Fedakarlığın kitaplaşmış hali: Kitap gözü
Eğitim ve kültür başlığı altında
kimi dinlerseniz dinleyin, kimi okursanız okuyun mutlaka kuracağı cümleler
içinde “okumuyoruz!” kelimesi geçecektir. Gerçekten okumuyor muyuz ya da az mı
okuyoruz? Veya nitelikli mi okumuyoruz? Bu soruların cevapları da çok yazıldı,
çizildi, söylendi…
İşin gerçeği çok karamsar
olamamakla beraber az okuduğumuzu, okuyanlarımızın da pek de nitelikli okumalar
yapmadığını söylersek sanırım yanlış bir şey söylememiş oluruz.
Bu gri tablonun yarı karamsar
yansımalarının yanında okuyan da okuyor demek geliyor içimden. Mesela gazetemiz
yazarlarından Nuray Alper başta olmak üzere Mehmet Nuri Yardım ve Talip Koktaş
hocalarımız da hem çok okuyorlar hem de okuduklarını sütunlarına konu ederek okudukları
kitaplar hakkında bizleri bilgilendiren yazılar kaleme alıyorlar.
Bu yazımızda okuduğu kitaplar
hakkında yazılar yazan, yazarlarıyla çok ciddi söyleşiler gerçekleştiren İlkay
Coşkun’un son kitabı hakkında değerlendirmelerde bulunacağız.
İlkay Coşkun hem çok okuyan hem de
okudukları kitaplar hakkında yazılar yazan velut bir arkadaşımız. İlkay Coşkun,
okuduğu yetmiş dört kitap hakkında yazdığı değerlendirme yazılarını bir kitapta
topladı. Kitap Gözü adını verdiği bu kitap KDY yayınlarından çıktı. 374
sayfalık bu kitabın kapağı da ismiyle çok mütenasip bir durum arz etmiş.
“Kitap Gözü” yazarın 2021 ile 2023
yılları arasında yazdığı ve yekûnu iki yüzü bulan kitap tanıtım yazılarının
arasından seçtiği yetmiş dört yazıdan müteşekkil. Zira yazar bazı yazıların bir
kısmını çeşitli gerekçelerle elemiş olmakla birlikte kitapta bir yazarın bir
kitabını tanıtmayı hedefleyince bu sayı ister istemez bu sayıya düşmüş.
Kitap Gözü’nde bulunan yazılar
aslında bir tanıtım ve değerlendirme yazılarıdır. Yazar da kitabının ön sözünde
yazılarının tenkit içermediğini özellikle belirtmiş. Coşkun bu konuda şu
açıklamayı yapmış.
“Daha çok beğeni ölçülerimde
olan kitaplar hakkında yazılar yazdım. Yazılarımda çok bir eleştiri olmamasının
sebebi mucibi budur değebilirim. Bir okur keyif alarak okuduğu, beğendiği bir
kitapta kusur arama zorlanmasına düşmemeli. Yazım dünyasında münekkitlik
kıymetli saygı duyulması gereken, faydası dokunan bir alan elbette. Kendi
yazdıklarımı bir münekkitlik yaklaşımında görmüyorum. Kitap değerlendirmesi,
kitap tanıtımı gibi tanımlamalar daha doğru olacaktır.”
Yazar, kitabın oluşumuna konu olan
kitapları ya İl Halk Kütüphanesinden edindiği, satın aldığı ve ona hediye
olarak gönderilen kitapları okuma listesine dahil etmiş. daha sonra da bunlar
içerisinden seçimler yaparak kitaplar hakkındaki değerlendirmelerini yazıya
dökmüş.
