Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2434.45
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ocak 2017

'FETÖ sosyolojisi'ni incelemeye almak şart!

Prof.Dr. Mehmet Barca, "Bir Psikopatın peşinden gidiyorlar" dedi ve ekledi:

"FETÖ SOSYOLOJİSİ"Nİ İNCELEMEYE ALMAK ŞART!

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Barca'yı Ankara Temsilcimiz Bayram Zilan'la birlikte ziyaret ettik. İki saatlik bir "Tefekkür Oturumu" oldu.

Söyleşimizin ilk bölümünü dün dikkatlerinize sunmuştuk. "Sosyal Bilimlere" yeterince önem vermemenin neticesi olarak, yüzde yüz haklı olduğu alanlarda bile "algı operasyonlarına" yenik düşen bir "Devlet"in vatandaşları olarak, "gündelik" tartışmaların ötesine geçip "tefekküre" yönelebilecek miyiz? Biz, fırsat buldukça, "Mütefekkir"lerimizin fikirlerini sizlere yansıtmaya çalışmakla, bu çabaya bir nebze olsun katkıda bulunmak istiyoruz. Öyleyse, dünden devam edelim:

"AKLEDİNİZ, DÜŞÜNÜNÜZ!"

-İslam'ın müntesipleri nasıl olur da okumaktan uzak kalır?

- Okunan kitap sayısı bakımından, Japonya'da yılda bir kişiye 6 kitap, Türkiye'de 6 kişiye bir kitap düşmektedir. Kuran ve hadisleri okuduğunuz zaman, dini metinleri adeta bir bilgi ve araştırma manifestosu olarak görürsünüz. 'Aklediniz, düşününüz, evrene bakınız, sizden önceki toplumların tercihlerini olduğu gibi almayınız, bilen ile bilmeyeni ayırt edinizu2026' gibi. Arayan, sorgulayan, doğruyu bulana kadar tembellik göstermeyen, bunu yapmamayı günah addeden bir emre, bir inançla karşı karşıyasınız. Bütün bunlar için "Oku!" emrine muhatap olan kültürün bir parçası isek, bunun doğru yorumlanarak hayata dokunması, hayatın içinde gerçekleşmesi lazım. Çeşitli nedenlerden dolayı bu olmamışsa bunu sağlayacak anlayışlara, davranış ve alışkanlıklara götürecek farklı yaklaşımlara ihtiyaç var. Bence her düzeyde bunun ele alınması lazım. Ailenin içinde bu verilmezse, sadece resmi kurumlarda vermek yetmez. Sadece okullarda verilip resmi-kamu kurumlarda verilmezse yine yetmez. Okullarda verilip özel sektör iş yeri ortamlarında verilmezse yine yetmez.

"ÜNİVERSİTELER KANUNUMUZ 12 EYLÜL MANTIĞININ ÜRÜNÜ!"

-Sosyal Bilimler Üniversitesi olarak bilgiyi üretmek için nasıl bir yol izliyorsunuz?

-Üniversitelerin stratejik olarak kendilerini konumlandırarak, farklılaştırarak kurumsal bilgi üretimlerinden bahsedeceksek, zorunlu olarak üniversiteleri düzenleyen kanundan bahsetmemiz gerekecek. Kanun üniversiteleri homojen kabul ediyor. Halbuki üniversiteleri heterojenleştirmek, ihtisaslaştırmak, politika, vizyon farklılarına götürebilecek, bunları yapabilecek şekilde bütçe destekleri, istihdam olanakları, harcama yetkilerinin olması lazım. Diğer bir ifade ile üniversitelerin farklılaşmasından bahsettiğimiz zaman özerklikten bahsediyoruz. Özerklik alanlarımız akademik, idari, mali ve işletme özerkliği dediğimiz özerklik alanı. Bu dört parametrenin dördü de esas alındığında Avrupa ortalamasının çok altındayız. Bu özerklik alanlarının genişlemesi lazım. Uzun vadede bu yasanın değişmesi kaçınılmazdır. 1982'de 12 Eylül darbesi sonrası çıkarılan bu kanun o dönemin psikolojisini yansıtıyor. Her maddesine sinen nedir? Korumacı anlayış, güvenlik anlayışı. O dönem suçlu ilan edilen, sağ-sol meselesini canlı olarak gündeme getiren üniversiteler olarak görülmüştü ve dolayısıyla üniversiteleri kontrol altına alma yoluna gidilmiştir. O kanunla hala üniversitelerimizi yönetiyoruz. Geçen süre içerisinde orasını burasını değiştirdik ama ana felsefesini, paradigmanın kendisini değiştirmedik. Öğrencinin depolitize edilmesi, öğretim üyesinin depolitize edilmesi, hayatın içine dokunulacak araştırmalara izin verilmemesi, akademik tercihlere imkan sağlanmaması doğal olarak darbecilerin zihninde olandı. Doğal olarak bu da kanuna sinen, ruh veren yaklaşım oldu. Şimdi tek tek maddeyi eleştirmek istemiyorum. Ama alternatif bir yasanın üzerine oturması gereken felsefe rekabetçi bir felsefedir. Yani üniversitelerin kendi içerisinde bilgi üretiminde yarışmasında imkan sağlayacak, kaynak ve kabiliyetlerini bu çerçevede kendi özgün stratejilerine yansıtacak şekilde özerklik derecelerinin artması. Bu olduğu zaman daha rahat konuşmak mümkün.

