Felaket bekleşenler
3 yıl önce; 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı başladı. 24 Mart’ta sona erdi,
Türkiye,
güney sınırının ötesinde Suriye’de kurulmak istene terör koridoruna, devletine
büyük bir darbe vurdu.
Felaket bekleşenler, harekâta engel olmak için
bildirilerle kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar.
Barış Pınarı, Bahar Kalkanı ve en son Karabağ Harekatı’yla hüsrana uğradılar…
Felaket
umutlarından biri de Kovid-19 idi.
Olmadı…
Tehdit
ettiler olmadı.
Darbeye kalkıştılar, olmadı.
Ekonomiye
saldırdılar, olmadı.
Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden uluslararası güç
odaklarını arkalarına alıp
“Gazeteci kayıp. Ülkede diktatörlük var;
ifade hürriyeti ve can güvenliği yok.” propagandası yaparak kaos planları
yaptılar.
Olmadı.
Şimdi doğal
(Tabii) afet bekleşiyorlar…
Kuraklık, sel baskını, çığ düşmesi,
heyelan, deprem, yangın…
Yangını, Hatay’da denediler. Ama Avusturalya’daki gibi olmadığından tatmin olmadılar.
Elazığ’da, İzmir’deki depremlerde devlet-millet dayanışması karşısında ‘felaketsiz’
kaldılar.
Ne yapsalar boş!..
3 yıl, 40
yıl, 60 yıl öncesinde olduğu gibi Joeları
göreve çağırdılar. Ama kendi ülkesinde de Joe’nun başı belada.
Artık,
Türkiye, eski Türkiye değil.
Gazete
bildirileriyle hükümetler yıkılıp kurulmuyor, çıkar çevrelerinin pazarı
bozuldu.
Felaketdaroğulları…
Günümüzden
tam 30 yıl önce…
17 Ocak 1991 Körfez Savaşı’yla Irak
üzerinden bölge işgal edilirken Türkiye’nin de adeta eli kolu bağlanıyordu.
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın meşru
olmadığını ileri sürenler, onun hiçbir davetine icabet etmediler. (11. Cumhurbaşkanı’na da aynısını
yaptılar. Aynı şekilde devam ediyorlar.)
Kendilerini
‘menşur’ makamı zannediyorlar.
Hâlâ, “Ülkeye Komünizm gelecekse de ancak biz
getiririz.” havasındalar.
Kriz, kaos,
terör…
Bugünlerde demokrasi
dışı arayışlarına hız verdiler.
‘Özde’ ‘sözde’ çıkışlarının hiçbir karşılığı
yok. Bu ifadeler, kötü geçmişi hatırlatması bakımından da faydalı sayılabilir. Şecaat arz ederken sirkatin söylemek gibi…
Doğal felaket bekleşmedeler.
Bu zihniyet,
seçilmiş olmayı demokratik saymıyor, kendini icazet makamı zannediyor.
Kovid-19 aşısı olmamak için ayak
diriyor.
Malum
‘bildirici tabiplerden’ bu konuyla
ilgili henüz bir açıklama da yapılmadı.
Kovid–19’dan bekledikleri felaket çıkmadı.
İstanbul’da
inşa edilen Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nin yolunun yapılmaması
için mazeretler üretenlerin, toplu taşım araçlarının sayısını azaltanların
beklentisi de felaket idi.
Hüsrandalar…
Halbuki halk
sapır sapır dökülecek, hastanelerde yer kalamayacak, kaldırımlarda can
çekişenleri hayal ediyorlardı.
Olmadı…
“Alman aşısı dururken, Çin aşısı alınmamalı”
kampanyası da başlatamadılar.
Aşılama
başladı.
Hüsrandalar.
Felaket
umutları yıkıldı.
Felaket
sözcü’sü, Ayasofya’nın ibadete açılmasına
hayıflanıyor.
Ayasofya’ya
camii hakkının iade edilmesine dünya tepki göstermiş, bir de Alman aşısı için dünya sıraya
girmişken, Türkiye, Çin aşısını
tercih ederek eksen kaymasına uğramış.
Çağdaş / çağdışı aşı…
Sözde…
Ne demek ‘Sözde millet’, ‘sözde demokrasi’?
3 Kasım 2002
– 31 Mart 2019 tarihleri arasında (17
yılda) 15 seçim yapıldı. Bu seçimlerin tamamını kazanmışa ‘sözde’ demenin izahı olmaz. Hemen hemen
her yıl halktan güvenoyu almış
birine ‘diktatör’ yakıştırması masum
değildir.
Nisan
2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin
kabul edilmesiyle güçlü yönetim dönemlerine geçildi. 24 Haziran 2018 seçimleriyle de sistem yürürlüğe girdi.
“Terör örgütüne ayıp olmasın” diye 500 gündür Diyarbakır’da terör
örgütünün dağa kaçırdığı çocuklarını isteyen anneleri, babaları görmüyorlar, duymuyorlar, felaket müptelaları…
Felaketten
güç devşirmek, nasıl bir hastalık?