Fenerbahçe Cumhuriyeti!..
Koskoca Fenerbahçe’nin “kümede kalıp kalamayacağı” bile tartışılıyor, o kadar vahim bir tablo var.
“Fenerbahçe Cumhuriyeti” unvanıyla kitaplaştırılmış Büyük Yapı’nın şimdilerde “derebeylik” zihniyetiyle yönetildiğini iddia edenlere hak verecek veya karşı çıkacak kadar malûmat sahibi değiliz.
Bizim gözlemleyebildiğimiz kadarıyla…
Fenerbahçe’nin “yönetim felsefesini” de aşan çok farklı problemleri var.
Fenerbahçe’nin durumu elbette çok kötü ama İstanbul’un diğer büyükleri de parlak durumda değil.
Kısıtlı bütçelerle gerçekleştirdikleri transferlerden büyük verim alan bazı Anadolu kulüplerinin kadroları üç büyüklerinkinden çok daha güçlü.
Formalar arasındaki büyüklük farkı, sahaya yansımıyor artık.
İstanbul’un üç büyüğünden birini, deplasmanda yenmek de sıradan iş haline geldi; “beraberlikle” dönen Anadolu Kulübü üzülüyor resmen!..
Bu nasıl oluyor; “İstanbul’un büyükleri” transfer işlerinde nasıl bu kadar yanılıyor, kimler tarafından yanıltılıyor, bunların dikkatle incelenmesinde fayda var!..
Futbol ekonomisiyle yakından ilgilenen dostlarımız, hemen bütün kulüplerimizin çok büyük mali zorluklar içinde bulunduklarını ve bu durumun devam etmesi halinde işlerin içinden çıkılamaz hal alacağını ifade ediyorlar.
Hal böyle iken, kulüplerimiz niçin alt yapıya yönelmezler; bu ekonomik dar boğazda bunca işe yaramaza milyon dolarları nasıl toka ederler, anlamak mümkün değil!..
Emeklilik öncesi son duraklardan biri gibiyiz, profesyonel kariyerlerinin son demlerinde “parayı vurup geçiyor” niceleri…
İşte Milli Takım’ın durumu…
Başındaki yaşlı yabancı, bizdeki teknik direktörlerin hepsinden çok daha mı iyi, çok daha mı başarılı?
“Yerli ve Milli” teknik direktörlerin hiçbirinde bulunmayan ne gibi marifetleri var, Allah aşkına?..
Yazık değil mi bu güzelim memleketin kaynaklarına!..
FENERBAHÇE VE ALİ KOÇ YÖNETİMİ!
Neyse…
Dönelim Fenerbahçe’ye:
Acayip bir vaziyet; Kulüp Yönetimi kötü gidişi “gözüne far tutulmuş tavşan” misali seyretmekle yetindi işler buraya gelinceye kadar.
Durum fena ama başarısızlık halinde “fatura” kesmeye meraklılığıyla ünlü “bir kısım” Fenerbahçe Taraftarı’nın olan biteni büyük bir “hoşgörü”yle takip etmesi de dikkat çekici.
Bir vakitler takım üçüncü sıraya indi diye tribünler ve spor medyası “istifa” sesleriyle inlerdi.
Şimdilerde durum çok kötü, takım “sondan üçüncü” ama Ali Koç Yönetimi’ne tepkiler “ayıp olmasın” kıvamında…
Şöyle bir “teğet” geçiliyor, büyük sükse ile iş başına gelen Ali Koç Yönetimi’ne.
Bir kısım taraftarı böyle davranmaya iten “motivasyon faktörlerini” bilemem…
Medya tarafına dair birkaç şey söylenebilir.
Futbol medyasının adeta “suskunluk sarmalı”na girmesiyle, Koç’un en büyük reklam verenlerden olması arasında “doğrudan ilişki” bulunması eşyanın tabiatına uygundur.
“Tamamen duygusal sebeplerden dolayı” böyle davranıyor olabilirler.
Bilemem!..
Başka bir sebep geliyorsa aklınıza, buyurun siz söyleyin.
Ben böyle deyince, “Senin Fenerbahçe’ye ve Ali Koç’a karşı olmanın sebeplerini biliyorum!” diyenler oluyor!..
Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durum yeterince vahim değil mi yani, ille de başka sebepler mi aramak lâzım!..
Mesela…
“Fenerbahçe karşıtlığı”mdan bahis açılacaksa, öyle değil.
