FETÖ Vazife Başında!
İlkokul mezunu aptal bir adamı elli yıl içerisinde seksen ülkede darbe yaptıracak güce eriştiren ve üç yüz yıldır da aralıksız İslam coğrafyasını kana bulayan, madenlerini/servetlerini sömüren, bilinçlerini körelten aşağılık bir düzenle kavgalıyız.
1948 yılında Müslüman coğrafyasında 19 yüzyıl sonra bir Yahudi devleti kuruldu. 600 yıl sonra da ilk kez Müslüman coğrafyasında yabancı bir devletin bayrağı dalgalandı. O tarihten sonra Türkiye’de ne yapıldıysa işte bu güneydeki sevilen ülkenin menfaatleri/güvenliği için yapıldı.
17 Mayıs 1860 yılında Paris’te küresel baronların desteğiyle kurulan ve İslam ülkelerinde faaliyet yüreten Alliance Israelite okulları, seküler bir Doğu toplumunun peşindeydi.
Öğrencilerine de “şakirt” diyen bu okullar aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin de yönetim kadrolarını yetiştirmişti. Bu şakirtlerin neye mal olduğunu hepimiz biliyoruz.
1960 yılında tüm okullarını kapatan Alliance’nin hemen ardından FETÖ okulları devreye sokuldu. Aynı metotla işlev görev ve aynı yerden desteklenen bu okullar kuşkusuz uzun soluklu bir projenin ürünüdür.
Sevgi dolu yeni bir dünya(!) kurmak amacıyla yola koyulan FETÖ’nün de nihai hedefi; Müslüman Anadolu insanını tüm değerlerinden koparmak ve mukavamet etme direncini kırmaktı.
1924 yılından beri ülke değerlerine, medeniyete, tarihe ve Müslüman kimliğine yabancı nesiller yetirtirmekle vazifelendirilmiş Batı’cı, pozitivist milli eğitim sistemi de FETÖ’nün işini oldukça kolaylaştırdı.
Bu çerçevede CHP ile FETÖ’nün 1960 tarhinden beri karşılıklı olarak birbirini beslediklerini söylersek sanırım abartmış olmayız.
1992 yılından sonra “İnternational School” ismiyle İngiliz okulları açmaya başlayan FETÖ sanılanın aksine Türkçe ve dini eğitim vermiyordu. Türkçe Olimpiyatları kapsamında bazı çocuklara birkaç şarkı ve türkü ezberleten örgüt bununla Türk kültürüne ve Türkçeye büyük hizmet ettiği algısını üretiyordu.
Müslüman Anadolu insanının dini duygularını sömürerek İngiliz kültürüne hizmet eden aşağılık bir düzen tertip ettiler. Öyle ki okullarında İngiliz dil öğretmeni adı altında CIA ajanlarını barındırıyorlardı.
Bilindiği gibi CIA yıllardır bilhassa İslam coğrafyasında STK, medya, eğitim ve kültür-sanat alanlarında ciddi çalışmalar yapıyor. ABD Kalkınma Ajansı, 11 Eylül’den sonra sırf bu alana 21 milyar dolar para dağıttı. Bu paraların büyük bir kısmı gazete, dergi, TV, STK ve gazeteci-yazar, akademisyen, sendikacı alım-satım işlerine ayrıldı.
Bir yazımda ifade etmştim. Türkiye, 70 yıldır aralıksız CIA’nın ilgi odağı olan ve üzerinde titizlikle çalıştığı bir ülke konumunda. Bunu Erdoğan yorganı kaldırdığında fark ettik. Türkiye’deki milliyetçileri sağ kanatta, Arap dünyasındaki milliyetçileri sol kanatta toplayan ABD’nin, FETÖ marifetiyle de ülkemize nasıl narkoz vermeye çalıştığını çok acı tecrübe etmiş bir milletiz.
Kısacası ülkemiz yıllardır ajanların ve devşirmelerin istilası altındadır. Son günlerdeki kurgulara ve medyanın, STK’ların tutumlarına bakıldığında bu çalışmaların hız kesmeden devam ettiğini görebiliyoruz
İçerideki CIA-NATO güçlerinin TSK’ya ve emniyet birimlerine sızmasını kolaylaştırmak için inanılmaz hırsızlıkları vardır FETÖ’nün.
15 temmuz’da üzerimize bomba yağdırmak suretiyle de ülkemizi tarih sahnesinden kazımak istediler. Bir daha ayakları üzerine doğrulmasın diye o gece bu şerefli milletin üzerine tank sürdüler.
Başaramadılar;
Bu milleti tankla, tüfekle, topla yıkmayacaklarını bir kez daha anladılar. Bugün karşımızda barış, özgürlük ve demoktarik ittifaklar vs diyerek çıkmalarının yegane nedeni budur.
Düşünün eli kanlı FETÖ’nün, PKK’nın, DHKP-C’nin adalet talep ettiği bir ülke haline geldik!
Köklerinden kopartılmış, şahsiyetsizliği basamak yapan, itaatkâr, korkak siyasetçilerin, yazar-çizer, sanatçı takımının batı önünde kuyruk salladığı yılları geri istiyorlar.
Sürekli etnik, mezhepsel ve düşünsel bölünmelere maruz kalan ve birbirleriyle her daim kavgalı tutulan bir ülke isteniyor. FETÖ bitmedi tam aksine vazife başında!
Partilerin parçalanıp, küresel emparyalist sistemin kuklası haline getirildiği böylesi bir zamanda "Türkiye" ortak paydasında buluşmaya, kucaklaşmaya ve ciddiyetle mücadele etmeye ihtiyacımız var.
Bu hesaplaşma ebediyen devam edecektir. Çünkü bu bir parti meselesi değildir, "Türkiye" meselesidir.