FETÖ ile mücadelenin bilinmeyen tarihi!
Yıl, 1994. Yazı başlığı; FETOŞ'un Sapıklıkları! Yazarı; Şükrü Sak. Sadece bu kadar da değil. İBDA yayın organlarından Karar, Taraf ve Akıncı Yol dergilerinde o dönem atılan bazı manşetleri hatırlatalım. 1989, Hem Gülen hem Güldüren! 1994, PİÇ'liğin(Paralel İhanet Çetesi) diğer adı Zaman'eler! 1993, İçten yıkan düşmanlar, 1994, Lafta Müslüman pratikte hain! 1995, Şeytanın girmediği kılık yok! Sapık vaiz, CIA ajanı, FETTOŞu2026
Bu haberler ve yazılar küresel sistemin en önemli projelerinden FETÖ'yü deşifre eden sağlam yazılardı. Bu cesur insanlar yerle irfani teması kesilmiş, kültür istilasına uğramış bu çorak ülkede bir taraftan yeri yurt edinme noktasında insani ve İslami, buraya ait yerli, özgün bir düşünce sistemi üzerine fikir üretirlerken bir taraftan da ayrık otlarına, hainlere ve kurulan tuzaklara dikkat çekiyorlardı. Ancak bunun bir bedeli vardı. Ödedileru2026
Şükrü Sak; 1999'da Metris'ten başlayan Ilgın, Beyşehir oradan Sivas ve Bolu F tipi cezaevine varana kadar birçok cezaevinde yattı ve işkence gördü. Doğrudan Mirzabeyoğlu'na yönelik yapılan Noel Baba Operasyonu'nda asker mermisiyle yaralandı. İlk duruşmasında hakim, " u2026Bak bir de çocuğun varmışu2026 Şu polise verdiğin ifadeyi reddediyorum de seni bırakalımu2026" Cevap; "Hayır, tutuklayın beni! Cezaevine girmek istiyorum."
4.11. 1999 yılında terör örgütü FETÖ'nün yayın organlarından STV, "Devletin anayasal düzenini yıkmak suçundan yakalanan terör örgütü lideri Mirzabeyoğluu2026" diyerek iştahla CIA ve MOSSAD'a müjdeli haberi verirken o ise "Dik durun, karşınızda leşler var!" diyerek bu leş tayfasına meydan okuyordu.
Türkiye'de hiç olmaz dediğimiz, Necip Fazıl'dan sonra ümitlerimizi yitirmeye başladığımız bir zamanda Mirzabeyoğlu gibi kaliteli bir mütefekkir yetişmişti. Ne yazık ki onu da FETÖ gözlerimizin önünde tam 15 yıl işkenceden geçirdi. Ne devlet vardı arkasında ne de düşük profilli İslamcılar. Erdoğan olmasaydı hala içeride unutulacaktı! Buraya tekrar döneceğim.
Sanıyorum insanlık tarihi hem ruha hem beyne hem de bedene aynı anda ıstırap veren başka bir işkence yöntemine tanıklık etmemiştir. Son dokuz senesi 2 metrekarelik(kendine 40 cm alan kalıyor) hücrede, tecridde geçen tam 15 yıl! Ve Telegram işkencesi. Doğrudan zihne uygulanan, hafızayı hedef alan, ruhi dengeyi altüst etmeye çalışan kısacası "düşünce'ye uygulanan inanılmaz bir baskı ve işkence. "Sen nasıl olur da küresel tefeci sistemin projesini deşifre edip burada köklü fikirler üretmeye yeltenirsin" diyerek zihne yapılan dehşet bir zulüm
Sonuç: Bu leş tayfasının karşısında bir kez olsun eğilmeden, 58 tane birbirinden kıymetli eser. Ve olağanüstü bir dirençle sergilenen iman ve aksiyon davası. Ahlak, fikir, dil, dünya görüşü ve bize özgü yerli bir sistem. Ve kültür davamız..."Batının iyi yönlerini alalım, kötü taraflarını almayalım" türünden aldatmacalarla, saçmalıklarla vakit kaybeden zayıf bünyeli, ithal İslamcı akımlara karşın Anadolu'da oturtulmak istenen köklü fikir hareketi. Fikirde müphem aksiyonda açık olma diskuru.
Şimdi asıl meseleye gelelim.
1989'da (evveliyatı da var) bu cesur insanlar FETÖ'nün bir CIA projesi olduğunu dillendirirken, Salih Tuna gibi mütefekkirler İmza Dergisi'nde Gülen'i acımasızca eleştirip deşifre ederken, abisi "kardinal" dediği için bir yıl işkenceden geçirilirken, Mirzabeyoğlu 15 yıl bedel öderken, yüzlerce İBDA davasını savunan insan hapishanelerde çürürken, bugün "Yetişin! İslamcıları tasfiye ediyorlar" diyerek yeri göğü inleten, Başbakanın uçağının penceresinden bu insanlara nanik yapan, belediye önlerinde telif sırasına girerek kültür davası(!) güden bu mamacı, lüpçü İslamcılar o günlerde nargile ortamlarında hocaefendilerinin dinler arası diyalog projesinin muhabbetini yapıyorlardı. Bugün dahi FETÖ mağdurları diyerek içleri burkuluyor!
FETÖ ile mücadelenin gerçek kahramanlarından olan her türlü riski alarak direnen ve en ağır bedeli ödeyen gazeteci Şükrü Sak gibi insanların adını dahi ağzına almayan, aklı sıra onu ve onun gibileri yok sayan bu lüpçü İslamcılar şimdi adete birbirlerinin üzerinden atlayarak parsa derdiyle koşturuyorlar.
Sonra kalkıp utanmadan "Müslümanlara hesap vereceksiniz" diyerek Salih Tuna'yı ergen çocuklara linç ettiriyorlar! Mirzabeyoğlu'nu ve dostlarını unutturmak, gözden düşürmek için hemen her yola başvuruyorlar. Söyler misiniz? Bu ülkede hanginiz Salih Mirzabeyoğlu kadar ağır işkencelerden geçti? Bugün aranızda Şükrü Sak'ın çektiklerini, kendi ifadesiyle "Fetullahçı ajan yapılanmaya" karşı direnişini yaşadığı mağduriyeti bileniniz var mı? Ne yani siz ABD elçiliklerinin önünde attığınız sloganlarla İslamcı olacaksınız, bedel ödeyen, özgün, buraya ait yerli fikirlerin mimarlarını gözünüz dahi görmeyecek!
Halifeliğin kaldırılmasına övgüler düzen Mevdudi'nin, Mason Efgani'nin fikirleriyle İslamcılık taslayan bu zevat son kertede işi peygamberimize hakaret etmeye kadar vardırdı. Sonra da "Yetişin, İslamcıları tasfiye edecekler! Bu insanlar önce istiklal sonra istikbal diyerek yola koyuldular. 15 yıldır içeride işkence gören Mirzabeyoğlu'ndan utanın diyeceğim ama siz utanmayı bile unuttunuz!
Not: Şükrü Sak'ın cezaevi anılarından oluşan "Gerçek Hayata Hoşgeldiniz" ve Salih Mirzabeyoğlu ile Zindan Konuşmaları" adlı kitaplarını okumanızı tavsiye ederim. Ben okurken kendimden utandım.