Felsefe, siyaset ve ilahiyat
Gündelik hayatın karmaşası ve koşturmacası içerisinde, önemli soru(n)lar belki de tam cevabı verilmemiş biçimde kalırlar. Yaşıyor olmamızın en önemli göstergesi, kendimize ve dünyaya dair sorularımızın olmasıdır. Bu sorularımızın bir ömür boyu peşinden gitmek gerekecektir. Ben kimim? Dünya neresi? Benim burada ne işim var? Niçin dünya var? Niçin yaşıyoruz? Öldükten sonra ne olacak? Bu sorulardan sadece bir kaçı.
“Nasıl”lıktan çok bir anlam arama içeriği taşıyan bu sorulara insanoğlu tarih boyunca farklı biçimlerde cevaplar üretmeye çalışmıştır. Bu bağlamda önemli bir etkinlik alanı olarak felsefe devreye girmektedir. Felsefe, varlık, bilgi ve değerler şeklinde ifade edilen alanlarda, bu soruların cevabını aklın imkanlarıyla bulmayı hedeflemektedir. Tam da bu sebeple, insanın dünyaya ve varlığa dair temel endişesi ve işin hakikatini anlama felsefenin de temel çabası olmuştur. Felsefe tarihi gözden geçirildiğinde, hakikatin neliği, varlık ve bilgide kesinlik birbirleriyle ilişkileri içinde filozofların temel sorularını oluşturmuştur.
İnsanoğlunun soruları ve arayışına dair bazı cevapları yine ilahiyat alanında görmekteyiz. İnsanoğlu bir yandan felsefe üzerinden aklın imkanlarıyla sorularına cevap ararken, vahiy ile Yetkin bir varlık olan Allah’ın (CC) gönderdiği mesajlar da devreye girmiştir. Çok geniş yorumlarıyla varlık, bilgi, dünya, değerler konusunda oluşmuş literatür de önümüze ilahiyatı çıkarmıştır. İlahiyat, bu bağlamda insanın aklın imkanlarını tüketmesinin ardından, insana bir anlam haritası çıkarmaktadır. Belki tam da bu noktada, ilahiyat ve felsefenin, insanın en derin endişe ve sorunlarına değme noktasında ortak olduklarını belirtmek lazımdır.
Peki siyaset, ilahiyat ve felsefenin neresine düşmektedir? Siyaset, insanın felsefe ve ilahiyatın imkanlarıyla elde ettiği cevaplar üzerinden, dünya ile bir ilişki kurması ve dünyayı inşa etme faaliyetidir. Bu bağlamda gündelik politik dilin çok ötesinde, bir strateji ve dünyaya bakış biçimidir. Dolayısıyla kesin bir şekilde ilahiyat, felsefe ve siyaset arasında kopmaz bir bağ bulunmaktadır. Bu bağlamda siyaset alanında ortaya çıkan problemlerin, teorik düzeyde ilahiyat ve felsefe teorileri üzerinden takip etmek mümkündür.
Bu kesişim noktasında ciddi sorunlar yaşarken, Yetkin Düşünce dergisi “Felsefe, Siyaset ve İlahiyat” isimli dosya konusuyla karşınızda. Diğer sayılardan hacim olarak da kabarık olan bu sayı, gerek bu kavramların kendi aralarındaki ilişkileri, gerekse tek tek bu bağlamda varolan sorunlar üzerine analizler yapmaktadır. Bu sayıya Mehmet Gönenç, Kadir Canatan, Mustafa Öztürk, Esat Aslan, Ahmet Keleş, Ümit Aktaş, Muhammet Özdemir, İbrahim Görener, Yıldız Ramazanoğlu, Abbas Pirimoğlu, Ayşe Yaşar Umutlu, Bilal Özçelik, Atasoy Müftüoğlu dosya konusu yazılarla katkıda bulunmuşlardır. Ben “İlahiyat”ın İnsan Krizi” isimli makale ile bir soruna dikkat çekmeye çalıştım.
Yetkin Düşünce dergisinin bu sayısında Dursun Çiçek’in fotograf üzerine yazısını zevkle okuyacağınızı düşünüyorum. Farklı olarak bir de Gazali’nin biyografisini bulacaksınız. Ayrıca konuyla ilgili Mehmet Bayraktar hoca ile yapılan söyleşide, çok önemli noktaların altının çizilmiş olduğunu göreceksiniz.
Yaşadığımız birçok pratik sorunun temelinde, zihniyet dünyamızda işleyen teorilerin olduğunu düşünmekteyiz. Bu da bize özellikle bu sayıda ele alınan ilahiyat, felsefe ve siyaset alanında daha çok düşünmek, tartışmak ve üretmek gerektiğini göstermektedir.