Kadıköy’de hatta bazı deplasman maçlarında sarı lacivert formalarla yerini almışlığımız ve ses tellerimiz kopma noktasına gelinceye kadar tezahürat yapmışlığımız vardır.
Bizim Arseven’lerin kahir ekseriyeti Fenerbahçeliydi, “aileden miras” kaldı bize sarı-lacivert.
(Bir de CHP’lilik var…Redd-i miras!..)
Uzun yıllar boyunca bu “Fenerbahçe Tutkusu”nun pençesinde kıvrandık, maçlara hatırı sayılır paralar bayıldık, “top” dalgasına nice dostun kalbini kırdık ve kırıldık…
Fenerbahçe yenilecek, hele Galatasaray’a yenilecek diye aklımız çıkardı.
Galatasaray maçlarını genellikle “biz” ve genellikle “farklı” kazanırdık ama “çok seyrek de olsa” aksi bir durum meydana geldiğinde, “dalgaya alınma” endişesiyle okula, işe gitmezdik.
Fenerbahçe’nin tribün bestelerinin oluşmasına katkıda bulunmuşluğumuz bile olmuştur, başta “kavak yelleri” ne yaparsın!..
Sonra sonra baktık ki, bunlar “boş” işler; halkların beyinlerini “top, pop, vesaire” ile işgal eden “kapitalizmin sermayesi” olmaktan kurtulma adına, bu işlere son verir gibi olduk.
Yine de, Fenerbahçe maçlarına göz ucuyla bakarız; hangi futbolcuyu transfer etmişler, kaç atıp kaç yemişler, kaç puanları varmış ve averajları ne durumdaymış, biliriz!..
Fenerbahçe’yle bağımız bu durumda yani.
Ali Koç veya Koç Topluluğu’na gelince…
28 Şubat sürecini dibine kadar yaşamış bir kardeşiniz olarak meselenin bu yönü hakkında çok “sevimli” laflar etmem elbette mümkün değil.
Gezi olaylarındaki “duruşu”nu da hiç beğenmedik Ali Koç’un, nasıl beğenelim!..
Dahası, bu “maç” işlerinin “politikayla” ilişkilendirilmesi de hoşumuza gitmiyor.
Sayın Ali Koç, “taraftar kıyafetleri” giydirilmiş birilerine “berbat, tehditkâr” şarkılar söyletilmesinden rahatsızdır herhalde.
Bu rahatsızlığının tezahürü olarak “Aksi takdirde sokak!” yollu sözlerden uzak durmasını tavsiye edelim bir büyüğü olarak.
Çünkü bu işler çok sıkıntılı işlerdir; vaktinde “sokak” çağrısında bulunanların nelere sebep olduklarını hep birlikte görmüşüzdür.
Bu ülke hepimizin ve hepimiz aynı gemideyiz!..
Sayın Koç, elindeki imkanlarla “bir yerlerde nelerin tezgâhlandığını” rahatlıkla keşfedebilir.
Kimi Anadolu kulüplerinin tribünlerine yerleştirilen “bindirilmiş kıtalar”ın hangi amaçlar doğrultusunda kullanıldığını…
Bazı teknik direktörlerin niçin “itibar suikastleri”ne uğratıldığını çok iyi görebilir.
Genellikle “Tek Parti Zihniyeti”nin etkin olduğu yerlerde meydana gelen bu işlerin “arka plânı”ndaki sıkıntılı hesapları kavrayabilir.
TOPLA BİRLİKTE YUVARLANIP GİTMEYİN!
Koç Grubu’na derin muhabbet hisleriyle dolu olmadığım ortadadır ama sırf bu yüzden “Fenerbahçe’nin küme düşmesini isteyecek” değilim.
Fenerbahçe’yle birlikte geçmiş yıllarımız var; o yılların hatırına Fenerbahçe’nin bu seneyi hiç olmazsa orta sıralarda bitirmesini arzu ederim.
Fenerbahçe, bugünkü durumdan elbette kurtulacaktır; “küme düşmesi” düşünülemez, ligin ikinci yarısı bu yarısından çok daha az kötü olacaktır, öyle tahmin ediyorum.
Zira, “futbol dünyamız” Fenerbahçe gibi bir “zenginliği” kaybetmeyi göze alamaz!..
Fenerbahçe’ye ve diğer kulüplerimize “başarılar” dilerken, kıymetli gençlerimize de “Futbol yalnızca futbol değildir! ”in idrakinde olmalarını tavsiye ederim.
“Top”a şöyle bakmanızda sakınca olmayabilir ama onunla birlikte yuvarlanıp gitmeyin!..