Bu arka planı göz önünde bulundurarak Üniversitemizden, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nden söz edebiliriz. Üniversitemiz kanunu, kapsamlı üniversitelerde bile az olan, genelde üç tane olan enstitüden daha fazla enstitü öngörmüş. Kapsamlı üniversitelerde sağlık, sosyal bilimler ve mühendislik ile ilgili enstitüleri görebilirsiniz. Üniversitemizde beş enstitü var. Sadece sosyal bilimler olmasına rağmen kendi içerisinde beş tane enstitüyü kanun tanımlamış. Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü, Batı Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, İslami Araştırmalar Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü. Enstitüler açısından bakıldığında fotoğraf şöyle görünüyor bizim açımızdan: Bütün dünya bizim araştırma konumuz. Burada bir dip not düşmek gerekirse, biz aslında istisnalar hariç hep Batı'nın araştırma konusu olageldik. Biz, istisnalar hariç, Batı'yı, Uzak Doğu'yu, Orta Doğu ve Afrika'yı araştırmadık. Biz bir dünya ülkesi olarak hareket etmemişiz. Beş enstitünün varlığı bize dünya ölçeğinde düşünen, araştırma yapan bir vizyon veriyor. Kısaca, dünya bizim araştırma alanımız. Bugüne kadar Batı bizi tek yanlı olarak araştırdı, şimdi biz de Batıyı, Uzak Doğuyu, vs. sistematik araştırmalara konu edecek durumdayız. Orta Doğu ile ilgili, terör ile ilgili, Türk dünyası ile ilgili, Uzak Doğu ile ilgili vs. master ve doktora programları planlıyoruz.

"ÇOK SAYIDA ARAŞTIRMA MERKEZİ KURMAYI HEDEFLİYORUZ"

Bilgi üretimi açısından yapmak istediğimiz diğer bir yenilik; spesifik alanlarda uzmanlık derinliğine götürecek çok sayıda araştırma merkezi kurmaktır. Enstitüler master ve doktora programlarını organize ederler. Burada çok kıymetli bilgiler ortaya çıkar. Ancak master ve doktora programlarını besleyecek bilgi üretimi olmadığında beklenilen sonuç elde edilmez. Dolayısıyla biz, enstitülerin arkasında onları besleyen çok sayıda araştırma merkezi kurmaya çalışıyoruz. Dünyadaki araştırma üniversitelerin ortak özelliği budur, çok sayıda araştırma merkezleri olur. Araştırma üniversitelerinin bazılarında 100 bazılarında 300 araştırma merkezine rastlamanız mümkün. Bizim gibi butik bir ihtisas üniversitesinde bu kapsam düşünüldüğünde arka planda çalışan, bilgi üreten, lisansüstü (master ve doktoraya) ve lisans programlarına bunu yansıtan çok sayıda araştırma merkezinin olması lazım. Zihnimizde canlandıralım. Ortadoğu'nun altına indiğin zaman birçok uzmanlık alanı var. Batı dediğin zaman bir şemsiye kavram artık. Türk dünyası dediğin zaman öyle. Bütün bunların alt araştırma alanlarına inmek gerekir. Örneğin, Orta Doğuyu araştırma konusu edinecekse, Filistin için ayrı bir araştırma merkezi, faizsiz bankacılık için ayrı bir araştırma merkezi, dini/mezhebi veya siyasi akımlar için ayrı bir araştırma merkezi kurmak gerekebilir.

"YABANCI UYRUKLU UZMANLARI DA GETİRMEK ZORUNDAYIZ AMAu2026"

-Çok sayıda araştırma merkezini kurdunuz diyelim. Bunu kuşatacak kadar uzman var mı bizde?

