Fazla iradeniz var mı?
15 Temmuz Türkiye insanı için, insanlığın ilk yaratılış
hikâyesinde yaşadığı deneyim sonrası bir iradesi olduğunun ayırdına varması
gibidir. Önceleri çok masum başladığı sanılan, gittikçe büyüyen ve kendisini
bir dine yasladığı halde, müstakil bir din gibi kopan, özerkleşen büyük bir oluşumun
başımıza açtığı beladan son anda irade gösterilerek dönüldü.
Bir irade patlaması olarak gerçekleşen bu refleks var oluşu
yeniledi.
Sonraları buna göz göre göre bir oyun, tiyatro diyenler
çıksa bile “o gece ne yaptıkları meçhul” insanlar dışında herkes iradesini
ülkesini savunma ve bu kanlı darbeden gerekirse kanını, canını sakınmama
yolunda birleşti.
“Şimdi; gösterilen o milli
iradenin diğer oluşumlarda eriyip giden iradeler yığını olmaması için ve tek
tek irade gösterebilen şahsiyetlere dönüşerek ülkemizin varoluşu ve gelişiminde
rol oynaması için özel gayret gösterme
zamanıdır!” cümlesini kurduğumuzun üzerinden kaç yıl geçti.
Üzerinden çok zaman geçmemiş o acı hatıranın ardından, henüz
şehitlerin özlemi, kederleri tazeyken, milli iradesini can havli eşiğinde fark
etmiş olan bu millet, ferden, tek tek, müstakil iradelerini fark etme yolunda
ne aşamadadır?
Galiba bu, en çok “kutsal bir amaç”, “bir ülkü”, “bir
ütopya” için bir araya geldiğini iddia eden ve öteden beri kurulu düzenleri
olan topluluklarda, oluşumlar için bir sorgu konusu olagelmiştir. Çünkü
iradeler müstakil olmaktan, bağımsız, hür olmaktan vazgeçecek derecede bir
araya gelmekte ve hayret edilesi bir sosyoloji oluşturmaktadırlar. Bu durumda
ilk söyleyeceğimiz şey: tek başına irade olabilmiş, bunu çok güzel deneyimlemiş
her irade, bir amaç etrafında toplaştığı diğer iradeler arasında eriyip yok
olmaz. Aksine var olarak birleşir. Varlığını yok ederek değil, bütün varıyla
gelir, yokluğunu diğer iradelerle tamamlar ve bütünleşir. Bu bütünleşme onun
hiçbir zaman müstakil ve bağımsız karar verip davranamaz hale getirmez. Yani
mesela oluşumundan izinsiz adım atamaz, nefes alamaz hale gelmez. Yani
oluşumun/grubun/cemaatin -herneyse- başındaki şeyhinden, hocasından,
liderinden, genel başkanından, vesairesinden olur almadan hareket edemez hale
gelmez.
İster dini ister ideolojik ister mistik-uçucu-dumansı
zihinsel bir etkilenmişlik ve sarhoşlukla/dengesini yitirmişlikle herhangi bir
sebep ve şekille bir arada olan veya bir araya gelecek olanlar, yani
iradelerini birleştirecek olanlar; hem hangi konuda irade birliği göstermek
istediklerini, hem de bu süreç içerisinde kişisel iradelerini var mı yok mu
ettiklerini sorgulamak zorundadırlar.
Demek istediğim o ki; olağanüstü hallerde keşfedilmiş mucize
iradeler olağan hallerde bütün mucizevi başkaldırılarını ve kararlılıklarını
yitiriyor. Pasifleşiyor. Sönüyor. Biz olacağız derken benliğini cımbızlanıp
kanatılıyor. Ve o kişi buna müsaade
ediyor.
Yeterli ve güçlü aidiyetler kişisel iradeleri bağımsızlık
rüzgarına rahatlıkla bırakırken, henüz ben ve biz arasındaki gelgitte
olgunlaşmadan, buna hazır güçlü bir alt yapı olmadan bir araya getirilmiş
topluluklar kitleleri bağımlı, sorunlu hale getiriyor. Daha büyük, birleştirici
bir nedenle doğal olarak gösterdiği iradede müthiş başarılı ve etkin bir birey,
bu yapay birleşmelerde garip bir tesir altında, baygınlaşıyor. Sorgulamıyor.
Reddetmiyor. Bildirecek bir görüşü yok. Susuyor. İtaat ediyor. Daima, her ne
olursa olsun sıkı bir savunmacı oluyor. Oluşumun merkezinde hiçbir etkisi
olmayan daima periferide onlar gibi düşünmeyeni kurşunlayan kafasız bir askere
dönüşüyor. Dönüştürülüyor demiyorum. O bunu istiyor ve dönüşüyor.
Halbuki onun kendine özel, has bir varlığı var. Herkesten
bağımsız bir iradesi var. Vardı… Peki nereye gitti? Ekmek/geçim/menfaat/ pasta
almaya gitti de henüz geri dönmedi mi?
İradeyi fark etmek irade gösterebilmekle taçlanmalıdır.
Ha yeri gelmişken…
Cemaat/amaçlı toplanma, biz olma bende kısaca şudur.
Keskin bir etiketi olan ve diğer herkesi dışarıda yani
ötekileştirmenin ayazında bırakan değil,
etiketsiz iyi işler için farklı oluşumlara rahatlıkla geçebilen,
her an büyük çatı altında birlikte olabilenler bir "cemaat" olabilir.
İnsanlık, adalet, hakkaniyet, doğruluk gibi birbirinden güzel büyük çatılar var
göğün altında… Aynı büyük amaç, aynı pek çok küçük amaca bölünür ve hür
insanlar doğal bir dağınıklıkta derlenip toplanarak yaşar gider.
Kimse kendi öbeğini en doğru ve tek doğru dolayısıyla diğerlerini
yanlış ve bir gün inşallah hidayete erecek cahil tayfa olarak görmez. Kimse
cemaate adam ve deri toplama hunharlığı göstermez. Hayat algıları birbirine
yakın olanlar kendiliğinden bir araya gelir ve bu bir araya geliş, diğer hiçbir
topluluktan kıskançlık, öfke ve şiddete dönüşecek bir ayrılık gayrılık olarak
gerçekleşmez.
Kimse kendi ideolojisini enn doğru ideoloji ve bunu
seçmeyenleri gelişmemiş, köylü olarak görmez. İdeolojisini sapkın bir tarikat
üyesi gibi öfke ve şiddetle yaşamaz. Yaşamamalı!
Böylesine milli iradeli bir ülkede; cemaat, grup, parti,
dini, ideolojik veya ide’siz menfaatçi-pragmatist hiçbir oluşum bu saçmalıkları
üretmemeli. Üretiyorsa iradeler milli olamamış, yani gerçekte hiç
kullanılamamış iradeler olagelmişlerdir! Öyle!
Yani dostum: Yıllar geçiyor. vatan ölmese de sen öleceksin. Şımarıklığı bırak! Entelektüel cahilliği, cahil entelektüelliği ve her inanış ve ideolojiyi senin yaklaşım biçimin üzerinden sorgula. Yeniden düşün. Yeniden inan. Vicdanının kıyısına yerleş ve orada öz iradenle huzur içinde yaşa. Olgun bir şekilde ben olamamış hiç kimse biz olmayı da yüzüne gözüne bulaştırır çünkü…