diğer darbeler gibi tarihin kara sayfalarına bir leke olarak geçecek. Hem çağdışı anlayışın ürünü darbe olmasıyla ve hem de masa başında hazırlanan haberleriyle utanılacak bir darbeydi 28 Şubat postmodern darbesi.
Bu süreçte utanılacak bir diğer konu ise, ülkede saygın diye bilinen pek çok bilim adamının, aydının!, yazarın, gazetecinin, iş insanının, sanatçı ve kamyonlar dolusu bürokratın bu süreçte darbecilerin “emir ve görüşlerine hazır” olmalarıydı. En çok da hukukçuların, yüksek yargı temsilcilerinin “esas duruş”a geçmeleri incitici ve onur kırıcıydı.
***
Burası tamam, da, 28 Şubat’ta ne oldu da onu 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi ile irtibatlandırıyoruz?
Hani, FETÖ elebaşısı F. Gülen 28 Şubat’tan kaçmamış mıydı?
Değil, öyle değil. 28 Şubat FETÖ’nün asker ve sivil bürokraside yükselme, bu alanlara tam hakim olma süreciydi. 28 Şubat darbesinde sadece başörtülü İmam Hatipli ve üniversiteli kızlar mağdur edildi sanıyoruz. Doğrusu darbeciler de 28 Şubat darbesini böyle hatırlamamızı istiyorlar.
Ama hayır!
Tabi ki kızlarımız mağdur edildi. Benim de İmam Hatipli iki kızım tam o süreçte mağdur oldu.
Lakin 28 Şubat’ta aslında dindar, yerli olan asker, bürokrasi, iş dünyası, STK’ların mağdur edilerek FETÖ’nün kurum ve kuruluşlarının önünün açılması ile hatırlanmalı, bilinmeli.
Devletine, milletine bağlı yüzlerce subay 28 Şubat öncesi ve sonrasında, irtica bahanesiyle, emre itaatsizlik gerekçesiyle, göreve yakışmayan davranışlar sebebiyle TSK’dan atıldı. YAŞ kararları ile TSK’dan atılan subayların kahir ekseriyeti dindar iken, atılan bu dindar grubun içinde tek tük Fetullahçı dedikleri asker yer alıyordu, geri kalanın tümü dindar ve milli askerlerdi.
Tabi, sadece dindar subayları TSK’dan atmakla yetinmediler. Bu subayların yerine FETÖ’cü askerler getirildi. Anlayacağınız 28 Şubat sürecinde dindarların ordudan atılmasının en önemli sebebi FETÖ’cülere yer açmaktı. Bu yüzden dindar ve milli subayların yerine 15 Temmuz hain darbesini yapmaya kalkışan FETÖ’cüler dolduruldu.
Yargıda da durum farklı yürümedi,
Hukukun üstünlüğünü esas alan binlerce yargı mensubu mağdur edilerek daha dün hakim savcı olan FETÖ’cülere yol verildi. Bu uygulamalar bütün kurumlarda 28 Şubat’ın kasvetli havasında yaşandı. O dönemde ‘devlet düşmanı!’ olarak fişlenen dünya kadar vatansever insan mağdur edilerek FETÖ’ye ortam hazırlandı.
Anlayacağınız,
28 Şubat FETÖ’nün anarahmidir.