Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3000.26
BIST 100
9476.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Haziran 2019

Fert ve cemiyet mücadelesinde…

Hakikat yerli yerine oturtulmadığı zaman, her şey tepetaklak olur.

Dünya bir süredir bu “tersinden mucizeyi” yaşıyor. Ve biz, Müslümanlar olarak bu tersine mucizeyi yaşayan dünyanın estirdiği rüzgârda savrulmaya devam ediyoruz.

Ruhun yolları kapatılmış.

Ak olan kara diye biliniyor, kara olan baş tacı ediliyor.

İyi ve iyilik yapmak ahmaklık olarak addediliyor, kötülük yapan el üstünde tutuluyor. Nefsin istekleri meşru, ruhun istekleri gayri meşru lanse ediliyor.

Dışımızdaki unsurlarla mücadele ederken içimizden yıkılıyoruz fert ve cemiyet olarak.

Hak batıl mücadelesinde İslam Coğrafyası ve özelde ülkemiz her zaman hedefteydi, hedef olmaya devam edecek. Yani her dönem “dışımızdakilerle” mücadele vardı ve bu mücadele kıyamete dek devam edecek.

Baskılar bizi biledi

Tarih boyunca bizi dışardan direk saldırı ve baskı ile yıkamadı düşman güçler. Dışarıdan gelen baskılar bizi daha da biledi, inancımızı daha da muhkem hale getirdi.

Her zaman olduğu gibi yine mücadelenin “iç” boyutunda sıkıntı yaşıyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “içe doğru olurken dışa doğru oldurmak” diye formüle ettiği terkibi hükmün özellikle bu zamanda ne kadar hayati olduğunu idrak etmeliyiz. İç oluş mücadelesi dış oluş mücadelesinden bağımsız yapılamıyor. Sistemi inancın çizgisine getirmediğimiz müddetçe, ki cemiyet yaşamının kuşattığı alan daha baskın olduğu için mücadele gittikçe zorlaşıyor.

Herşey sistemle alakalı. Ferdi olarak kendimizi kurtarmak, esirgemek, günahtan sakındırmak istesek ve çabalasak bile, cemiyetin hamuru yanlış mayayla karılınca aynı fırında pişiyorsun ve istesen de istemesen de etkileniyorsun. Sen etkilenmezsen evlatların etkileniyor.

İnancımızdan, değerlerimizden, geleneğimizden uzaklaşıp bu günün baskın gücü olan Batının yaşam tarzını benimsedikçe elimizden kayıp gidiyor her şey.

Sosyal medyanın etkisi

Dün sosyal medyada çok paylaşılan bir haber çok düşündürücüydü. Metroda mini etek giymiş bir kız, karşısında oturan ve kendisine bakmamak için yüzünü kapatan bir insan evladını “kadını aşağılamak budur” diyerek fotoğraflamış ve kendi sayfasında adeta “övünerek ve yobazların hali bu diyerek” paylaşmış. Bu bir faciadır, facia… Meseleyi hangi noktadan ele alırsa alsın bir yere bağlayamıyor insan. Sadece sövmek geliyor önce diline…

Sonra hiçbir mukaddesi olmayan zihniyetin sirayetine müthiş öfkeleniyoruz.

Bu zihniyetin beslendiği ana kaynağın sistem olduğunu ve sistem meselesinin asıl olarak “beka” meselesi olduğunu bilmenin ama bunu güç sahiplerine anlatamamanın öfkesini yaşıyoruz…

Yaşam tarzımızı ele geçiriyorlar. Temel sabitelerimiz, mukaddes bildiğimiz kaynaklarımız, sözüne yaşantısına itibar ettiğimiz âlimlerimiz, fikirleriyle istikamet çizebileceğimiz mütefekkirlerimiz bir bir kenara atılmak isteniyor. İtibarsızlaştırılarak uzaklaştırılıyor hayatlarımızdan. Neticesinde ise cinsiyetsiz, ruhsuz, idealsiz, her mukaddes davaya düşman robot gibi nesiller türetilmeye çalışılıyor. Ve iktidar bu konuda, özellikle gençliğin ruhunu “ideal “ olana nispetle yoğurma işinde neredeyse hiç varlık gösteremiyor… Hatta belli kurum ve şahıslarıyla bu yanlışlığı besliyor.

Özgürlük mücadelesinde vardığımız nokta “karşımızdakilere” benzemek olacaksa, mücadeleyi kaybetmişiz demektir. Niçe’nin kelimeleriyle:

"Özgür mü diyorsun kendine? Egemen düşünceni işitmek isterdim ben senin, bir boyunduruktan kurtulduğunu değil. Boyunduruktan kurtulmaya layık biri misin sen?

Köleliklerini atarken, niceleri, son değerlerini de attılar. "