Kitap Gözü’nü de kitapların
türlerine göre bölümlere ayıran yazar, şiir kitapları hakkındaki
değerlendirmelerini "Şiir Perisi", deneme kitapları hakkındaki
değerlendirmelerini "Deneme Çekimi", öykü kitapları hakkındaki
değerlendirmelerini "Öyküme Düşen", portre kitapları hakkındaki
değerlendirmelerini "İnsan Yüzü" ve düşünce kitaplarını ise
"Fikriyat" başlığı altında gruplandırmış. Bu da kitaba hem zenginlik
katmış hem de bu gruplandırma kitabı daha derli ve toplu bir şekilde okurun
istifadesine sunmuş.
Yazar bu seçimini bilinçli bir
şekilde yaptığını da şu cümleleriyle açıklıyor.
“Çok farklı renklerde olan
kitaplara yer vermeye çalıştım. Sadece tek istikamet yolundan ziyade farklı
istikametleri de görmeye çalıştım. Kitapları anlamanın, şairini, yazarını
anlamayla bitişik nizam görürüm. Böylelikle hem insanı hem de hayatı anlamaya
yaklaştıran bir olgu olduğuna inanırım. Öz olarak, kitapları okurken daha çok
yazılanları anlamaya çalıştım diyebilirim. Popüler olandan uzak ama edebi,
piyasa kitaplarından değil ama sanatı, fikriyatı olan… Kafka'nın dediği gibi
“iyi bir kitap, içimizdeki donmuş denize indirilmiş bir balta olacaktır.”
İlkay Bey’in yaptığı bu çalışma
bence her türlü takdirin üzerindedir. Bunca kitabın okunması, üzerinde
düşünülmesi ve bu düşüncelerin yazıya alınması zamanın çok değerli olduğu
günümüz şartlarında tamamen bir fedakârlık örneğidir.
Coşkun’un kitapları değerlendirirken
izlediği usül de ayrı bir inceleme konusu. Kendine has bir yol ve yordamla
kitapların fiziki yönünden ziyade anlam dünyasını irdeleyen yazılarıyla hem
kitabın yazarına beklediği geri dönüşü sunarken hem de kitabı okumayanlara da
kitabı tanıtarak okumasını sağlayacak en önemli adımı atıyor hatta dahası okuru
kitaba davet ediyor.
Bu durumu Yazar Sinan Ayhan da
kitap için yazdığı takdim yazısında şu cümlelerle belirtmiş.
“Elinizdeki kitap, kitapları
tanıtma keyfiyetinde kalmış bir kitap değil, belki bir zevkin mayalaşması için
kendi esaslarını ortaya koyan, bir okuma zevki ortaya koyduğu gibi bir yazma
zevki ortaya çıkaran ciddiyette bir kitap... Özde bir felsefesi, sistemi var
yani. Yazar Şair İlkay Coşkun, bir tahlil ve ele aldığı kitabı çözümleme
sistemi takdire şayan. Tıpkı bir koordinat sistemi veya felsefe sistemi
keskinliği, adabı gibi... Genelden ve çevreden başlıyor meseleye; işin can
evine, özüne özgün bir dil kurgusu ile varıyor. Tahliller ve yorumlar sonunda
ele alınan kitabı hakkıyla tanıdığınız gibi onun ruhu hakkında da önemli
bilgilere sahip oluyorsunuz...”
Fahri Tuna’nın da belirttiği gibi İlkay
Coşkun, analitik bir gözle şiirlerin, öykülerin, romanların, denemelerin hatta
portrelerin büyülü dünyasının labirentlerinde bizlere kılavuzluk ederken bence
aynı zamanda tarihe not düşüren bir eser kazandırmış.
Yazımızı yazarımızın şu sözleriyle
tamamlıyorum.
“Gün gelecek cehalet,
kitaplarla ölecektir. Derinlikli, hissiyatı yüksek her eseri; cevherfüruşan
olanlar göreceklerdir elbet. Kitabı donanımlaştırmak ama metalaştırmamak ve
kapitalistleştirmemek esas olacaktır. Yazılanlarda sadece kitapları tanımaktan
ziyade daha çok insanı (yazarı, şairi) anlamaya çalışılması temennisiyle…”