Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2963.30
BIST 100
9655.18
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ağustos 2021

​Felaket tellalları

Ülkemizin zor bir felaketle yüz yüze gelişinin üzerinden neredeyse 12 gün geçti. Yangın ilk nerede çıktı, nasıl çıktı, nasıl yayıldı henüz net bilgiler önümüzde değil. Birçok kesim şüpheli konumunda. Çoğu kontrol altına alınmış olsa da, 200’e yakın farklı mekân ve bölgede yangınlar yaşanıyor. Tek bir bölgede bir yangın çıkmadığını belirtmek istiyorum. Devlet iki yüz parçaya bölünmüş durumda.

Yangın sadece ormanlarda değil, yüreğimizde ve ciğerlerimizde…

Yanan her yer, vatanın paha biçilmez topraklarıdır. Canımızın parçası atalarımızın yadigârı, evlatlarımızın öz mirasıdır.

Panayır çığırtkanı misali her acımızdan sonra aynı naraları atan ve halkı zehirlemeye, devletine karşı kışkırtmaya, acıları körüklemeye, ateşe odun taşımaya çalışan muhalif yandaşlar, bulundukları konumun tapusunu almış gibi her zaman yerlerinde hazır ve nazırlar.

Şaşırmamak elde değil…

Bu kadar yargılayıcı ve iftiracı kesimlerin içine düştüğümüz her felaketten, acıdan beslendiklerini yaşadığımız yangın felaketlerinde de görüyoruz. Bunların Devletin kurumlarını hedef haline getirmeleri, günlerdir canla başla çalışan başta itfaiye görevlilerinin ve gönüllü insanlarımızın gayretine ihanettir.

Bu nasıl bir zihniyettir?

Nasıl bir bencillik ve gaflettir?

Vatan sizin de, bizim değil mi?

İthamlarınız iftiradır, KENDİZİNE GELİN!

Orman yangınlarının birçok sebebi var. İklim değişiminden kaynaklı havanın normalden daha kurak ve sıcak olması, yıldırımlar yani doğal nedenler, yangını besleyen ve yayılmasını hızlandıran doğal koşullar, insan ihmali ve hataları, ya da ruhlarına kan değen devlet haini kişilerin başlattığı bilinçli yangınlar, diğer tanımıyla sabotaj…

Sadece Türkiye değil, dünyanın bu koşullara sahip tüm ülkelerinde yangınlar var. Söndürmek bazen bir gün, bazen haftalar ve hatta bazen aylar alıyor. Sürecin uzaması devletin yetersizliğinden değil, yangının boyutu ve koşulların zorluğundan kaynaklıdır.

Yangınları önlemenin de birden çok yolu mevcut elbette. Doğru ve caydırıcı yasaları çıkarıp hukuk düzenini sağlamlaştırmak ve katiyen taviz vermemek en önemli yolların başında geliyor.

Yeni ve kalıcı imar yasaları da önemli yolların başında geliyor.

Yangın afetlerini önleme tedbirlerinin yanında olası yangınları en az hasarla atlatmak için gerekli alınacak tedbirler de bir o kadar önemli.

Yangının her an çıkma ihtimalini daima akılda tutarak, yangınla mücadelede kullanılan araç ve ekipmanların gerekli bakımlarını zamanında yapmak ve teçhizatlanmayı güçlendirmek kadar, İklim krizlerini ciddiye alarak tüm önlemleri felaketler yaşanmadan almak ve hazırlıklı olmak da büyük öneme sahip.

ORMANLARIN YENİDEN VATANA KAZANDIRILMASI BORCUMUZDUR.

Ancak nasıl ve ne şekilde?

Unutmamak gerekir ki bilinçsiz yardım yanlış kan bağışına benzer ve öldürücüdür.

ABD'de Stanford ve Colorado Üniversiteleri tarafından yapılan iki yeni çalışmada, büyük ölçekli ağaç dikiminin çevreye fayda sağlamak yerine zarar verebileceği belirtiliyor.

Çalışmaların ilkinde toprak sahiplerinin ağaçlandırma politikaları kapsamında yerli ağaçları yok ederek ticari kazanç sağlayan ormanlar oluşturduğu, diğerinde ise oluşan yeni ormanların karbon emisyonunu artırabileceği üzerinde duruluyor.

Her iki çalışmada da ağaç dikmenin basit bir iklim krizi çözümü olmadığı vurgulanıyor. Bu açıdan, yeniden ağaçlandırma girişimlerimizin düzenli ve programlı olması şart.

Araştırmacı yazarlardan Dr. Anping Chen’in “İnsanların tek başına ağaç dikmenin iklim değişikliği için pek de bir şey ifade etmediğini anlamalarını bekliyoruz. Ağaçlandırma, farklı parçaların birçok teknik detayını ve dengesini içerir ve tüm iklim sorunlarımızı çözemez” açıklaması, üzerinde düşünmeye değer ve oldukça önemli bir tespit.

MARSHALL VE SONRASI ORMANLARIMIZ

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman.

Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman…”

1950’li yıllar sonrasında orman ve ağaç politikamız bu türkünün sözleri gibi erozyona uğradı maalesef.

Amerika ne derse inanıyorduk; ve o günlerde başladı; “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar” yalanı.

Oysa zeytinyağı, dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağdı.

Zeytin Anadolu’ydu; anavatanı, Mardin, Kahramanmaraş ve Hatay üçgeniydi. Bütün ağaçların ilkiydi ve insan sağlığına en yararlı ağaçtı. Zeytin ağaçlarımız söküldü yerine çam ağaçları ekildi. Kadim ağaçlardan olan zeytin ağacının yeniden bilinçli şekilde ekilmesi için belki de bu felaketler bir fırsat olur.

Türkiye’nin her zorlu sürecinde olduğu gibi, krizleri fırsat bilip kaosa çevirmek ve aynı anda ülkeyi en çok düşünüyor görünmek isteyen hainler yine sahnede.

Orman görevlileri, itfaiye erleri, askerlerimiz, vatandaşlarımız el birliğiyle canhıraş şekilde ölümü göze alarak çalışıyorlar. Sosyal medyada yok sayılan devlet sahadan bir an bile ayrılmıyor. Sosyal medyada öfke dalgasından beslenen hain sörfçüler kandan beslenen akbabalar tehlikeli propagandalar yürütmekte. HELP TURKEY hashtagi ile paylaşımlar yapılıyor. Güçsüz ve yardıma muhtaç bir Türkiye görünümü çizilmeye çalışılıyor. İnsanların kendi ülkelerini, öteki ülkelere şikayet etmesi acınası bir durum…

Söylemler anlamsız eylemler fütursuzca…

Diplomasi ile ülkeler arası gereken tüm yazışma ve bağlantılar zaten var. Gelmesi gereken tüm yardımlar geliyor yapılması gereken tüm çağrılar yapılıyor. Biz bize de yeteriz. Muhaliflerin söylemlerinden galeyana gelerek sadece Tayyip Erdoğan düşmanlığı ile yapılan bu eylemler ve yardım dilenmek ülke onuruna yapılmış bir hakarettir.