Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2966.84
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Temmuz 2021

Fazla iradeniz var mı?

15 Temmuz Türkiye insanı için, insanlığın ilk yaratılış hikâyesinde yaşadığı deneyim sonrası bir iradesi olduğunun ayırdına varması gibidir. Önceleri çok masum başladığı sanılan, gittikçe büyüyen ve kendisini bir dine yasladığı halde, müstakil bir din gibi kopan, özerkleşen büyük bir oluşumun başımıza açtığı beladan son anda irade gösterilerek dönüldü.

Bir irade patlaması olarak gerçekleşen bu refleks var oluşu yeniledi.

Sonraları buna göz göre göre bir oyun, tiyatro diyenler çıksa bile “o gece ne yaptıkları meçhul” insanlar dışında herkes iradesini ülkesini savunma ve bu kanlı darbeden gerekirse kanını, canını sakınmama yolunda birleşti.

“Şimdi; gösterilen o milli iradenin diğer oluşumlarda eriyip giden iradeler yığını olmaması için ve tek tek irade gösterebilen şahsiyetlere dönüşerek ülkemizin varoluşu ve gelişiminde rol oynaması için özel gayret gösterme zamanıdır!” cümlesini kurduğumuzun üzerinden kaç yıl geçti.

Üzerinden çok zaman geçmemiş o acı hatıranın ardından, henüz şehitlerin özlemi, kederleri tazeyken, milli iradesini can havli eşiğinde fark etmiş olan bu millet, ferden, tek tek, müstakil iradelerini fark etme yolunda ne aşamadadır?

Galiba bu, en çok “kutsal bir amaç”, “bir ülkü”, “bir ütopya” için bir araya geldiğini iddia eden ve öteden beri kurulu düzenleri olan topluluklarda, oluşumlar için bir sorgu konusu olagelmiştir. Çünkü iradeler müstakil olmaktan, bağımsız, hür olmaktan vazgeçecek derecede bir araya gelmekte ve hayret edilesi bir sosyoloji oluşturmaktadırlar. Bu durumda ilk söyleyeceğimiz şey: tek başına irade olabilmiş, bunu çok güzel deneyimlemiş her irade, bir amaç etrafında toplaştığı diğer iradeler arasında eriyip yok olmaz. Aksine var olarak birleşir. Varlığını yok ederek değil, bütün varıyla gelir, yokluğunu diğer iradelerle tamamlar ve bütünleşir. Bu bütünleşme onun hiçbir zaman müstakil ve bağımsız karar verip davranamaz hale getirmez. Yani mesela oluşumundan izinsiz adım atamaz, nefes alamaz hale gelmez. Yani oluşumun/grubun/cemaatin -herneyse- başındaki şeyhinden, hocasından, liderinden, genel başkanından, vesairesinden olur almadan hareket edemez hale gelmez.

İster dini ister ideolojik ister mistik-uçucu-dumansı zihinsel bir etkilenmişlik ve sarhoşlukla/dengesini yitirmişlikle herhangi bir sebep ve şekille bir arada olan veya bir araya gelecek olanlar, yani iradelerini birleştirecek olanlar; hem hangi konuda irade birliği göstermek istediklerini, hem de bu süreç içerisinde kişisel iradelerini var mı yok mu ettiklerini sorgulamak zorundadırlar.

Demek istediğim o ki; olağanüstü hallerde keşfedilmiş mucize iradeler olağan hallerde bütün mucizevi başkaldırılarını ve kararlılıklarını yitiriyor. Pasifleşiyor. Sönüyor. Biz olacağız derken benliğini cımbızlanıp kanatılıyor. Ve o kişi buna müsaade ediyor.

Yeterli ve güçlü aidiyetler kişisel iradeleri bağımsızlık rüzgarına rahatlıkla bırakırken, henüz ben ve biz arasındaki gelgitte olgunlaşmadan, buna hazır güçlü bir alt yapı olmadan bir araya getirilmiş topluluklar kitleleri bağımlı, sorunlu hale getiriyor. Daha büyük, birleştirici bir nedenle doğal olarak gösterdiği iradede müthiş başarılı ve etkin bir birey, bu yapay birleşmelerde garip bir tesir altında, baygınlaşıyor. Sorgulamıyor. Reddetmiyor. Bildirecek bir görüşü yok. Susuyor. İtaat ediyor. Daima, her ne olursa olsun sıkı bir savunmacı oluyor. Oluşumun merkezinde hiçbir etkisi olmayan daima periferide onlar gibi düşünmeyeni kurşunlayan kafasız bir askere dönüşüyor. Dönüştürülüyor demiyorum. O bunu istiyor ve dönüşüyor.

Halbuki onun kendine özel, has bir varlığı var. Herkesten bağımsız bir iradesi var. Vardı… Peki nereye gitti? Ekmek/geçim/menfaat/ pasta almaya gitti de henüz geri dönmedi mi?

İradeyi fark etmek irade gösterebilmekle taçlanmalıdır.

Ha yeri gelmişken…

Cemaat/amaçlı toplanma, biz olma bende kısaca şudur.

Keskin bir etiketi olan ve diğer herkesi dışarıda yani ötekileştirmenin ayazında bırakan değil,

etiketsiz iyi işler için farklı oluşumlara rahatlıkla geçebilen, her an büyük çatı altında birlikte olabilenler bir "cemaat" olabilir. İnsanlık, adalet, hakkaniyet, doğruluk gibi birbirinden güzel büyük çatılar var göğün altında… Aynı büyük amaç, aynı pek çok küçük amaca bölünür ve hür insanlar doğal bir dağınıklıkta derlenip toplanarak yaşar gider.

Kimse kendi öbeğini en doğru ve tek doğru dolayısıyla diğerlerini yanlış ve bir gün inşallah hidayete erecek cahil tayfa olarak görmez. Kimse cemaate adam ve deri toplama hunharlığı göstermez. Hayat algıları birbirine yakın olanlar kendiliğinden bir araya gelir ve bu bir araya geliş, diğer hiçbir topluluktan kıskançlık, öfke ve şiddete dönüşecek bir ayrılık gayrılık olarak gerçekleşmez.

Kimse kendi ideolojisini enn doğru ideoloji ve bunu seçmeyenleri gelişmemiş, köylü olarak görmez. İdeolojisini sapkın bir tarikat üyesi gibi öfke ve şiddetle yaşamaz. Yaşamamalı!

Böylesine milli iradeli bir ülkede; cemaat, grup, parti, dini, ideolojik veya ide’siz menfaatçi-pragmatist hiçbir oluşum bu saçmalıkları üretmemeli. Üretiyorsa iradeler milli olamamış, yani gerçekte hiç kullanılamamış iradeler olagelmişlerdir! Öyle!

Yani dostum: Yıllar geçiyor. vatan ölmese de sen öleceksin. Şımarıklığı bırak! Entelektüel cahilliği, cahil entelektüelliği ve her inanış ve ideolojiyi senin yaklaşım biçimin üzerinden sorgula. Yeniden düşün. Yeniden inan. Vicdanının kıyısına yerleş ve orada öz iradenle huzur içinde yaşa. Olgun bir şekilde ben olamamış hiç kimse biz olmayı da yüzüne gözüne bulaştırır çünkü…