-Ulusal insan kaynağımız yeterli görünmüyor. Şöyle bir yol izlemeyi planlıyoruz; bu spesifik konuları araştırmak için hem ulusal hem de uluslararası çevrelerden beslenmek. Yani yabancı uyruklu araştırmacıları istihdam etme noktasında ciddi bir caba içerisindeyiz. Örneğin Filistin ile ilgili bir araştırma merkezi kuracaksam İbranice, Arapça, İngilizce bilen; İngiliz olur, Filistinli olur, Mısırlı olur kimliğine bakmaksızın onun yetkinliğinden yararlanmak üzere buraya davet edeceğiz. Böylesi bir yol izlerken mevcut durumda önümüzdeki en büyük engel mali özerklik derecesinin çok düşük olması. Sözleşme yoluyla istihdamlarına gidilirken, pazarlık sınırlarımızın çok dar tanımlanmış olması ciddi bir kısıt şu an için. Dünyanın başka yerlerinde, uluslararası alanda bilimsel yetkinliğini kanıtlamış araştırmacılara çok büyük imkanlar sağlanarak transferler yapılırken bizim bunu yapamamamız büyük bir eksiklik. Bizim şu an beklediğimiz bu yasal kısıtlamaların ortadan kalkması. Rekabetçi davranmamızı büyük ölçüde engelliyor. Çok iyi araştırmacılar buluyoruz, bulunduğu yerde yaklaşık 7 bin dolar alıyor, peki siz bana ne verirsiniz diye soruyor? Ona daha cazip bir teklifte bulunmak zorundayız ki bize katılsın. Maalesef burada tıkanıyoruz. Biz ancak önerebiliyoruz, nihai kararı YÖK veriyor. O zaman, yetkinliğine göre kişiye özel bir teklif yerine, ortalamaya uygun bir teklif ağır basıyor. Bu durum zaten kıt kaynak olan yetkin araştırmacıları ülkeye çekmeye yetmiyor. Ama ülkemizin büyük düşünmesi lazım. Uzmanlık derinliği kazanabilmemiz için daha esnek ve destekleyici yaklaşımlar geliştirmesi lazım. Buraya yatıracağım kuruş on kat, yüz kat sonuç verecekse, hiç olmazsa geçici bir süre ile bunların önünün açılması lazım.

"FETÖ SOSYOLOJİSİNE BAKIP İBRET ALMAK GEREK!"

-FETÖ misali çok çarpıcı galiba Sayın Barca, "Aklı" yok sayan bir kafa, köle, bağnazu2026

-Çok haklısınız. FETÖ'nün sosyolojisine bakın. Ortak özelliği nedir? FETÖ'nun sosyolojisinde ağır basan özellik araştırma ve sorgulamanın, kısaca, insanı bilinçli yapan çaba ve özelliklerin askıya alınmasıdır. Bir insan uzaktan kumanda yönetilmeyi nasıl kabul edebilir? Beynini nasıl kiraya verebilir? Bir psikopatın peşinden giden kitlenin sosyolojisini, psikolojisini anlamak psikopatı anlamaktan daha önemlidir. Bir yönlendiriciyi anlamaya çalışmaktan daha önemlisi takipçilerini anlamak önemlidir. 300 ile 1 milyon arasında takipçisinin olduğu söyleniyor. Bunların düşünce biçimini, inançlarını, varsayımlarını, beklentilerini, ekonomik durumlarını, toplumun hangi kesimlerinden geldiklerini anlamak daha önemlidir. Her zaman toplumu yönetmek isteyen muhteris kişiler çıkar. Önemli olan ona tabi olanların hangi gerekçe ile hangi sosyal kesimden gelerek ona tabi olduklarıdır. Bunların psikolojisini, sosyolojisini, ilişkilerini anlamadan böylesi toplumsal felaketlerin tekrar yaşanmasını önleyemeyiz. Bir kişiyi anlamak, konumlandırmak mesele olsaydı çok kolay olurdu. Ortada büyük bir kitle var. Araştırılmayı, anlaşılmayı bekleyen karmaşık bir sosyal olgu. Dolayısıyla bunun çok yönlü sosyal bilim araştırmalarına konu edilmesi gerekir. Kırk küsur yıldır FETÖ olgusu var ancak kırk tane bilimsel araştırma şimdiye kadar yapılmış değil.

YARIN: PROF.DR. MEHMET BARCI İLE BAŞKANLIK SİSTEMİu2026İKTİDAR VE MUHALEFET PARTİLERİNİN YAKLAŞIMLARI ÜZERİNE "TEFEKKÜR TURU."